Bu Blogda Ara

Aralık 22, 2025

GÜN DÖNÜMÜ-Yeniden Doğuş

 


Yılın en uzun gecesinin ardından gündüzler uzamaya başlar elbette. Upuzun geceye inat, kısacık bir gündüz boy verir gün ışınlarıyla birlikte. Ne güzeldir o sabah serinliği. Çiy de düşmüştür belki. Her şey pırıl pırıl görünür. Konuma göre hafif kar taneleri atıştırabilir. "İncecikten bir kar yağar" der şarkılar. 

Kar, yağmur berekettir diyerek sevinse de insanlar, o sevinci ta içinde hisseden önce ağaçlardır, bitkilerdir, çiçeklerdir. Sevinçlerini de hemen belli ederler sırayla. Önce kardelen sonra zambaklar, nergisler, menekşeler güzelliklerini sergilerler. Mevsimler karışsa da onlar sırayı çok da bozmazlar. Yüzyıllardır devam eden doğa yasalarına en güzel uyumu kuşlar ve çiçekler sağlar Narin ve naiftirler. İncinmek, kırılmak istemezler.


Her mevsimin kendine özgü güzellikleri vardır. Önemli olan onları görüp, duyu organlarımızın elverdiğince farkında olup yararlanabilmekte, an'a uyum sağlayabilmekte.

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci

22 Aralık 2025 Urla-İzmir-Türkiye





Aralık 21, 2025

EN UZUN GECE...

 


Yılın en uzun gecesi deyince akla en uzun süreli karanlık mı gelir? Gün ışıklarının, aydınlığın daha geç göründüğü nice geceler yaşanmıştır oysa; Umutsuz bir hastanın başucunda beklemek,...Sürprizlerle dolu bir günün ardından yeni güne güvenmek... Uzak yoldan gelecek bir konuğun yolunu telaşla gözlemek.

Zordur beklemek. Şairin dediği gibi: "Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur."

Sonuçta kavuşmanın olduğu her özlem güzeldir. Yeter ki çok sancılı bir bekleyiş olmasın. Sabretmek olgunluktur.

Çocukluğumuz ve ilk gençlik yıllarımız Namık Kemal'in ve Tevfik Fikret'in, Yahya Kemal'in, Ahmet Haşim'in şiirlerini okumakla, dinlemekle geçti. Ders kitaplarımızda da şiirler vardı. Kompozisyon derslerimizde ezberden okurduk. Ses tonumuza, vurgulamalara, tonlamaya özen gösterirdik:

 "Bilir misin ne olur? /Semâ güneş ebediyyen kapansa..." 

"Her gecenin mutlak vardır sabahı..." 

Gençlik heyecanıyla şiirleri okurken tüylerimiz diken diken olur, heyecandan gözlerimiz parlardı.

Vatana, millete sevdalı kuşaklardık. Amatörce şiirler yazar, utanarak , çekinerek söz ederdik. Oysa yüz kızartıcı davranışlarımız olmazdı. Hoşgörümüz, iyi niyetimiz o yıllardan kalmadır.

Bu gece yılın en uzun gecesi. 365 günde bir gece tüm gecelerden uzun. Ama kapkaranlık olmayacak.

 Dolunay da eşlik edecek ışıltısıyla. En uzun gecenin sabahında güneş ışınlarıyla dolacak dünyamız

Yeni bir sabaha, yeni bir dünyaya merhaba diyeceğiz. 

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci 

21 Aralık 2025 Urla- İzmir-Türkiye 




Aralık 18, 2025

GÜN BİTMEDEN

 


Aralık Ayının son günlerinde Ege Bölgesi'nde soğuk bir kış günü. Güneşin sıcak ve aydınlık yüzü, merhametli, sevecen bir görüntüyle günü ısıtıyor. Değişime uğrayan mevsim ve iklim özellikleri  ağaçları da , doğayı da şaşırtmış. Sonbaharda bademler çiçek açmış. İlkbaharda ne olacak bu ağaçlar?

Portakal ve limonların üstünde hem çiçek, hem meyve var. Yılbaşı çiçekleri çoktan açtı. Leylaklar bir açıyor, bir kapanıyor. Kar bazı yörelerde yüzünü gösterirken, yağmuru özleyenler hayal kırıklığı yaşıyorlar. Tahteravallide yaşar gibi yaşıyor yetişkinler de çocuklarla beraber .Bir aşağıda, bir yukarıda her şey. Gökte miyiz yerde mi? Kuşlar bile nereye göç edeceklerini şaşırdılar.

Takvim yaprağında yüzyıllar öncesinden ünlü filozof Sokrates sesleniyor: "Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değildir."

Güz fırtınası dünyanın pek çok yerinde hayatları altüst ederken yaşamla ölüm birlikte anılıyor. İçinde baharı açtıracak olan gene insanın ta kendisi. Ünlü filozof ve düşünürlere kulak vermek gerek.

Makbule Abalı-Eğitimci

18 Aralık 2025 Urla-Türkiye 






Aralık 13, 2025

BİR KİTAP-DALMIŞSAM UYANDIRMA

 




Bazı etkinliklerin zamanı vardır. Günlük hayatın koşturmacasında değil, sakin bir zamanda yapmak istersiniz. Kendinizi hazır hissettiğiniz bir anda, sakin bir köşede,  daha dingin bir kafayla, önyargılardan uzak, kendinizle baş başa. Uzun zamandır başucumda okunmayı bekleyen kitaplardan biriydi Dalmışsam Uyandırma. Benimle birlikte 10 gün hastane günlerime de katıldı. 

Kitabın arka kapağında çok güzel bir tanıtım yazısında şöyle yazıyordu: 

"Dalmışsam Uyandırma" sadece bir öykü kitabı değil, aynı zamanda insanın kırılganlığını, dayanıklılığını ve umut etme gücünü sorgulayan edebi bir yolculuk. Bu yolculuğa hazır mısınız? 

Öyle yerinde bir soru ki bu, gizemli bir yolculuğa hazır olmadan kitabı okumaya başlamamalısınız.

Bahar Uysal Karakuş ile yıllardır süregelen bir blog arkadaşlığımız var. Yüzünü görmeden, sesini duymadan, anlatılarıyla, eğitimci kimlik ve kişiliğiyle çok sevdiğim benimsediğim, bir öğretmen yazar. "Maviye İz Süren" ilk öykü kitabı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın projelerinde yazar öğretmen olarak yer alıyor. Halen Ankara'da Sınıf Öğretmeni olarak görev yapıyor.

Kitapta 14 öykü var. Kitaba başladıktan sonra bırakamadım. Yenilenen yakın gözlüğümle okuduğum ilk kitap oldu. Altını çizerek okuduğum, notlar aldığım pek çok bölüm var. Okurken an'ı yaşatan, geçmişe dönüşler yaparken düşündüren, her şeye rağmen umut aşılayan, okuyana güç veren öykülerle adeta bütünleşiyorsunuz.

Sayfaları çevirirken öyle ilginç tiplerle, olay ve durumlarla karşılaşıyorsunuz ki, kahramanlarla birlikte gerçek mi, fantastik mi hemen algılayamadığınız yolculuklarda dalıp gidiyorsunuz. Öyküler şaşırtıyor, duygulandırıyor, aynı zamanda bilgilendirip eğitiyor okuyucuyu. İki kez okuduğum, dalıp gittiğim satırlar oldu. Betimlemeler çok isabetli ve doyurucu idi. Masal dünyasında gezinirken yaşananlar bazen hüzünlendirse de umut hiç tükenmiyor. 

Kitabın adı çok bilinçli seçilmiş. Bu güzel yolculuk bitmesin istiyor insan. Sonunda mutluluk olan gerçeklere ulaşmayı, eleştirerek kendini bulmayı kim istemez? Kitaptan alıntılar almak, bütünün gizemini bozmak gibi geliyor bana. Okurken düşünmek çok daha etkileyici. O yüzden az'la yetineceğim...

"...farklı bir görüşle var olanı görme oyunu oynuyordu." 

"Hayal kırıklıklarını mumyalarız, gömeriz toprağa, onların yerine yeni hayal fideleri alır dikeriz." 

"Bak evlat, insan neyi kaybederse dünyayı oradan görüyor. Doğru bir dikkat şekli değil bu. Dünyaya geniş dikkatten bakmak lazım." 

"Az, çoktur; bir bakarsın yoktur."

"Sadece kendi topraklarında yetişen endemik bir bitki değilim. Her yerde yetişebilme, çiçek açabilme özelliğim var."

"Başa dönemezsin. Devam etmek var."

"İnsan yaşama sevincini sevdiği varlıklarda bulabilmeli. Alacalı ağacım benim.

"Sadece bakıyorsun, görmüyorsun. Gör. Zamanımız çok kısa." 

"İnsanın önce kendini olduğu gibi sevmesini sonra sevgiyi paylaşmasını" 

"Büyük bir yokluğu en yakınlarında görenler, dünyadaki diğer acılara karşı duyarsızlaşıyordu."


Teşekkürler BAHAR. Her şeye rağmen emek harcayarak iyilik ve güzelliklere ulaşmaya çabaladığın için, güvenini ve inancını kaybetmeden umutları tazelediğin için. Azla yetinip yeniden var ettiğin için... 

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci

13 Aralık 2025 Urla-İzmir




Aralık 11, 2025

USTA ŞAİRLERLE DÜŞÜNMEK

 


* SON ŞİİRİM

Elim birine değsin, 

Isıtayım üşüdüyse

Boşa gitmesin son sıcaklığım.

Rıfat ILGAZ



* Söyle sevda içinde türkümüzü

Aç bembeyaz bir yelken

Neden herkes güzel olmaz

Yaşamak bu kadar güzelken? 

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA



*SONSUZ VE ÖBÜRÜ

En değerli vakitlerinizi bana ayırdınız

sağolunuz efendim

gökyüzünün sonsuz olduğunu öğrettiniz 

öğrendim 

yeryüzünün sonsuz olduğunu öğrettiniz 

öğrendim 

zamanın boyutlarını ve havanın

 kuşa döndüğünü

Ama sonsuz olmayan şeyleri öğretmediniz

efendim

baskının , zulmün, açlığın

bir yerlerde kıstırılıp kalmanın, susturulmanın 

aşk mutluluğunun ve eski hesapların

bunları bulmayı bana bıraktınız

size teşekkür ederim 

Turgut UYAR 



*AĞU 

Annem; 

İnsan insanın ağusunu alır

Derdi

Ve sonra eklerdi

Sıcak, yumuşak sesiyle

-Hayat dediğin nedir ki?

Kimi zaman görkemli bir şölen

Kimi zaman yırtık, rüzgârsız bir yelken

"her neyse işte"

Annem; kayalarda, dağlarda yaşardı

Ölümü tanırdı. 

Metin GÜVEN 






Aralık 07, 2025

HAYVAN ÖYKÜLERİ...

 



Sevgiden nasibinizi aldıysanız sadece insanlara değil, doğadaki tüm canlılara da yakınlık duyar, gerektiğinde onları da korur kollarsınız. Hatta ille de sevmek değil, onlara zarar verenleri engeller, masum canlıları savunursunuz. 

Hayvan hikayeleri deyince ilk aklıma gelenler Aziz Nesin ve Bekir Coşkun. Hayvanlarla ilgili yazılarını okurken gözyaşlarımın akmasına engel olamayıp  ağladığım zamanlar  çok olmuştur. Hayatın içinden ne güzel örnekler vermişlerdir. 



Çocukluğunda muziplik olsun diyerek kedilerin gözlerini boyayan, kuyruklarına teneke bağlayan, acımasızca kuşları ürküten kişilerin gerçek yaşamlarında travmalar yaşadıklarını çok görmüşüzdür. İçteki olumsuz duygular; öfke, kin, nefret, aşağılık ya da üstünlük kompleksi,  sert tepkilerle dışa, daha güçsüz olana acımasızca yönlendirilir kimi zaman. Edebiyat tarihi bu tür kötü örneklerle doludur. 

Kedilerin, köpeklerin dost olduğu yerlerde insanlar da daha ılımlı ve sevecen oluyorlar. Çarşı pazarda hatta alışveriş merkezlerinin içinde, hastanelerde rahatça uyuklayan, sakince yatan kedi ve köpeklere şaşırarak bakıyor insanlar. Hayvan demeye çekiniyorum, onlardan öğrenmemiz gereken pek çok davranış var.

Ben hayvanların da duyguları olduğuna inanıyorum. Sevgiye, ilgiye, dostluğa cevapsız kalmıyorlar. Onlara zarar vermeyeceğinizi anlarlarsa savunmaya geçmiyorlar. Kendi aralarında da bir hiyerarşi var. Yaşlıya, yaralıya tepki göstermiyorlar hatta yiyeceklerini paylaşıyorlar. Sese karşı çok duyarlılar. Ses tonuna göre davranış değiştirebiliyorlar.


Hasta ve yorgun olduğum günlerde komşumuzun köpeği Cevizin vefasını nasıl unuturum. Kapının önünde, gözlerini gözlerime çevirerek adeta yüz mimikleriyle hüznünü anlatır. Sokak kapısından içeriye izinsiz girmez. Disiplinlidir. Karnı toksa kemiğini saklamak için evlerinin bahçesine gider, onu saklar. Bu güzel canlıyı bir gece sopayla dövmüşler. Günlerce hasta yattı. Ben de onun acısını çektim adeta. 

Kediler köpekler kadar vefalı değil. Soğuk havalarda daha çok yeme ihtiyacı duyuyorlar. Bahçede evi sahiplenen iki kedimiz var. Sabah önce her mevsim değişen kuşları besliyoruz. Farklı ötüşlerle her enstrümanın yer aldığı bir orkestra gibiler, Ağustos böcekleri yok artık. Kuşlar daha alışık buralara. Ağaçlara tırmanan avcı kediler olmasa daha rahatlayacaklar. Zor günlerimizde camları tıklatan kuşlar çok içten insanlar gibi. 

Camın önüne oturup çevremizdeki canlıları gözlediğimizde çok şey öğrendiğimizin farkına vardık. Her tür kendi hayatını bir başka biçimde devam ettirmeye çalışıyor. Davranışlarına hükmetmek istediğimizde, düzeni bozulan tüm canlılar gibi farklı davranışlar sergiliyorlar. Farklı sesler çıkararak huzursuzluklarını belli ediyorlar. 

Korunaksız kalan canlılar doğada mücadeleyi de öğreniyorlar. Merak ediyorum, mevsimler ve iklimler değişince göçmen kuşlar şaşırmıyorlar mı? Şiddetli yağmurlarda insanlar gibi onlar da yeni barınaklar arıyorlar mı? Ürünler değişip bozulunca yeni kaynakları nerede nasıl bulacaklar? Doğaya sahip çıkıp korumazsak, yeni önlemler almazsak tüm canlılar için yeni bir yer arayışı mı gerekecek...? Nasıl, ne zaman, nerede...? 

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci

7. Aralık 2025 Urla-İzmir /Türkiye





Aralık 05, 2025

YAĞMUR SONRASI GÖKKUŞAĞI

 


Usul usul, sindire sindire yağan yağmuru çok severim. 
Şimşekler çakarak, yıldırımlar düşerek, gök gürültüsüyle yağan yağmurdan ürkerim. Hele gece uykudan uyandıran gürültülerle yağan yağmur karabasan gibi gelir. Ruhum daralır adeta. Ürküten  senaryolar üretirim zihnimde. Başrolde hep endişeli küçük bir kız çocuğu vardır. Cenin biçiminde kıvrılarak uyur öyle gecelerde...

Yağmur sonrası gökkuşağı ya da eskilerin deyişiyle ebemkuşağı insanın içinde, yüzünde, gözlerinde çiçekler açtırır. Çehrenize bir aydınlık yayılır adeta. Çocuklardan duydum: Gökyüzünü rengarenk boyadık diye öğünüyorlardı. Çocukların övünüp böbürlenmesi bile sade, yalın ama nasıl da etkileyici. 

Günümüz çocuklarının, gençlerinin adları bile öyle güzel ki. Bu yaz 3 yağmurla tanıştım. Can, Doğa, su, Nehir, Deniz, Irmak, Lina, Yağmur, kaç tane oldu sayamadım. Ahmet, Ali , Ayşe, Fatoş, Özge, Zeynep, Leyla, Özden...Hep vardılar. Hiçbirini unutamadım. 

Yetişkinler özlemlerini çocuklarında gerçekleştirmek istiyorlar. Haklılar. Çocuklar geleceğimiz, umudumuz, zor günlerde avuntumuz. Her biri yağmurdan sonraki gökkuşağı gibi. Parmak izlerimiz çok farklı olsa da köklerinden güç aldıkları ataları, anne babaları var. Her yıldız kaymasında gözlerim dolarak iyiliklerin, iyilerin devamı için dua etmem ondandır. Gece dualarım tanıktır bu güzel dileklere... 

Makbule ABALI- Emekli Eğitimci
5 Aralık 2025 Urla-İzmir






Aralık 04, 2025

ENGELLER ARASINDA YOL ALMAK...

 

3 Aralık tüm dünyada Engelliler Günü olarak anılıyor. Tüm özel günler gibi bir gün kutlamalar, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar, sonra unutmalar başka günleri anma- kutlama çalışmaları devam ediyor. Oysa o güzel çalışmaları içtenlikle, inanarak sürdürebilsek. Gün olarak değil, günler boyu güzel çalışmalar yapmaya devam edebilsek. Kaçımız sağlam, kaçımız engellere takılıyor, normal yaşamını sürdürmekte zorluk çekiyor. bir bilebilsek, görebilsek aşılmaz engelleri, duyabilsek kısık sesleri, kötü kokuları alabilsek, dokunabilsek yaralara, incinmiş kalpleri onarabilsek merhametle...


Yaş almak hayatın algılanabilir bir gerçeği. Yaşlanma, kişiyi sınayan bir engelli olma durumu, anlayana.  Zorlukların üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz, çabalıyorsunuz. Öte yanda  kasisler, puslu görüntüler, aklına ve beynine, dost bildiklerine itiraz edenler, bitmez tükenmez hırslara, paranın, lüks yaşantıların cazibesine kapılanlar, pırıltılı hayatlara imrenenler... Zamanından önce yaşlananlar, ihtiyar bir çehrenin ardından kısık gözlerle çevreyi kollayanlar... Gerçek engellilerden çok onlara içiniz acıyor, çaresiz ve bitkin düşüyorsunuz.

İyi ki bir de madalyonun öteki yüzü var. Bütün kötülüklere ve kötülere inat, iyilik tohumlarını verimli topraklara serpmeye devam ediyorlar. Umut bu ya! Ya çıkarsa, ya eskiden olduğu gibi bire on, bire yüz verirse. Yağmur ve kar sularıyla beslenen ağaçlar, ürünler meyve vermeye başlarsa! Mucize değil, gerçek. Bilim kurgu veya hayal mahsulü değil, olabilir... Oyun değil, yaşamın ta kendisi... 

Teşekkür borçlu olduğumuz ne çok insan var çevremizde. Elleriyle, tırnaklarıyla, alın teri, göz nuru ile çalışıp çabalıyorlar.  Ulaşmak istedikleri o güzellikler gün gelecek onlara yansıyacak, çevrelerini gün ışığı gibi  aydınlatmakla kalmayacak, enerji olup akacak, yol bulup yön gösterecek. 




    Sizin de uğurlu saydığınız küçük- büyük objeler var mıdır? Bir kuş tüyü, bir anahtar, bir kitap, bir kalem, kurutulmuş bir çiçek.  bir resim, bir fotoğraf, bir mektup, bir kutu... Yüreğinizi ferahlatan insanlar, bir komşu, eski bir dosttan kalan anılar . Çeşitli mesleklerden, uğraşılardan, görevlilerden geriye kalan inanılmaz öyküler. Çıraklık, kalfalık ve ustalık hikayeleri! Yükseköğrenim görmediği halde sohbetiyle sizi kendine bağlayan saygın insanlar. 

Mükemmel hazırlanmış bir sofrada sunulan muhteşem bir sabah kahvaltısı. Günün en güzel öğününde bir baba-kız, oğul ve gelin ile birlikte olmak. Günlerin yorgunluğunu, kuşların bile göç ettiği bir adada gidermek. Harika insanların dopdolu sohbetleriyle dağarcığımızı doldurmak, soluk almak...

 Bir hastane odasını adeta dünya cennetine çeviren doktorlar, hemşireler, temizlik görevlileri.  Teşhis ve tanıdan önce hastayı çok yönlü tanımanın gereğine inananlar.
Görüş gücü azalan gözlere ışık olanlar, deneyimi, bilgi ve görgüsü oranında alçak gönüllü olanlar, bir kurumu adıyla yüceltenler, o kuruma güven ve varlığıyla itibar kazandıranlar.

Diğer yanda dakikalarca beklediğiniz bir telefonda sorununuzu çözmeden ,mekanik bir sesle kalite kontrolünden söz edenler. Ödediğiniz ücretin karşılığını alamadan hak talep edenler. Kurumlar ve kişilerin değişimi yapılan işin kalitesini de değiştirir mi? Denetimin aksadığı yerde, kişilerin vicdani denetimi neden devreye girmez? 



Günleri, ayları, yılları el ele, kol kola arşınlamak.  Gerektiği zaman yardımcı destekler aramak...




Bir anahtarın uğurunda  kalpler gönenir sanki. Aydınlanır her yer...


Canlı değil, sadece duvar kâğıdı






Çok uzun yazılar okunmaz deniyor. Her şeyi kısaltarak ifade edersek hayatın kalitesinden de ödün vermez miyiz? Kısa mesafe engelli yürüyüşler bile nasıl büyük çabalar gerektiriyor. TRT Spor Yıldız Programında engelli sporcuların hayat hikayelerini lütfen izleyiniz. Hayat engellerine rağmen çabalamaya değer.

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci
4Aralık 2025 Urla-İzmir

Aralık 01, 2025

Mevsimin İlk, Yılın Son Ayı, Aralık

 


Yılın 12. ayı Aralık bana hep gelen yeni bir yılı çağrıştırır. Sanatçılar benzer resimlerle, karikatürlerle anlatırlar bu durumu: Upuzun sakallı, eli bastonlu, yorgun, yaşlı bir dede ve karşısında tüm canlılığı, umut dolu gözleri, sağlıklı bedeniyle küçük bir çocuk. Bu tabloyu kaç gün doyasıya yaşadık diye düşündüm bugün. 365 günden 335 gününü yaşamışız. Takvimler öyle söylüyor. İçimizdeki çocuk ne diyor acaba?



 Bugün güzel şeylerden konuşalım. Hastalıklardan, bedensel sosyal, psikolojik sıkıntılardan söz edip, yeni yılın parlak ışıltılı gözlerle heyecanla bakan küçük prensi ürkütmeyelim. Geleceği varsa göreceği de var elbette. Kaçmak ya da pes etmek yok. Tüm dünyada herkes onu bekliyor. 


İyiler, iyilikler, güzellikler, hak, hukuk, adalet, barış, hoşgörü, empati, merhamet, paylaşmak, güvenmek. Yılın 11 ayında içeride-dışarıda aile içinde, hep birlikte, tek başımıza bu güzelim sözcükleri kullandık. İçimiz aydınlandı , gözlerimiz parladı, yüreğimiz ferahladı. Sesimizin yankısı ne güzeldi: Bazen içimizde, kısık, alçak bir ses tonuyla bazen bir ergenin kalınlaşan sesiyle. Ama hep insanca, hep anlaşılır tonda. Kimseyi huzursuz etmeden. Özlemle, umutla, güvenle bekledik... Bekledik günlerce-haftalarca-aylarca. 


Mevsimler karıştı: Sonbaharda bazen kışı bazen yazı yaşadık. Yağmur beklerken fırtınaya, doluya yakalandık. Dereler, göller kurudu, ağaçlar, ürünler şaşırdı, Bazısı yandı kavruldu, bazısı küstü ürün vermedi. Yanan ağaçlar tomurcuk verdi, şaşırttı. Türlü çeşitli duyguları karmakarışık ruh haliyle yaşadık. Gülerken ağladık, ağlarken maskeler taktık gülümsedik. Çocuklar gibi küstük-barıştık, el ele yüz yüze, göz göze oyunlar oynadık. Kazandığımızı sandık, aldandık-kaybettik. 

Bitmekte olan bir yılın 336. günü yarın. Yarınlarımız bir çocuk beklentisi gibi bazen şaşırtsın, bazen umutlandırsın. Ama ne olur hayal kırıklıkları yaşatmasın biz dünyalılara. Koskocaman evrende başka gidecek yerimiz yok...

Makbule ABALI-Emekli Eğitimci.

1 Aralık 2025 Urla- İzmir-Türkiye











Kasım 29, 2025

ARMAĞAN ALMAK YA DA VERMEK...

 


Armağan vermek bir sanattır diye düşünenlerdenim. Armağan, alanı da, vereni de mutlu etmeli. Bir ihtiyacı karşılamalı. Bütçeyi zorlamamalı. Hemen tükenmemeli. Yıllar sonra da değeri düşmemeli, anıldığı zaman yüzde bir tebessüm oluşturmalı. Paha biçilmez oluşu, maddi değerinden değil, manevi değeriyle orantılı olmalı. Verilenin zekine hitap etmiyorsa armağanı veren, onu yeterince tanımamış demektir. Ambalaj çok önemli değilse de, armağana iliştirilmiş kısacık bir not öyle değerlidir ki...

Özel günler yaklaşırken, reklamlar, afişler, kocaman tahtalarda yazılan yazılar, parıltılı seslenişler toplumun yüzde kaçına ilginç ve anlamlı geliyordur acaba? Jet hızıyla giden arabalar, gerdanlarda, el ve kollarda ışık saçan takılar, lüks konutlar... Bu reklamlarla büyüyen çocukların ve gençlerin de beklentileri farklı olacaktır elbette. Sınırsız istekler, sınırlı bütçelerle ne oranda karşılanabilir? 

Bu yıl hayatımda ilk kez bir değişim yaptım; 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesi sosyal medyada gördüğüm bir duyuru, mıknatıs gibi çekti beni. Kendime armağanı oradan seçtim. İyi bir iş yaptığım için çok mutluyum. Ülkemizde 1863 yılından beri çok yararlı etkinliklerini sürdüren Darüşşafaka Cemiyeti'nin duyurusu şöyleydi: 

 "1863'ten bu yana sürdürdüğümüz "Eğitimde Fırsat Eşitliği" misyonumuzla öğrencilerimizin hayallerini gerçekleştirmeye ve ülkemizin yarınlarını aydınlatmaya devam ediyoruz. 

Yepyeni başlangıçlar ve taptaze umutlarla karşıladığımız 2026 yılında da kendiniz ve çalışanlarınız için öğrencilerimizin çizimleriyle tasarlanan yeni yıl ürünlerimizi tercih edebilir, onların hayallerini gerçekleştirmemize destek olabilirsiniz. Bu sene de birbirinden renkli yeni yıl ürünlerimizi tercih edin, Türkiye'mizin yarınları nitelikli eğitimle aydınlansın! "



Darüşşafaka, yıllardır güvenilir sınavlarla ilkokul 4. sınıftan itibaren seçtiği babası veya anne babası olmayan kız ve erkek çocuklarını nitelikli bir eğitimle topluma kazandıran çok değerli bir eğitim kurumumuz. Kendime hediye seçmek, bu yılın değişimi benim için. Umuyorum ki bu güzel gelişim beraberinde nice güzelliklere de vesile olur. 

Armağanlar farklı seçeneklerle, çok güzel ve yararlı içeriklerle alıcılara sunulmuş. Bağış yaparken, aynı zamanda harika birkaç armağan sahibi oluyorsunuz. Lüks değil, güzelliği sadeliğinde, ihtiyacınız olabilecek şeyler.

Eserlerin oluşturulmasında yaratıcılıkları ve üstün çabaları ile büyük emek harcayan Darüşşafaka Ekibine yürekten teşekkürler. Başarılarınız daim olsun. 


Makbule ABALI-Emekli Eğitimci 

25 Kasım 2025 Urla-İzmir