Yıllar öncesiydi. "Evvel zaman içinde" diyerek başlamayacağım elbette. O kadar eski değil. Ama "yakın bir geçmişte" diyecek kadar da yeni değil. Okullar tatile girdi. Gençlerin geleceğini belirleyecek sınavlar ardı ardına yapılıyor. kendi gençliğini düşünmeden edemiyor insan. Cesaret, güç, hayal zenginliği, sevgi arayışı, değişime açık olma, coşku, canı tez olma gibi özellikler açısından gençlik dönemi en yoğun duyguları, en güzel yılları barındırmaz mı içinde?
Damarlarda akan kanın hız kazandığı, güneşin insanı kolay kolay yakmadığı, ayazın, karın dondurmadığı korunaklı yıllar. Daha büyük görünmek arzusuyla kızların makyaj denemeleri, erkeklerin delikanlı sayılmak çabasıyla sakal tıraşı denemeleri. Giysilere önem verme, güzel görünme çabaları. Eski veya yeni ne fark eder? Tarih şeridinde yılların, tarihlerin değişimine göre bazen romantik bakışmalar, bazen mektuplaşmalar, bazen mesajlaşmalar, şimdilerde bazen hang up'lar, bazen tweet atmalar, bazen Whats Up...Teknolojinin gelişimine göre haberleşme biçimleri de değişiyor.
Yıllar ne kadar eskirse eskisin, geçmişte de sevda vardı, gelecekte de olacak. Sadece sevginin anlatım yolları farklı. En karmaşık formülleri, en zorlu denklemleri çözmek de sevginin gücüne, sihrine bağlı. Belki gülüşlerin, bakışların ne anlattığı da onları çözecek akıllı beyinlerde cevap buldu her zaman. Gençler dünyanın hızla dönüşüne çabuk ayak uydurabiliyorlar. Karşılarına setler çıkarılmazsa, engeller olmazsa sağlıklı bir yol izliyorlar.
Yıllar yıllar öncesi liselerde Gençlik Bayramı hazırlıklarını hatırlıyorum. Günler, belki aylar öncesinden hazırlıklar başlardı. Özellikle beden eğitimi dersleri bu hazırlıklar üzerine planlanmıştı. O yıllarda Adana'da karma lise yoktu. Her türden sadece bir okul vardı. Adana Kız Lisesi, Erkek Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Öğretmen Lisesi, İmam Hatip Lisesi... Gösteriler Şehir Stadyumunda yapılırdı. Tören remi geçitle başlar, sonra hareketlere geçilirdi. Zorluk derecesine göre kızlar ayrı, erkekler ayrı hareketlerini tamamlardı. Çok iyi hatırlıyorum, ortaokul ve lise yıllarımızda tüm gösterilere beyaz şort, beyaz tişörtlerle katıldık. Rahatsız edici, kötü bir davranışla karşılaştığımızı hiç hatırlamıyorum.
Gösterilerdeki ritmik hareketlere renk ve zenginlik katmak amacıyla; kurdeleli flamalar, balonlar, renkli mendiller, lobut ve sopalarla katıldığımızı hatırlıyorum. O kalın lobut ve sopalar şimdi bile düşününce ürkütücü geliyor. Öğretmenlerimiz olay çıkabileceği ihtimalini akıllarına bile getirmezlerdi sanırım.Hiçbir şey olmazdı da. Aramızda sevgi-saygıya dayalı koruyucu bir bağ vardı sanki. Gösterilerin sonunda Düziçi Öğretmen Okulu çıkardı. Akrobatik gösterilerle tören tamamlanırdı.
Zaman zaman düşünürüm; Gençlere güvenildiği için mi, cinsiyet ayrımlı okullarda okumaya rağmen kardeş gözüyle görmekten mi, çevrede olumsuz örnekler çok fazla sergilenmediği için mi, çok rahatsız edici davranışlar görülmezdi. Neden şimdilerde bu kadar olumsuz örnekler, zarar vermeler, yaralamalar, öldürmeler sergileniyor? Neden...?
Eğitim-öğretim açısından da o yıllar farklıydı. Hatalar, kusurlar elbette vardı. Örneğin Adana Kız Lisesinde katı bir disiplin anlayışı vardı. Öğrenci öğretmen diyaloğu istenen düzeyde değildi. Sınıflar kalabalıktı. Ancak öğretmen kadrosu bir yüksek öğretim veya fakülte kadrosunu aratmazdı. Dersi derste öğrenirdik. Edebiyat bölümünden mezun bazı arkadaşlarımız Tıp Fakültesine girmişlerdi. Yetenek dersleri en yetkin biçimde işlenirdi. Tiyatrolar sergilenirdi. Okulda mutsuz değildik. Bilgiyi okulda öğrenirdik. Şimdi bilgi yarışmalarını izlerken fark ediyorum. Kalıcı bilgiler kolay kolay unutulmuyor.
Üniversite eğitimi; dünyaya bakış açımızı, kişiliğimizi değiştirdi elbette, ama asıl temeli orta öğretimde aldık. Yıllar geçince bunu daha iyi anlıyor insan. Tartışmaya, fikir paylaşımına açık temeller atıldığında beyin daha bir işlerlik kazanıyor. Düşünmenin öğrenilmesi zaman alıyor elbette. Tabii ki insanız, kişilik farklılıklarıyla değişik özellikler sergilenebiliyor. Ancak temel eğitimde, lisede sınıfta söz hakkı verilen öğrenciler gelecek hayatlarında da daha farklı oluyorlar. Eleştiriye açık olup kolay kolay öfkeye kapılmıyorlar. Olaylar ve insanlar hakkında daha pozitif düşünüyorlar. Sosyal ilişkilerinde daha kendinden emin ve güvenli oluyorlar. Kişiliğe saygı sınırları içinde doğruyu savunan, hakkını arayan insanlar karşımıza çıkıyor.
Yıllar ne kadar eskirse eskisin, geçmişte de sevda vardı, gelecekte de olacak. Sadece sevginin anlatım yolları farklı. En karmaşık formülleri, en zorlu denklemleri çözmek de sevginin gücüne, sihrine bağlı. Belki gülüşlerin, bakışların ne anlattığı da onları çözecek akıllı beyinlerde cevap buldu her zaman. Gençler dünyanın hızla dönüşüne çabuk ayak uydurabiliyorlar. Karşılarına setler çıkarılmazsa, engeller olmazsa sağlıklı bir yol izliyorlar.
Yıllar yıllar öncesi liselerde Gençlik Bayramı hazırlıklarını hatırlıyorum. Günler, belki aylar öncesinden hazırlıklar başlardı. Özellikle beden eğitimi dersleri bu hazırlıklar üzerine planlanmıştı. O yıllarda Adana'da karma lise yoktu. Her türden sadece bir okul vardı. Adana Kız Lisesi, Erkek Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Öğretmen Lisesi, İmam Hatip Lisesi... Gösteriler Şehir Stadyumunda yapılırdı. Tören remi geçitle başlar, sonra hareketlere geçilirdi. Zorluk derecesine göre kızlar ayrı, erkekler ayrı hareketlerini tamamlardı. Çok iyi hatırlıyorum, ortaokul ve lise yıllarımızda tüm gösterilere beyaz şort, beyaz tişörtlerle katıldık. Rahatsız edici, kötü bir davranışla karşılaştığımızı hiç hatırlamıyorum.
Gösterilerdeki ritmik hareketlere renk ve zenginlik katmak amacıyla; kurdeleli flamalar, balonlar, renkli mendiller, lobut ve sopalarla katıldığımızı hatırlıyorum. O kalın lobut ve sopalar şimdi bile düşününce ürkütücü geliyor. Öğretmenlerimiz olay çıkabileceği ihtimalini akıllarına bile getirmezlerdi sanırım.Hiçbir şey olmazdı da. Aramızda sevgi-saygıya dayalı koruyucu bir bağ vardı sanki. Gösterilerin sonunda Düziçi Öğretmen Okulu çıkardı. Akrobatik gösterilerle tören tamamlanırdı.
Zaman zaman düşünürüm; Gençlere güvenildiği için mi, cinsiyet ayrımlı okullarda okumaya rağmen kardeş gözüyle görmekten mi, çevrede olumsuz örnekler çok fazla sergilenmediği için mi, çok rahatsız edici davranışlar görülmezdi. Neden şimdilerde bu kadar olumsuz örnekler, zarar vermeler, yaralamalar, öldürmeler sergileniyor? Neden...?
Eğitim-öğretim açısından da o yıllar farklıydı. Hatalar, kusurlar elbette vardı. Örneğin Adana Kız Lisesinde katı bir disiplin anlayışı vardı. Öğrenci öğretmen diyaloğu istenen düzeyde değildi. Sınıflar kalabalıktı. Ancak öğretmen kadrosu bir yüksek öğretim veya fakülte kadrosunu aratmazdı. Dersi derste öğrenirdik. Edebiyat bölümünden mezun bazı arkadaşlarımız Tıp Fakültesine girmişlerdi. Yetenek dersleri en yetkin biçimde işlenirdi. Tiyatrolar sergilenirdi. Okulda mutsuz değildik. Bilgiyi okulda öğrenirdik. Şimdi bilgi yarışmalarını izlerken fark ediyorum. Kalıcı bilgiler kolay kolay unutulmuyor.
Üniversite eğitimi; dünyaya bakış açımızı, kişiliğimizi değiştirdi elbette, ama asıl temeli orta öğretimde aldık. Yıllar geçince bunu daha iyi anlıyor insan. Tartışmaya, fikir paylaşımına açık temeller atıldığında beyin daha bir işlerlik kazanıyor. Düşünmenin öğrenilmesi zaman alıyor elbette. Tabii ki insanız, kişilik farklılıklarıyla değişik özellikler sergilenebiliyor. Ancak temel eğitimde, lisede sınıfta söz hakkı verilen öğrenciler gelecek hayatlarında da daha farklı oluyorlar. Eleştiriye açık olup kolay kolay öfkeye kapılmıyorlar. Olaylar ve insanlar hakkında daha pozitif düşünüyorlar. Sosyal ilişkilerinde daha kendinden emin ve güvenli oluyorlar. Kişiliğe saygı sınırları içinde doğruyu savunan, hakkını arayan insanlar karşımıza çıkıyor.
Önemli bir konuya parmak basmışsınız...
YanıtlaSilKuşaklar arası zihniyet ya da yaşam farkı denen olgu hep varmış ve kendiliğinden gerçekleşmiş yüzyıllar boyu.
Özellikle son yıllarda hızla gelişen teknolojik ilerlemeler sayesinde gerçekleşiyor olumsuzlukların çoğu.
Bunun etkileri eğitim sistemine de yansıdı ister istemez. Örneğin; okuldaki sınavların bile neredeyse hepsinin test usulü ve kısa seçenekli türden yapılması tartışmaya, düşünce üretmeye ve fikir paylaşımına engel teşkil ediyor. Üstelik bu yazma yeteneklerine bile ket vuruyor gençlerin. İmladan uzaklaşmalarına da en büyük neden...
Bu yazıyı, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı öncesinde yazmıştım. Soma Faciası olunca yayınlamaktan vazgeçtim. Bazı değişiklikler yaptım daha sonra.
SilDüşüncelerde yakınlık, ortak noktalarda buluşmak sevindiriyor insanı. Yazıda neredeyse sembollerle anlatıma geçtik. Anlatımlar eksik ve yetersiz kalınca kendini ifade edemeyen, hakkını savunamayan insanlar çıkıyor ortaya. Kuşaklar arası çatışma yaşanmadan sağlıklı uyum süreçleri geçirebilsek.
Konuşmak isteyen gençleri susturmasak.
Daha güzel yarınlara...
Yazdıklarınıza katılmamak mümkün mü? Aynı dönemler, aynı sevinç ve hüzünlerden yoğrulmuş, ortak değerleri olan bir neslin üyesiyiz. Orta ve Lise öğreniminde en sevdiğim dersler felsefe ve Türkçe idi, çünkü, sizin de yazdığınız gibi öğretmenlerimiz ortak katılımı sağlar, yeni fikirlerin oluşumuna ve tartışma zeminine izin verirdi.
YanıtlaSilÖnemli tespitlerinize küçük bir fikrimi beyan etmek isterim; işin "ekonomik boyutu"... paranın alım gücü vardı,
toplumlar arası uçurum bu denli keskin değildi ve Marshall yardımlarına rağmen siyaset bu denli kirlenmemişti... dostlukla
Sanıyorum en büyük farklardan biri,o neslin üretimden yana olması idi. Şimdilerde her yönden bir tüketim toplumuyuz. Değerler altüst oldu, en tepedeki değerleri ters yüz ettik, pek çok şeyi yozlaştırdık.
SilGerçekten de felsefe, Türkçe, edebiyat dersleri öğretmenin yönlendirme, düşündürme becerisine göre en verimli dersler olarak işlenirdi. Yorumlarınızın, yazılarınızın anlamlı ve kurallı bütünlüğü geçmişte çok iyi bir eğitimi vurguluyor.
Düşüncelerinize içtenlikle katılıyorum; Toplumlar arası uçurum, pek çok olayda "toplumsal patlama" şeklinde ortaya çıkıyor. Keşke gençler temiz siyaseti başlatabilseler.
Esenlikler dilerim.
ne güzel anlatmışsınız masal gibi okudum yaa :)
YanıtlaSilTeşekkürler. Geçmişin masallarında hayatın içinden her şey vardı; Küçük şeylerle mutlu olmak, dostluk, vefa, paylaşım...Heyecan dozu belki biraz düşüktü. Şimdilerde şarkı sözleri bile çok farklı geliyor bana.
SilSizin de kaleminiz çok güçlü. Öylesine sık yazmak da ustalık ister.