Bu Blogda Ara

24 Kas 2018

ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE DÜŞÜNMEK...



Biraz yıpranmış eski küçük defterler, kalın kitaplar arasında kurutulmuş çiçekler, renkli zarflar içinde mektuplar... Bunlar kimi insan için önemsiz, değersiz şeyler sayılabilir. Oysa onlara bir zamanlar nasıl emek harcandığını bilenler için nasıl da değerliler. Maddi değeri olmasa da kaç tek taş yüzük, kaç kolye yıllar öncesinin bu anılar yumağını geri getirebilir? 

"Öğretmenim bu defterime benim için bir şeyler yazar mısın ? diyen ince ses unutulabilir mi? Gözünüzün içine bakamayan bir ergenin ilk şiir deneyimi nasıl gözardı edilebilir? Gönlünden kopan içten cümleleri kağıda dökmüş bir öğrenci, öğretmeninin mutluluğuyla mutlu olacaktır. Gönül vererek emekle hazırlanmış o küçük hediyelerle mutlu olamayan insan , hiçbir şeyle mutlu olamaz. 

Bir öğretmenin dikkat etmesi gereken ne çok şey vardır : Çocuklar, gençler adeta toplumun bir göstergesi. Onlara değer vermek önce adlarıyla hitap etmekle başlıyor. Davranışlarıyla sınıfında adil olan bir öğretmen çocuklara da adalet duygusunu aşılıyor demektir. Konuşurken hepsinin gözüne bakarak anlatmak zorundadır öğretmen. Konuşurken göz teması kurmak, gözünün içine bakarak konuşmak bir ihtiyaçtır insan için. tersi bir davranış, sevgisizliğe, ilgisizliğe, tepkisizliğe işaret eder. 

Haklıyı haksızdan ayırt etmek zorundadır öğretmen. Öğrencilerin hepsini sıra dayağına çekmek, ellerine cetvelle vurmak , aşağılayıcı sözlerle hitap etmek öğretmenlik sayılabilir mi? Bazen bir baş okşaması, omuza konan bir el, bir sıcak gülümseme, sakin, yumuşak bir ses tonu , ne güzel olmuş deyişi dünyalara bedel olmaz mı? İnsanın doğasında sevgi, merhamet, iyilik ihtiyacı hiç tükenmez ki...
Ödül ve ceza davranışla tutarsız olursa nasıl da şaşırır öğrenciler. Öfkelenince notu silah gibi kullanmak, haklıyı haksızdan ayırt etmemek içte isyanlara neden olur. 

Yalnızca bir gün değil, her gün önemli olsa özel günler. İlle görkemli kutlamalarla değil, sevgiyle, saygıyla, kendimizi sorgulayarak... Öğretmenlere hak ettikleri gibi bir yaşam sunarak insanları, çocukları seven, adil, sabırlı, özverili, tahammüllü öğretmenleri nasıl da özlüyoruz. Öğretmen gibi öğretmen olan tüm öğretmenlerimizi sevgiyle, saygıyla anıyoruz...

Makbule Abalı.


20 Kas 2018

HENÜZ 8 YAŞINDA ...



Canım yanıyor anne...
Rüyalar bu kadar kötü müdür ?
Gündüz bile rüya görüyorum artık.
Gözlerimi kapatıyorum zifiri karanlık .
Önce canavarlar görüyorum 10 kollu,
Sonra timsahlar, yılanlar, aslanlar,
Ağzından ateşler saçan, salyalar akan.
Her yanım ağrıyor anne,
Her yanım yara-bere-ezik
Ağzımın içi zehir dolu sanki ...
Kocaman eller görüyorum düşümde,
Benim elimin belki 10 katı.
Bağırıyorum... bağırıyorum...
Kimseler duymuyor sesimi,
Bebeğim duymuyor,
Sen bile duymuyorsun
Sesim çıkmıyor anne...
Gül diyorlar gülemiyorum,
Onlarsa hep gülüyor anne,
Midem bulanıyor, başım dönüyor.
"Koruyacağız seni" dediler
kim, nasıl, nerede koruyacak...?
Anlatmadılar...
Hakim amca halimden anlar mı anne?
İçimde kuşlar vardı, umut gibi, ışık gibi
Hepsi uçtular uzak diyarlara.
Ben yapayalnız, onlar hep birlikte.
Elimi uzatıyorum, boyum yetmiyor, 
 Ben nasıl büyürüm anne...?


20 Kasım Dünya Çocuk Günü'nün gelecekte çok daha iyi koşullarda kutlanmasını dileriz.

13 Kas 2018

MERSİN MEZİTLİ ÜRETİCİ KADINLAR PAZARI...



Her Cumartesi ya da Pazar giderdik. Son iki aydır uğrayamaz olmuştuk. O güzel, canlı ortamı özlemişim. Burada sadece kadınlar var. Ürettikleri her ürünü satabiliyorlar. Pazara girdiğiniz ilk anda kendinizi rengarenk bir dünyada hissediyorsunuz. Bir an kadınlar ülkesinde miyim diye sorabilirsiniz. 
Tezgahlarda satış yapanlar sadece kadınlar. Alışveriş yapan çok erkek de var tabii.


Yüzlerce kadının bir arada olmasına rağmen rahatsız edecek bir ses yok. Büyük semt pazarlarındaki bağrışmalar, küfürlü konuşmalar burada duyulmuyor. Kadınlar çalışıyor, üretiyor, ürünlerini Cumartesi-Pazar günleri bu pazara satmaya getiriyorlar. Mersin'de bu pazarlardan 7 tane olmuş. 

Tezgahlarda sebze, meyve, turşular, reçeller, lezzetli ev yemekleri var: İçli köfte, çiğ köfte, mercimekli köfte, sarımsaklı köfte, dolma ve sarma çeşitleri var.
Piknik tüplerin üzerine saçlar yerleştirilmiş, sıkma, börek, gözleme, katmer yapılıyor. Bir köşedeki semaverden sıcak çayınızı da alıp içebiliyorsunuz. Bir tezgahtan otlu börek alıyoruz. İçinde her çeşit ot var:
Isırgan otu , dereotu, ıspanak, maydanoz, ... Kahvaltımızı yapmıştık ama bu ara öğün sayılabilir. Ne zaman gitsem kendimi burada mutlu hissederim.

Yiyeceklerin dışında takı tasarımlarının, el örgülerinin, örgü bebeklerin, iğne oyalarının, çocuk giysilerinin sergilendiği tezgahlar da var. Seramik ve ahşap çalışmaları da bulunuyor. Üretici kadınlar el becerilerini, yaratıcılıklarını sergilemişler.

Tezgahların gerisindeki birçok kadınla selamlaşıyoruz.
"Uzun zamandır neredeydin?" diye sormaları bir başka güzel. İçtenliklerine inanıyorum.Üretici kadınlar sadece kendileri için değil, aileleri için, çevreleri için,ülke ekonomisi için kazanç sağlıyorlar. "Kadın Üretici Pazarları Projesi", Çin'de düzenlenen 2018 Uluslararası kentsel inovasyon  ödüllü yarışmasında yarı finale kaldı.213 şehir arasında Mezitli Belediyesi son 15'e girdi. Dileriz son elemede hak ettikleri yeri alırlar.

7 Kas 2018

GÜLSEN VAROL'U ANMAK...

         

 Harika bir insanı, muhteşem bir hayatı bir cümleyle nasıl özetler insan. Gülsen Varol Öğretmenimizi kaybettik. Bu sabah bir arkadaşım bu haberi ilettiğinde içimden bir şeyler  koptu, gözlerimden yaşlar süzüldü. Son zamanlarda blog sayfasına daha sık bakar olmuştum. Ama sanırım artık yazamayacak kadar yorgun ve halsizdi. Oysa onun yazı ve şiirlerini ne büyük keyifle okurdum. Okuduktan sonra yorum yazmak için içinizde dayanılmaz bir istek duyardınız. Sağlığında yorumlara da özenle cevap verirdi. Gülsen Öğretmenimin bloğu bir okul gibiydi. 


İki kitabını okudum, tanıtımlarını zevkle  yaptım, blog sayfalarımda yayınladım.Çok mutlu olmuştu. Bugün ben de bu güzel insanın benim kitabım "Geriye Kalan " ile ilgili değerlendirmesini sayfama almayı düşündüm. Bloğumda ondan bir iz, bir anı kalsın istedim. Sizi çok özleyeceğim sevgili Gülsen Öğretmenim. Sizinle ilgili çok anı biriktirdik. Sevgiyle. saygıyla, özlemle...

"GERİYE KALAN" diye başlamış Makbule Abalı..



Okunması gereken muhteşem bir kitap. Muhteşem bir gaye uğruna saklı acıların/anıların paylaşıldığı gerçek bir yaşam öyküsü.. 
Acı ve tahammülü güç bir hastalıkla barışık olarak mücadele eden bir evlâdın kaleminden hiç abartıya kaçmadan yazılan ama her bir satırında sakladığı hıçkırığını duyacağınız bir yaşamın öyküsü..

****
Günaydın mı demeliyim iyi geceler mi bilemedim Sevgili Makbule Abalı?
Günümü geceme katmışım “geride kalanlar”ı okurken.. Ne yazacağımı, ne yazmam gerektiğini bilemeden başladım görmemi engelleyen yaşlara aldırmadan..

Seni kutlamak geldi önce içimden?? Sonra, sanki saçma ve gereksiz gibi geldi  bu cümle.. ters tepti iyi niyetler.. öylesine birebir yaşadım ki yaşadıklarını. Sanki o anları anıları yaşadığın için kutlamak gibi görüntü verebilir mi diye düşünüp vaz geçecektim ama başka nasıl ifade edebilirim takdirimi bilemedim.. Belki de ilk kez aradığım kelimeleri bulamadım. Eminim hepsi yerli yerindeydi ama ‘yazma beni’ der gibi yok oldular birden..

Ama ben yine de inatla seni kutlamak istedim.. böyle mükemmel bir evlat olduğun için önce.. sonra hiç abartıya kaçmadan, sanki sesini hiç yükseltmeden masal anlatır gibi anlattığın için o acılarını.. ve yazarsam ifade edememekten korktuğum pek çok duygum için seni kutlamak istedim. Her bir satırında kendimden ufak alıntılar buldum.. kırık bir camın ardındaki odadan kendimi seyreder gibi hissettim pek çok yerinde.. sanki ben yazmışım gibi, benim yerime yazılmış gibi hissettiğim pek çok satırın altlarını kırmızı kalemle çizdim..

Sonra baktım zor duyan kulağıma bir cızırtı gelmekte.. dikkat kesildim.. baktım sabah ezanı okunmakta.. AH... dedim.. zamanıdır ruhları huzurlu kılmanın.. sonra okudum okudum.. sonra sanki yanı başımda gibi duran meslektaşımla konuştum!.. yüce bir gücün ona rahmetiyle huzur verdiğine inanana kadar sürdürdüm kendimce dualarımı.. sonra baktım yeni bir gün doğuyor.. uyumuşum!

"Vah gidene" denir genelde. Ben zamansız ölüm için geçerli kabul ederim bu sözü.
Çünki “gitmek”.. herkes için kaçınılmaz son.

gülsenvarol



Makbule Abalı dedi ki...
Hayatın içinde her şey iç içe Sevgili Gülsen Öğretmenim. Bazen karmaşık bir geometrik şeklin parçaları gibi. Bazen bir duygu fırtınası gibi. Anlamlı yazınızı az önce okudum. Gözlerim buğulanarak tekrar okudum. Hani bazen tüm kontrolünüze rağmen göz yaşlarınızın akışına engel olamazsınız.
Ama biliyorum ki bazen böyle duygulanımlar iyi geliyor insana, rahatlatıyor, ferahlatıyor...

Pek çok konuda hepimizin hayatında ortak noktalar vardır eminim. Mutlulukta, acıda, sevinçte ya da hüzünde. O zaman o insanlar birbirini daha iyi anlayabiliyor. Çok uzaklardan, hiç görüşmeseler de "iletişim" kurulabiliyor.

Duygu paylaşımı için kitabımı okumanızı öyle çok istiyordum ki...
Çok mutlu oldum. Her zamanki üstün anlatım gücünüzle , çok yönlü bakış açınızla nasıl da güzel değerlendirmişsiniz.

Sizin böylesine güzel ve içten kutlamanız "iyi bir iş" yaptığıma inancımı daha da pekiştirdi. Gerçekten "iç huzuru" ne kadar önemli ve ona nasıl da ihtiyacımız var.
Yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız...
gülsen VAROL dedi ki...
Mersin Mezitli’ deki evimi hatırladım evinin fotoğrafını görünce Makbule.. Sonra.. hiç hatırlamak istemediğim tatsız olaylarla dolu 10 yılımı.. Namrun yaylasındaki evimi.. Babil sitesinde deniz kenarındaki evimi.. "Keşke" ler, uygun adım marş diyerek hücum etti yarım aklıma.. Keşke dedim.. keşke o yıllarda tanısaydım Makbule'yi.. Bu muhteşem saygın aileyi.. Kimselere anlatmaya kıyamadığım acıları anıları paylaşabilseydim bu yüreği yüce insanla. Ama hiç görüşemesek de o ilâhî iletişimin kurulduğuna inanıyorum ben. Sen de iyi ki varsın Makbule'm.