Sonuçta koskocaman evrende İNSAN; tek başına, çaresiz, suskun, güvensiz. kaygılı, dayanaksız...
Makbule Abalı-Eğitimci
12. 09. 2025
Sonuçta koskocaman evrende İNSAN; tek başına, çaresiz, suskun, güvensiz. kaygılı, dayanaksız...
Makbule Abalı-Eğitimci
12. 09. 2025
Çok uzaklarda bir okulda son ders zili çaldı;
Resim dersiydi o ders, resim çizilirdi tabii.
Önce düşündü öğretmen ve konuyu verdi çocuklara;
Bugünkü konumuz "Babanız ve siz " dedi
"Hayalinizdeki babanızı çizin"
Her renkte, her boyda kalem dağıttı çocuklara
Siyah, beyaz, sarı, turuncu, kırmızı, yeşil, kahverengi, mor.
Çocuklar önce düşündüler bir süre,
Sonra sarıldılar kalemlere.
Türlü çeşitli baba canlandı resimlerde...
Bir küçük bakkal levhası market oldu önce,
Sonra bir Alışveriş Merkezi, bir çocuğun resminde.
Bir başka resimde
Bir çocuğun elindeki minicik top
Kocaman bir futbol topuyla yer değiştirdi,
Kaleyi baba koruyordu tabii.
Bir Eskici dükkanı vardı bir resimde
Eskimiş ayakkabılar, küçülmüş giysiler, solmuş paltolar
Yeni giysilere dönüştü birden,
Adı "Son model giysiler dükkanı " oldu.
Çocuk bu ya! Bir çocuk babasını özenle çizdi,
Baba evdeki en büyük koltukta otururken
Anne de vardı aynı resimde, bir köşede;
Yorgun, saçları dağılmış,
Yüzünde buruk bir tebessüm...
Bir başka resimde sadece baba vardı
Kapıda, elinde boş cüzdanı
"Ben iş bulmaya gidiyorum" diyordu.
Sınıfın en çalışkanı, doktor babasını çizmişti,
Yüzünde maskesi, elinde diploması, ilaçları
Odanın kapısında "Nöbetçi Hekim" yazısı.
Bir kız çocuğunun resminde;
Elinde kitabıyla sınıfta bir öğretmen,
Kitabın üstünde minicik bir yazı,
"Çalıkuşu gibi bir öğretmen olmak"
Arabasıyla kâğıt toplayan bir baba vardı bir resimde;
Arabası son model, gıcır gıcır
İçinde pırıl pırıl kitaplar, kaplı defterler
Göz alıcı renkli kalemler, dosyalar...
Evde çok hırpalanan, aşağılanan,
Sürekli dayak yiyen bir çocuğun resminde
Kendi küçücük, anne-baba kocamandı.
Elleri-ayakları, yüzü çizilmemişti çocuğun...
Bir madencinin oğlu vardı sınıfta
Resmi kapkaraydı ;
Gökyüzü karaydı, evler kara, yüzler kara
Sadece parlayan bir güneş vardı resimde, altın sarısı
Ama tepede değil, yerin yedi kat altında.
Bir anne-kız çizilmişti bir çocuğun resminde,
Sadece anne ve çocuk, ikisi de ayakta
Yalnız ama el ele, yürek yüreğe
El emeğine-sanata gönül vermiş,
Etraf apaydınlık, uzun ince bir yol, çiçekler içinde...
Her yaştan, her renkten çocuklar vardı resimlerde ;
Güneşe ipler bağlayıp
Onu gökyüzüne çekmeye çalışan...
Aydedeye, yıldızlara salıncaklar kurup sallanan,
Rengârenk, gerçek ya da gerçeküstü hayaller kuran...
Zil çaldı, ders bitti okulda,
Hayat devam ediyordu tüm dünyada.
Çocuklar hayalleriyle baş başa,
Umutlar, beklentiler düşler, kağıtlarda,
Çıplak gerçekler dışarıda, yaşamda kaldı...
Makbule ABALI-Eğitimci
18.10. 2022 İzmir-Urla
Dünyada çocuklara ulusal bir bayram armağan edilen ilk ve tek ülkeyiz.
23-29 Nisan tarihleri arasında kalan hafta "Çocuk Haftası " olarak anılır.
İnşaat Mühendisi iken sınıf öğretmeni olmayı tercih eden bir akrabamızın gönderdiği alıntı video, beni mutlu etmişti.
O güzel videoyu, 2022'de yazdığım bir şiirle birleştirmek istedim.
Gönülden, isteyerek yapılan çalışmaların, her türlü imkân ve koşulda harika sonuçlar verebileceğinin kanıtı gibi...
Eğitime emek harcayanlara sonsuz teşekkürler.
"Bir ulusun yaşayabilmesi için, özgürlük ve bağımsızlığına sahip olması gerekir."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Destanlar yazılan, dilden dile kahramanlık öyküleri yazılan, marşlarla, şarkılarla, türkülerle anılan, zafere ulaşmak için; her yaştan-her yöreden insanın el ele vererek topyekûn mücadele ettiği, tarihe yazılan günler-yıllar unutulmamalıdır.
Çocuklar ve gençler, bir ulusun gerçek tarihini öğrenmelidirler ki; yaşanılan mücadelelerin değerini bilebilsinler.
Makbule Abalı-Eğitimci
30 Ağustos 2025 -Türkiye
"Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz ? "
"Nasıl bir çocuktunuz? "
Çocukluktan söz etmeyi seviyorum. Geçmişe bir vefa borcu gibi. Güzel şeyleri hatırlamak iyi geliyor insana. Amaç; bugünü unutmak değil, geçmişin izlerini aktarmak, deneyimleri tazelemek. Yeni kuşakları daha gerçekçi olarak anlayabilmek hatta tanıyabilmek için de bu gerekli.
Atalar genel anlamda söylemişler: "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur. " Görüşler, yargılar, fikirler , davranışlar yılların ardından her ne kadar değişime uğrasa da uzmanların da benimsediği bir gerçek var: "Genlerle, doğal, sosyal ve kültürel çevrenin etkisiyle 7 yaşına kadar çocukların kazandığı kişilik yapıları pek değişmiyor."
"Şanslı çocuklardık" diye düşünürüm zaman zaman. "Orta direk" ailelerin çoğunlukta olduğu, zenginlerle yoksullar arasında henüz uçurumların olmadığı, insanların birbirine çıkarsız dost olduğu, güvendiği, idealist öğretmenlerin yeterli sayıda olduğu bir ortamda mutsuzluktan söz edilebilir mi? Dünya güzeldi.
Sevgiyi, saygıyı çok yoğun yaşadık. Karma Devlet Okullarında farklı sosyal çevrelerden arkadaşlar edindik. Bazı yoksul arkadaşlarımın arasında giysilerim farklı olduğunda çok üzüldüğümü, onları giymekten kaçındığımı hatırlıyorum.
İlk çocukluğumu üç kelime ile özetlerdi annem :"Sakin, uslu, güzel bir bebektin." Onun ilk çocuğu, ilk göz ağrısı idim. Ama "abla" olmak çok da kolay değildi. Hep özverili, hep paylaşımcı, hep düşünceli olmak zorundaydı ablalar. Bazen düşünürüm; " Ailemiz içimize sanki iyilik tohumu ekmiş" derim. İyilikler kötülüklerle çatışınca çok büyük hayal kırıklıkları yaşanıyor. Aslında o kuşak belki de bu yüzden duygusal anlamda çok acı çekti.
Merhamet duygumuz yoğundu. Bir çöreği bazen sekiz ya da on parçaya böldüğümüz, bir portakalı dilim dilim paylaştığımız zamanlar olurdu. Pahalı oyuncaklarımız değil, bez bebeklerimiz vardı. En yaramaz arkadaşlarımız sınıfta kağıt tan yaptıkları uçurtmaları uçuranlar olurdu.
Milli Bayramlarda sınıflarımızı renkli kağıtlarla süslerdik. Renkli ince krapon kağıtlardan bayram elbiseleri hazırlanırdı. Bir gün tören günü ansızın yağan yağmur kâğıttan yapılmış elbiselerimizi ıslatmış, emeklerimizi nasıl da harcamıştı. O komik görüntülere bile çocuksu duygularla gülmüştük.
Tutumlu çocuklardık. Okulda iş derslerimiz vardı. Kartondan kumbaralar yapar, harçlıklarımızdan biriktirirdik. Bebek elbiseleri dikmeyi, yama yapmayı, sökük onarmayı hep okulda öğrendik. Hayat Bilgisi derslerinde ıslak pamuklar arasında nohut, fasulye çimlendirerek, üretmeyi öğrendik.
Temizlik aranılan bir değerdi. Her pazartesi okulda beyaz mendiller ellerimizde, tırnak temizliği kontrolünden geçerdik. Kitaplar defterler önce kaplanır, etiketlenir, sonra kullanılırdı. Defterlere özenle kenar süsleri yapılırdı. Kutlama kartlarını bile kendimiz hazırlardık. Yaratıcılık kabul görürdü.
Renkli boyalı kalemler çok çeşitli olmasa da dayanıklı kurşun kalemlerimiz vardı. Sanata, çizime yatkın eller öyle çoğaldı. Karikatürler, gülmece dergileri olumsuz zamanlarda bile dik durup gülebilmeyi sağlamıştır.
Cep telefonları yoktu tabii. Ama oyunlarımızda kibrit kutularından telefonlar oluştururduk. Duvar yazılarının belki en güzelleri, en anlamlıları o dönemlerde yazıldı: "Oku oku yaz / Okul açıldı/ Ali Ayşe'yi seviyor..." Günlüklerin en duygusalı, en sadesi o dönemlerde tutuldu. "Bana kalbin kadar temiz bu sayfada bir yer ayırdığın için... Sepet sepet yumurta sakın beni unutma."
Anlamsız kısacık mesajlar yerine uzun mektuplar vardı tabii. Çocukluk bu ya; meraklıydık da. Babamın anneme yazdığı buram buram sevgi, özlem kokan mektupları nasıl unuturum... İnci gibi bir el yazısıyla, bazen de ilkokul döneminde öğrendikleri eski Türkçe ile yazılmış mektuplar... Okuyamadıklarımız oldu tabii.
Küçük bir kutuda, pembe bir kurdeleyle bağlanmış, kurutulmuş çiçeklerle süslenmiş upuzun mektuplar. Sanırım hayatımdaki en büyük suç, o mektupları annemden gizli okumak olmuştur. Ama gene de kardeşlerimle vicdanımız elvermedi, bir gün itiraf ettik. Bir suçlu gibi ezik, yüzümüz kızarmış...
O zamanlar beden ruha uyardı; yüzlerimizin kızarması, gözlerimizin sulanması, utanma özelliğimiz vardı. Gerçek duygularımızı gözlerimiz anlatırdı, yalan söylemek, aldatmak ayıptı. Belki de ondandır bu çağa kolay kolay uyum sağlayamayışımız...
Özür dilemeyi, gerekirse bağışlamayı bilirdik. Bir demet kır çiçeği affedilmek için yeterdi çoğu zaman. Kitaplar en güzel hediyeydi. Ve okumak, yazmak bir tutku. Çocukluk düşleri yılların ardında kaldı. Sadece çocukluk değil, zamanla pek çok değer de, insanlar da yitirildi. Belki de "Toplumsal bellek zayıflığımız" da unutmaları, vefasızlıkları hızlandırdı.
Geriye kalan; anılar... anılar... anılar...
Makbule Abalı-Eğitimci
31. 08.2024 İzmir-Urla
Güncelleme:27 Ağustos 2025
Hasta olmak, ya da hasta yakını olmak;
Dünyayı bir başka türlü algılamak
Yarı bilinçli, yarı uyanık.
Gün yeniden ağarırken;
Ağrılarla, yerleşik acılarla uyanmak,
Dost sandıklarınızı ayırt edememek,
Bazen renkleri bile karıştırmak birbirine
Alacalı, bulacalı, karmakarışık...
Çevreyi bir puslu camın ardından gözlemek;
İnsanın insana yakınlığını test etmek,
Anlayışını, doğruluğunu, vefasını, güvenini sınamak,
Sağlık ile hastalık arasındaki o ince-duyarlı çizgide...
Makbule ABALI
19 Ocak 2024 Urla
Ağustosun 20'si oldu bile. Dünya nasıl bu kadar hızlı dönüyor? Günler kısalırken geceler upuzun oldu. Her şey alışılmış biçimde hükmünü sürdürüyor. Dünyanın dengesi böyle kurulmuş.
Haziran-Temmuz-Ağustos... Okullarda mevsim şeritlerinde YAZ mevsimini simgeleyen 3 aylar. 4 mevsimi tanıtan aylar, 4 farklı ağaçla tanıtılırdı. Çocuklar sallanarak ne güzel ritmik sayarlar; "Sonbahar-Kış--İlkbahar- Yaz... Öğretmenler emek ve zaman harcayarak, bir ağacı değişik renklerde canlandırarak bir sanatçı gibi , işbirliği ile bir eser üretirlerdi.
Bugün 16 Ağustos 2025- Ağustos Ayını yarılamışız. Öğretmenlerimiz; "Söz namustur." derlerdi. Dün bitiremediğim yazımı tamamlamaya söz vermiştim. Fotoğraf ekleyecektim. Az yazı, bol görsel; hızlı-çabuk-bıktırmadan-usandırmadan... Yapay zekâya hiç danışmadan... Başarabilecek miyim...?
Bu paylaşımımı; uykusuz kalsam da, Türkiye saatiyle-saat 23.00 de bitirmeye kararlıydım. Bir hafta her şeye rağmen, amatörce çekimlerimi sürdürdüm. İnanın, bir saattir denedim-olmadı-yerleştiremedim. Tek öğrenme yöntemi "sınama yanılma" değil.
Akıllı telefonlar bizim aklımızı sınıyor sanırım. Bağışlayın lütfen. Öğrenmenin yaşla ilgisi olmadığına inanıyorum. Eğitim "hayat boyu" devam ediyor. Yarından umutluyum... "Arkası Yarın"ları çok severdim. Ama böyle paramparça değil...
Bu yazının altında masmavi bir gökyüzü, gününüzü aydınlatan bir güneş, yemyeşil bir alan ve çağlayarak akan doğal su kaynakları hayal edin lütfen... Başaracağınıza eminim.
Makbule ABALI-Eğitimci
16 Ağustos 2025 İzmir-Urla
Bugün 17 Ağustos. Yeni güne umutla uyandım. Kendimi İYİ hissediyorum.
Küçük şeylerle mutlu olabilen insanlar için "Hayat Güzel."
Makbule Abalı.