Bu Blogda Ara

Aralık 07, 2025

HAYVAN ÖYKÜLERİ...

 



Sevgiden nasibinizi aldıysanız sadece insanlara değil, doğadaki tüm canlılara da yakınlık duyar, gerektiğinde onları da korur kollarsınız. Hatta ille de sevmek değil, onlara zarar verenleri engeller, masum canlıları savunursunuz. 

Hayvan hikayeleri deyince ilk aklıma gelenler Aziz Nesin ve Bekir Coşkun. Hayvanlarla ilgili yazılarını okurken gözyaşlarımın akmasına engel olamayıp  ağladığım zamanlar  çok olmuştur. Hayatın içinden ne güzel örnekler vermişlerdir. 



Çocukluğunda muziplik olsun diyerek kedilerin gözlerini boyayan, kuyruklarına teneke bağlayan, acımasızca kuşları ürküten kişilerin gerçek yaşamlarında travmalar yaşadıklarını çok görmüşüzdür. İçteki olumsuz duygular; öfke, kin, nefret, aşağılık ya da üstünlük kompleksi,  sert tepkilerle dışa, daha güçsüz olana acımasızca yönlendirilir kimi zaman. Edebiyat tarihi bu tür kötü örneklerle doludur. 

Kedilerin, köpeklerin dost olduğu yerlerde insanlar da daha ılımlı ve sevecen oluyorlar. Çarşı pazarda hatta alışveriş merkezlerinin içinde, hastanelerde rahatça uyuklayan, sakince yatan kedi ve köpeklere şaşırarak bakıyor insanlar. Hayvan demeye çekiniyorum, onlardan öğrenmemiz gereken pek çok davranış var.

Ben hayvanların da duyguları olduğuna inanıyorum. Sevgiye, ilgiye, dostluğa cevapsız kalmıyorlar. Onlara zarar vermeyeceğinizi anlarlarsa savunmaya geçmiyorlar. Kendi aralarında da bir hiyerarşi var. Yaşlıya, yaralıya tepki göstermiyorlar hatta yiyeceklerini paylaşıyorlar. Sese karşı çok duyarlılar. Ses tonuna göre davranış değiştirebiliyorlar.


Hasta ve yorgun olduğum günlerde komşumuzun köpeği Cevizin vefasını nasıl unuturum. Kapının önünde, gözlerini gözlerime çevirerek adeta yüz mimikleriyle hüznünü anlatır. Sokak kapısından içeriye izinsiz girmez. Disiplinlidir. Karnı toksa kemiğini saklamak için evlerinin bahçesine gider, onu saklar. Bu güzel canlıyı bir gece sopayla dövmüşler. Günlerce hasta yattı. Ben de onun acısını çektim adeta. 

Kediler köpekler kadar vefalı değil. Soğuk havalarda daha çok yeme ihtiyacı duyuyorlar. Bahçede evi sahiplenen iki kedimiz var. Sabah önce her mevsim değişen kuşları besliyoruz. Farklı ötüşlerle her enstrümanın yer aldığı bir orkestra gibiler, Ağustos böcekleri yok artık. Kuşlar daha alışık buralara. Ağaçlara tırmanan avcı kediler olmasa daha rahatlayacaklar. Zor günlerimizde camları tıklatan kuşlar çok içten insanlar gibi. 

Camın önüne oturup çevremizdeki canlıları gözlediğimizde çok şey öğrendiğimizin farkına vardık. Her tür kendi hayatını bir başka biçimde devam ettirmeye çalışıyor. Davranışlarına hükmetmek istediğimizde, düzeni bozulan tüm canlılar gibi farklı davranışlar sergiliyorlar. Farklı sesler çıkararak huzursuzluklarını belli ediyorlar. 

Korunaksız kalan canlılar doğada mücadeleyi de öğreniyorlar. Merak ediyorum, mevsimler ve iklimler değişince göçmen kuşlar şaşırmıyorlar mı? Şiddetli yağmurlarda insanlar gibi onlar da yeni barınaklar arıyorlar mı? Ürünler değişip bozulunca yeni kaynakları nerede nasıl bulacaklar? Doğaya sahip çıkıp korumazsak, yeni önlemler almazsak tüm canlılar için yeni bir yer arayışı mı gerekecek...? Nasıl, ne zaman, nerede...? 

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci

7. Aralık 2025 Urla-İzmir /Türkiye





Aralık 05, 2025

YAĞMUR SONRASI GÖKKUŞAĞI

 


Usul usul, sindire sindire yağan yağmuru çok severim. 
Şimşekler çakarak, yıldırımlar düşerek, gök gürültüsüyle yağan yağmurdan ürkerim. Hele gece uykudan uyandıran gürültülerle yağan yağmur karabasan gibi gelir. Ruhum daralır adeta. Ürküten  senaryolar üretirim zihnimde. Başrolde hep endişeli küçük bir kız çocuğu vardır. Cenin biçiminde kıvrılarak uyur öyle gecelerde...

Yağmur sonrası gökkuşağı ya da eskilerin deyişiyle ebemkuşağı insanın içinde, yüzünde, gözlerinde çiçekler açtırır. Çehrenize bir aydınlık yayılır adeta. Çocuklardan duydum: Gökyüzünü rengarenk boyadık diye öğünüyorlardı. Çocukların övünüp böbürlenmesi bile sade, yalın ama nasıl da etkileyici. 

Günümüz çocuklarının, gençlerinin adları bile öyle güzel ki. Bu yaz 3 yağmurla tanıştım. Can, Doğa, su, Nehir, Deniz, Irmak, Lina, Yağmur, kaç tane oldu sayamadım. Ahmet, Ali , Ayşe, Fatoş, Özge, Zeynep, Leyla, Özden...Hep vardılar. Hiçbirini unutamadım. 

Yetişkinler özlemlerini çocuklarında gerçekleştirmek istiyorlar. Haklılar. Çocuklar geleceğimiz, umudumuz, zor günlerde avuntumuz. Her biri yağmurdan sonraki gökkuşağı gibi. Parmak izlerimiz çok farklı olsa da köklerinden güç aldıkları ataları, anne babaları var. Her yıldız kaymasında gözlerim dolarak iyiliklerin, iyilerin devamı için dua etmem ondandır. Gece dualarım tanıktır bu güzel dileklere... 

Makbule ABALI- Emekli Eğitimci
5 Aralık 2025 Urla-İzmir






Aralık 04, 2025

ENGELLER ARASINDA YOL ALMAK...

 

3 Aralık tüm dünyada Engelliler Günü olarak anılıyor. Tüm özel günler gibi bir gün kutlamalar, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar, sonra unutmalar başka günleri anma- kutlama çalışmaları devam ediyor. Oysa o güzel çalışmaları içtenlikle, inanarak sürdürebilsek. Gün olarak değil, günler boyu güzel çalışmalar yapmaya devam edebilsek. Kaçımız sağlam, kaçımız engellere takılıyor, normal yaşamını sürdürmekte zorluk çekiyor. bir bilebilsek, görebilsek aşılmaz engelleri, duyabilsek kısık sesleri, kötü kokuları alabilsek, dokunabilsek yaralara, incinmiş kalpleri onarabilsek merhametle...


Yaş almak hayatın algılanabilir bir gerçeği. Yaşlanma, kişiyi sınayan bir engelli olma durumu, anlayana.  Zorlukların üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz, çabalıyorsunuz. Öte yanda  kasisler, puslu görüntüler, aklına ve beynine, dost bildiklerine itiraz edenler, bitmez tükenmez hırslara, paranın, lüks yaşantıların cazibesine kapılanlar, pırıltılı hayatlara imrenenler... Zamanından önce yaşlananlar, ihtiyar bir çehrenin ardından kısık gözlerle çevreyi kollayanlar... Gerçek engellilerden çok onlara içiniz acıyor, çaresiz ve bitkin düşüyorsunuz.

İyi ki bir de madalyonun öteki yüzü var. Bütün kötülüklere ve kötülere inat, iyilik tohumlarını verimli topraklara serpmeye devam ediyorlar. Umut bu ya! Ya çıkarsa, ya eskiden olduğu gibi bire on, bire yüz verirse. Yağmur ve kar sularıyla beslenen ağaçlar, ürünler meyve vermeye başlarsa! Mucize değil, gerçek. Bilim kurgu veya hayal mahsulü değil, olabilir... Oyun değil, yaşamın ta kendisi... 

Teşekkür borçlu olduğumuz ne çok insan var çevremizde. Elleriyle, tırnaklarıyla, alın teri, göz nuru ile çalışıp çabalıyorlar.  Ulaşmak istedikleri o güzellikler gün gelecek onlara yansıyacak, çevrelerini gün ışığı gibi  aydınlatmakla kalmayacak, enerji olup akacak, yol bulup yön gösterecek. 




    Sizin de uğurlu saydığınız küçük- büyük objeler var mıdır? Bir kuş tüyü, bir anahtar, bir kitap, bir kalem, kurutulmuş bir çiçek.  bir resim, bir fotoğraf, bir mektup, bir kutu... Yüreğinizi ferahlatan insanlar, bir komşu, eski bir dosttan kalan anılar . Çeşitli mesleklerden, uğraşılardan, görevlilerden geriye kalan inanılmaz öyküler. Çıraklık, kalfalık ve ustalık hikayeleri! Yükseköğrenim görmediği halde sohbetiyle sizi kendine bağlayan saygın insanlar. 

Mükemmel hazırlanmış bir sofrada sunulan muhteşem bir sabah kahvaltısı. Günün en güzel öğününde bir baba-kız, oğul ve gelin ile birlikte olmak. Günlerin yorgunluğunu, kuşların bile göç ettiği bir adada gidermek. Harika insanların dopdolu sohbetleriyle dağarcığımızı doldurmak, soluk almak...

 Bir hastane odasını adeta dünya cennetine çeviren doktorlar, hemşireler, temizlik görevlileri.  Teşhis ve tanıdan önce hastayı çok yönlü tanımanın gereğine inananlar.
Görüş gücü azalan gözlere ışık olanlar, deneyimi, bilgi ve görgüsü oranında alçak gönüllü olanlar, bir kurumu adıyla yüceltenler, o kuruma güven ve varlığıyla itibar kazandıranlar.

Diğer yanda dakikalarca beklediğiniz bir telefonda sorununuzu çözmeden ,mekanik bir sesle kalite kontrolünden söz edenler. Ödediğiniz ücretin karşılığını alamadan hak talep edenler. Kurumlar ve kişilerin değişimi yapılan işin kalitesini de değiştirir mi? Denetimin aksadığı yerde, kişilerin vicdani denetimi neden devreye girmez? 



Günleri, ayları, yılları el ele, kol kola arşınlamak.  Gerektiği zaman yardımcı destekler aramak...




Bir anahtarın uğurunda  kalpler gönenir sanki. Aydınlanır her yer...


Canlı değil, sadece duvar kâğıdı






Çok uzun yazılar okunmaz deniyor. Her şeyi kısaltarak ifade edersek hayatın kalitesinden de ödün vermez miyiz? Kısa mesafe engelli yürüyüşler bile nasıl büyük çabalar gerektiriyor. TRT Spor Yıldız Programında engelli sporcuların hayat hikayelerini lütfen izleyiniz. Hayat engellerine rağmen çabalamaya değer.

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci
4Aralık 2025 Urla-İzmir

Aralık 01, 2025

Mevsimin İlk, Yılın Son Ayı, Aralık

 


Yılın 12. ayı Aralık bana hep gelen yeni bir yılı çağrıştırır. Sanatçılar benzer resimlerle, karikatürlerle anlatırlar bu durumu: Upuzun sakallı, eli bastonlu, yorgun, yaşlı bir dede ve karşısında tüm canlılığı, umut dolu gözleri, sağlıklı bedeniyle küçük bir çocuk. Bu tabloyu kaç gün doyasıya yaşadık diye düşündüm bugün. 365 günden 335 gününü yaşamışız. Takvimler öyle söylüyor. İçimizdeki çocuk ne diyor acaba?



 Bugün güzel şeylerden konuşalım. Hastalıklardan, bedensel sosyal, psikolojik sıkıntılardan söz edip, yeni yılın parlak ışıltılı gözlerle heyecanla bakan küçük prensi ürkütmeyelim. Geleceği varsa göreceği de var elbette. Kaçmak ya da pes etmek yok. Tüm dünyada herkes onu bekliyor. 


İyiler, iyilikler, güzellikler, hak, hukuk, adalet, barış, hoşgörü, empati, merhamet, paylaşmak, güvenmek. Yılın 11 ayında içeride-dışarıda aile içinde, hep birlikte, tek başımıza bu güzelim sözcükleri kullandık. İçimiz aydınlandı , gözlerimiz parladı, yüreğimiz ferahladı. Sesimizin yankısı ne güzeldi: Bazen içimizde, kısık, alçak bir ses tonuyla bazen bir ergenin kalınlaşan sesiyle. Ama hep insanca, hep anlaşılır tonda. Kimseyi huzursuz etmeden. Özlemle, umutla, güvenle bekledik... Bekledik günlerce-haftalarca-aylarca. 


Mevsimler karıştı: Sonbaharda bazen kışı bazen yazı yaşadık. Yağmur beklerken fırtınaya, doluya yakalandık. Dereler, göller kurudu, ağaçlar, ürünler şaşırdı, Bazısı yandı kavruldu, bazısı küstü ürün vermedi. Yanan ağaçlar tomurcuk verdi, şaşırttı. Türlü çeşitli duyguları karmakarışık ruh haliyle yaşadık. Gülerken ağladık, ağlarken maskeler taktık gülümsedik. Çocuklar gibi küstük-barıştık, el ele yüz yüze, göz göze oyunlar oynadık. Kazandığımızı sandık, aldandık-kaybettik. 

Bitmekte olan bir yılın 336. günü yarın. Yarınlarımız bir çocuk beklentisi gibi bazen şaşırtsın, bazen umutlandırsın. Ama ne olur hayal kırıklıkları yaşatmasın biz dünyalılara. Koskocaman evrende başka gidecek yerimiz yok...

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci.

1 Aralık 2025 Urla- İzmir-Türkiye











Kasım 29, 2025

ARMAĞAN ALMAK YA DA VERMEK...

 


Armağan vermek bir sanattır diye düşünenlerdenim. Armağan, alanı da, vereni de mutlu etmeli. Bir ihtiyacı karşılamalı. Bütçeyi zorlamamalı. Hemen tükenmemeli. Yıllar sonra da değeri düşmemeli, anıldığı zaman yüzde bir tebessüm oluşturmalı. Paha biçilmez oluşu, maddi değerinden değil, manevi değeriyle orantılı olmalı. Verilenin zekine hitap etmiyorsa armağanı veren, onu yeterince tanımamış demektir. Ambalaj çok önemli değilse de, armağana iliştirilmiş kısacık bir not öyle değerlidir ki...

Özel günler yaklaşırken, reklamlar, afişler, kocaman tahtalarda yazılan yazılar, parıltılı seslenişler toplumun yüzde kaçına ilginç ve anlamlı geliyordur acaba? Jet hızıyla giden arabalar, gerdanlarda, el ve kollarda ışık saçan takılar, lüks konutlar... Bu reklamlarla büyüyen çocukların ve gençlerin de beklentileri farklı olacaktır elbette. Sınırsız istekler, sınırlı bütçelerle ne oranda karşılanabilir? 

Bu yıl hayatımda ilk kez bir değişim yaptım; 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesi sosyal medyada gördüğüm bir duyuru, mıknatıs gibi çekti beni. Kendime armağanı oradan seçtim. İyi bir iş yaptığım için çok mutluyum. Ülkemizde 1863 yılından beri çok yararlı etkinliklerini sürdüren Darüşşafaka Cemiyeti'nin duyurusu şöyleydi: 

 "1863'ten bu yana sürdürdüğümüz "Eğitimde Fırsat Eşitliği" misyonumuzla öğrencilerimizin hayallerini gerçekleştirmeye ve ülkemizin yarınlarını aydınlatmaya devam ediyoruz. 

Yepyeni başlangıçlar ve taptaze umutlarla karşıladığımız 2026 yılında da kendiniz ve çalışanlarınız için öğrencilerimizin çizimleriyle tasarlanan yeni yıl ürünlerimizi tercih edebilir, onların hayallerini gerçekleştirmemize destek olabilirsiniz. Bu sene de birbirinden renkli yeni yıl ürünlerimizi tercih edin, Türkiye'mizin yarınları nitelikli eğitimle aydınlansın! "



Darüşşafaka, yıllardır güvenilir sınavlarla ilkokul 4. sınıftan itibaren seçtiği babası veya anne babası olmayan kız ve erkek çocuklarını nitelikli bir eğitimle topluma kazandıran çok değerli bir eğitim kurumumuz. Kendime hediye seçmek, bu yılın değişimi benim için. Umuyorum ki bu güzel gelişim beraberinde nice güzelliklere de vesile olur. 

Armağanlar farklı seçeneklerle, çok güzel ve yararlı içeriklerle alıcılara sunulmuş. Bağış yaparken, aynı zamanda harika birkaç armağan sahibi oluyorsunuz. Lüks değil, güzelliği sadeliğinde, ihtiyacınız olabilecek şeyler.

Eserlerin oluşturulmasında yaratıcılıkları ve üstün çabaları ile büyük emek harcayan Darüşşafaka Ekibine yürekten teşekkürler. Başarılarınız daim olsun. 


Makbule ABALI-Emekli Eğitimci 

25 Kasım 2025 Urla-İzmir 

                                                                                  
















Kasım 25, 2025

DÜNYAYI KADINLAR YÖNETSEYDİ...

 


Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Dünya daha temiz olurdu, anne eli değmişçesine

Düzenli, huzurlu  bir yuva gibi...

Kim haklı, kim haksız kanıtlanır,

Şiddet ortadan kalkar,

Dünya daha adil olurdu,

Tüm çocuklar mutlu, karınları tok 

Yüzleri aydınlık olurdu.

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Yoksullar, suskunlar kaba güce yenilmez,

Ödenmeyen vefa borcu kalmazdı...

Duygular ağır basar, insanlar daha duyarlı

Daha güvenilir, daha merhametli olurdu.

Gürültü, karmaşa biter,

Güzel Sanatlar ve spor değer kazanırdı. 

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Kadınlar kimliklerini, kişiliklerini kanıtlar,

Kavgalar, savaşlar sona erer, 

Belki de barış sağlanırdı...


Makbule Abalı - Aralık 2022

Güncelleme: 25 Kasım 2025




Kasım 22, 2025

DIŞARIDAN YA DA İÇERİDEN İZLEMEK

 


Dünyalı bir insan olarak, yaşadığımız ülkenin bir bireyi olarak, ve memleketimin bir vatandaşı olarak, yurttaş olarak: Yakın ve uzak çevremi görebildiğim, duyabildiğim, anlayabildiğim, algılayabildiğim kadar izlemeye çalışıyorum. Gücümün elverdiği kadar. Zaman bulabildiğim kadar.

Bazen sisli bir anılar denizinden, bazen güz çiçeklerinin ve alacalı renklerin arasından, kimi zaman bardaktan boşalırcasına  yağan bir yağmurun ardından, bazen de pırıl pırıl parlayan güneşli  bir  günün içinden. Dışarıdan ya da içeriden, evden izlemek farklı elbette. Geçen gün hesapladık, Mersin'den Urla'ya taşınmamız neredeyse 4 yıl olacak. Zamanın akışı hızlandıkça biz yavaşlar olduk. 

Akdeniz Bölgesinden Ege Bölgesine geçiş ve uyum sağlamak biraz zaman aldı. Denizin mavisinden ormanın yeşiline yatay geçiş yaptık. İyot kokusu kadar dağ çiçeklerinin kokusuna da alışkındık. Ancak ilk yıllarımız; Ev, hastane, doktor üçgeninde alışılagelmiş biçimde sürdü. Psikologlar aynı zamanda yaşanan değişikliklerin ruhsal ve bedensel dengeyi sarsacağından söz ederler. O konuda hasta ve hasta yakınları olarak tam puan aldık sanırım. Nasılsın sorusunun kapsamına uygun yanıtlarımız var artık.

"Nasıl geçti habersiz" ünlü sanatçıların dilinde ne güzel bir şarkı adı oluvermiş. Videolarda alt yazısız dinlerseniz şarkıların tadına varabiliyorsunuz. Yapay zekâ şarkı sözlerine henüz el atmadı galiba! Genel ve kişisel denetim sağlanamayınca şarkıların alt yazıları da ebediyete göç etmiş değerli ünlülerimizin ruhunu nasıl incitiyordur kim bilir. Algıda seçicilik derdik eskiden. İlginiz oranında dikkatiniz de dağılıyor, güzel dilimizin katledilişine üzülüyorsunuz. Bir deneyin lütfen. Her şey gibi şarkılar, türküler de değişime uğruyor.

Tüm dünya ülkelerinde bu çağ, daha sabırlı ve sakin olmayı, öfke kontrolünü ve basit savunma sporlarını öğrenmeyi zorunlu kılıyor. Belki robotlar gibi duyarsız, hızlı ve dakik olmak da önemli. Teknoloji böylesine hızla yenilenirken. yeni iş alanları belirlenirken, yenik düşmemek için çok çalışmak, üretmek, sağlam, sağlıklı ve güvenilir olabilmek.

Ancak unutulmaması gereken bir şey var: İnsanı İNSAN yapan, duyarlılık, vicdan, sağduyu, hoşgörü, merhamet, empati, öngörüş, sabır, umut tükenmedikçe her çağda insanın varlığına, akıl ve yaratıcı zekâsına ihtiyaç duyulacaktır.

Makbule ABALI-Eğitimci 

22 Kasım  2025 Türkiye




Kasım 21, 2025

Karmaşık Bir Düğümü Çözmeye Çalışmak

 


Bugün güneş uzaklardan tüm cömertliğiyle ışınlarını gönderdi ülkemize. Çocukların deyişiyle aydedeyi kıskandırmış bile olabilir. Beni şaşırtan bir şey var; En mutlu ülkeler  sıralamasında Kuzey Ülkeleri sürekli ilk sıradalar. Oysa onlar güneşi öyle az görüyorlar ki. Kapalı mekanlarda gün ışığı veren lambalar kullanıyorlar. Herhalde bizim bitmez tükenmez bir enerji  kaynağımız, içimizden yansıyan bir öz cevherimiz var. Dünya mutluluk sıralamasında yerimiz giderek aşağılara kayarken, bu duruma hiç aldırmayanlar sadece çocuklar değil. En az onlar kadar yetişkin insanımız da var. 

Hepimizin bir eşref saati vardır. Tam tersine çok bunaldığımız. tahammül sınırımızın çok daraldığı, hiç kimseyle yüz yüze ya da telefonda dahi görüşmek, konuşmak istemediğimiz anlar, saatler hatta bazen günler... Geçenlerde bir arkadaşım anlatıyordu; 'Yıllardır sırtımda taşıdığım yükleri boşaltınca rahat nefes alabildim.' Telefonundan silmiş pek çok kişiyi.

Ben çok daraldığım zamanlarda çocuklara başvuruyorum. İnanın onların ilk çocukluk çağları, özellikle 3-10 yaşlar arası yaydıkları katıksız enerjiyle bazen usta psikologlardan daha etkili olabiliyorlar. Merhaba veya günaydın dediğinizde en azından cevabı sessiz bir gülümsemedir. Tokan ne kadar güzel veya saçların son model mi kesilmiş deyin, iletişim ağı kurulmuştur. Hastane asansöründe bile en etkili Günaydın veya Merhaba onlardan gelir.

Onların dünyasında yalan, iftira, dedikodu, iki yüzlülük, sahtekarlık, maskeli yüzler yoktur. Her şey olduğu gibidir. Açık, net, tarafsız, ikinci elden değil, ilk elden, aslının aynısı... O dünyada nefes aldığınızı hissedersiniz. Hatta yüzünüze tebessüm kondurulduğunu, belki şarkılarına, oyunlarına eşlik bile edersiniz. Paylaşımcıdırlar , adildirler, alaycıları, mızıkçıları dışlarlar. Kuralcıdırlar ama yasakçı değil, güven uyandırmazsanız görünmez kapıları yüzünüze kapatır, sınırlarını çizerler. 

Bütün bu nedenlerden ötürü çocukları çok seviyorum. Çıkarsız, katıksız, doğal bir sevgi bu. Yetişkinler yanlış tutum ve davranışlara büründüklerinde çocuklar  güven kaybı yaşıyor, kimlik ve kişilik değiştiriyorlar adeta. Kaliteli bir Okul Öncesi  Eğitim sağlayarak, yeterli beslenmelerini sağlayarak hiç olmazsa 7 yaşına kadar onların beden ve ruh sağlığını koruyabilsek...

Dünya Mutluluk sıralamasında daha üst sıralarda yer alabilir miyiz acaba...? 

Makbule ABALI-Eğitimci

21 Kasım 2025-Türkiye 






Kasım 17, 2025

Ünlü Şairimiz Orhan Veli'nin Dizeleriyle Dünyayı Anlamlandırmak...

 




DELİ EDER İNSANI BU DÜNYA;

BU GECE, BU YILDIZLAR, BU KOKU,

BU TEPEDEN TIRNAĞA ÇİÇEK AÇMIŞ AĞAÇ 

*****

KUŞ VE BULUT

Kuşçu amca!

Bizim kuşumuz da var,

Ağacımız da.

Sen bize bulut ver sade

Yüz paralık. 

*****

AYRILIŞ

Bakakalırım giden geminin ardından

Atamam kendimi denize, dünya güzel,

Serde erkeklik var,  ağlayamam

***** 

KIZILCIK 

İlk yemişini bu sene verdi,

Kızılcık,

Üç tane;

Bir daha seneye beş tane verir;

Ömür çok,

Bekleriz;

Ne çıkar?

İlâhi kızılcık!

***** 

HARBE GİDEN

Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Gene böyle güzel dön;

Dudaklarında deniz kokusu,

Kirpiklerinde tuz;

Harbe giden sarı saçlı çocuk!

*****

ROBENSON

Haminnemdir en sevgilisi

Çocukluk arkadaşlarımın

Zavallı Robenson'u ıssız adadan

Kurtarmak için çareler düşündüğümüz

Ve birlikte ağladığımız günden beri

Biçare Güliver'in

Devler memleketinde çektiklerine.

*****

YAŞAMAK  I

Biliyorum, kolay değil yaşamak,

Gönül verip türkü söylemek yâr üstüne;

Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,

Gündüzleri gün ışığında ısınmak; 

Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,

Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...

-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-

Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

*****

ANLATAMIYORUM (moro romantico)

Ağlasam sesimi duyar mısınız 

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu 

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün; 

Epiyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

ORHAN VELİ 

D:13 Nisan 1914 Ö:14 Nisan 1950

Derleyen: Makbule Abalı-

17 Kasım 2025









Kasım 14, 2025

BİR ASKERİN ANISINA...

 



BİR ASKERİN ANISINA...

Bir kerpiç evde dünyaya geldi;

Soğuk bir kış gününde

Hangi gün, hangi ay bilinmez,

Hiç kimse kayıt tutmadı ki

Sağlık ocağı, ebe yoktu köyünde

Dört kızdan sonra bir oğlan, Soner

Yüzler güldü sonunda.

Okul çağı geldi, üç yıl okudu köy okulunda

Tarlada iş güç vardı.

Nişan yaptılar bir akraba kızıyla,

Sırası geldi asker oldu;

Davullar zurnalar çaldı, halaylar çekildi

Henüz 18 yaşında.

18 yıldır hayaller yaşatmış onu,

Birden tüm hayaller tuz buz oldu sanki...

Bilinmeyen, tanınmayan konuklar var kerpiç evde,

Hane halkı yasta, gözler yaşlı,

Anne-baba acılı, ama onurlu, gururlu, 

Onlar şehit ana-babası artık

Oğul nüfus kaydında, seçim tutanağında olmayacak

Tepede bir mezar taşı, adı yazıldı taşa,

Gözler yaşlı, gönüller yasta.

Davulcu zurnacı mezar kazıyor şimdi,

O gün işleri başkaydı, bugün başka...


Makbule ABALI-Eğitimci

Urla- 24 Aralık 2023


Güncelleme:  14 Kasım 2025

Ülkesi adına mücadele eden, canı pahasına savaşan tüm kahramanları saygı ve sevgiyle,  kaybettiklerimizi rahmetle, saygıyla minnetle anıyoruz.