Bu Blogda Ara

Ağustos 31, 2025

RUTİN DIŞI-1 ÇOCUKLAR VE HAYALLERİ...






ÇOCUKLAR VE HAYALLERİ

Son ders zili çaldı

Resim dersiydi o ders

Resim çizdirdi öğretmen çocuklara

Konumuz, "Babanız ve siz" dedi


"Hayalinizdeki babanızı çizin" 

Her renkte, her boyda kalem dağıttı çocuklara

Siyah, beyaz, sarı, turuncu, kırmızı, yeşil...

Çocuklar önce düşündüler bir süre

Sonra sarıldılar  kalemlere...

Türlü çeşitli baba canlandı resimlerde...


Bir küçük bakkal levhası market oldu önce,

Sonra  bir Alışveriş Merkezi, bir çocuğun resminde.

Bir başka resimde 

Bir çocuğun elindeki minicik top

Kocaman bir futbol topuyla yer değiştirdi,

Kaleyi baba koruyordu tabii.

 

Bir Eskici dükkanı vardı bir resimde

Eskimiş ayakkabılar, küçülmüş giysiler, solmuş paltolar

Yeni giysilere dönüştü birden,

Adı "Son model giysiler dükkanı " oldu. 


Çocuk bu ya! Bir çocuk babasını çizdi,

En büyük koltukta otururken

Anne de vardı aynı resimde:

Yorgun, saçları dağılmış, 

Yüzünde buruk bir tebessüm...


Bir başka resimde sadece baba vardı

Kapıda, elinde boş cüzdanı

"Ben iş bulmaya gidiyorum"  diyordu.

Sınıfın en çalışkanı, doktor babasını  çizmişti,

Yüzünde maskesi, elinde ilaçları,

Odanın kapısında "nöbetçi" yazısı.


Bir kız çocuğunun resminde

Elinde kitabıyla bir öğretmen,

Kitabın üstünde minicik bir yazı,

Romanlardaki gibi bir Çalıkuşu olmak.


Arabasıyla kâğıt toplayan bir baba da vardı,

Arabası son model, gıcır gıcır 

İçinde pırıl pırıl kitaplar, kaplı defterler

Göz alıcı renkli kalemler...


Evde çok hırpalanan, aşağılanan,

Sürekli dayak yiyen bir çocuğun resminde

Kendi küçücük, anne-baba kocamandı.

Elleri-ayakları, yüzü çizilmemişti çocuğun...


Bir madencinin oğlu vardı sınıfta :

Resmi kapkaraydı ; 

Gökyüzü karaydı, evler kara, yüzler kara

Sadece parlayan bir güneş vardı resimde, altın sarısı

Ama tepede değil, yerin yedi kat altında.


Ve çocuklar vardı resimlerde ;

Güneşe ipler bağlayıp

 Onu gökyüzüne çekmeye çalışan...

Aydedeye  salıncaklar kurup sallanan...


Zil çaldı, ders bitti okulda,

Hayat devam ediyordu tüm dünyada.

Çocuklar hayalleriyle baş başa,

Umutlar, beklentiler düşler, kağıtlarda,

Çıplak gerçekler dışarıda, yaşamda kaldı...


Makbule ABALI-Eğitimci 

18.10. 2022 İzmir-Urla 


Dünyada çocuklara ulusal bir bayram armağan edilen ilk ve tek ülkeyiz.

23-29 Nisan tarihleri arasında kalan günler, "Çocuk Haftası " olarak anılıyor.

İnşaat Mühendisi iken sınıf öğretmeni olmayı tercih eden bir akrabamızın gönderdiği alıntı video, beni çok mutlu etti. O güzel videoyu 2022'de yazdığım bir şiirle birlikte sunmak istedim. 

Gönülden isteyerek yapılan çalışmaların, her türlü imkân ve durumda harika sonuçlar verebileceğinin kanıtı gibi... 

Emek harcayanlara sonsuz teşekkürler. 


2025-2026 Eğitim-Öğretim yılının ilk haftası yarın başlıyor.
1 Eylül aynı zamanda Dünya Barış Günü.
Tüm öğrencilere-öğretmenlere-öğretmen adaylarına yeni ders yılında başarılar dileriz. 

Makbule Abalı-Eğitimci
31. 08. 2025 Türkiye






Ağustos 30, 2025

Milli Bir Bayram- 30 Ağustos Zafer Bayramı

"Bir ulusun yaşayabilmesi için, özgürlük ve bağımsızlığına sahip olması gerekir."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk




30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ'IN 103. YILI KUTLU OLSUN. 

Destanlar yazılan, dilden dile kahramanlık öyküleri yazılan, marşlarla, şarkılarla, türkülerle anılan, zafere ulaşmak için; her yaştan-her yöreden insanın el ele vererek topyekûn mücadele ettiği, tarihe yazılan günler-yıllar unutulmamalıdır. 

Çocuklar ve gençler, bir ulusun gerçek tarihini öğrenmelidirler ki; yaşanılan mücadelelerin değerini bilebilsinler.

Makbule Abalı-Eğitimci

30 Ağustos 2025 -Türkiye





Ağustos 27, 2025

-Nostaljik Bir Yazı: Çocukluk... (Ağaç Ev Sohbetleri-158)



Bloglarda "Ağaç Ev Sohbetleri " adıyla anılan uygulamayı seviyorum. Her hafta Pazartesi günü bir konu belirleniyor , o konuda fikir alışverişi yapılıyor. Bu haftaki konuyu Taha Akkurt arkadaşımız belirlemiş. İlginç bir konuydu. Hafta bitmeden ben de yazmak istedim:

"Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz ? "

"Nasıl bir çocuktunuz? "

Çocukluktan söz etmeyi seviyorum. Geçmişe bir vefa borcu gibi. Güzel şeyleri hatırlamak iyi geliyor insana. Amaç; bugünü unutmak değil,  geçmişin izlerini aktarmak, deneyimleri tazelemek. Yeni kuşakları daha gerçekçi olarak anlayabilmek hatta  tanıyabilmek için de bu gerekli. 

Atalar genel anlamda  söylemişler: "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur. " Görüşler, yargılar, fikirler , davranışlar yılların ardından her ne kadar değişime uğrasa da uzmanların da benimsediği bir gerçek var: "Genlerle, doğal, sosyal ve kültürel çevrenin etkisiyle 7 yaşına kadar çocukların  kazandığı kişilik yapıları pek değişmiyor." 

"Şanslı çocuklardık" diye düşünürüm zaman zaman. "Orta direk" ailelerin çoğunlukta olduğu, zenginlerle yoksullar arasında henüz uçurumların olmadığı, insanların birbirine çıkarsız dost olduğu, güvendiği, idealist öğretmenlerin yeterli sayıda olduğu bir ortamda mutsuzluktan söz edilebilir mi? Dünya güzeldi. 

Sevgiyi, saygıyı çok yoğun yaşadık. Karma Devlet Okullarında farklı sosyal çevrelerden arkadaşlar edindik. Bazı yoksul arkadaşlarımın  arasında giysilerim farklı olduğunda çok üzüldüğümü, onları giymekten kaçındığımı  hatırlıyorum.  

İlk çocukluğumu üç kelime ile özetlerdi annem :"Sakin, uslu, güzel bir bebektin."   Onun ilk çocuğu, ilk göz ağrısı  idim. Ama "abla" olmak çok da kolay değildi. Hep özverili, hep paylaşımcı, hep düşünceli olmak zorundaydı ablalar. Bazen düşünürüm; " Ailemiz içimize sanki iyilik tohumu ekmiş" derim. İyilikler kötülüklerle çatışınca çok büyük hayal kırıklıkları yaşanıyor. Aslında o kuşak belki de bu yüzden duygusal anlamda çok acı çekti. 

Merhamet duygumuz yoğundu. Bir çöreği  bazen sekiz ya da  on parçaya  böldüğümüz, bir portakalı  dilim dilim paylaştığımız zamanlar olurdu. Pahalı oyuncaklarımız değil, bez bebeklerimiz vardı. En yaramaz arkadaşlarımız sınıfta kağıt tan yaptıkları uçurtmaları uçuranlar olurdu. 

Milli Bayramlarda sınıflarımızı renkli kağıtlarla süslerdik. Renkli ince krapon kağıtlardan bayram elbiseleri hazırlanırdı. Bir gün tören günü ansızın yağan yağmur kâğıttan yapılmış elbiselerimizi ıslatmış, emeklerimizi nasıl da harcamıştı. O komik görüntülere  bile çocuksu duygularla gülmüştük. 

Tutumlu çocuklardık. Okulda iş derslerimiz vardı. Kartondan kumbaralar yapar, harçlıklarımızdan biriktirirdik. Bebek elbiseleri dikmeyi, yama yapmayı, sökük onarmayı hep okulda öğrendik. Hayat Bilgisi derslerinde ıslak pamuklar arasında nohut, fasulye çimlendirerek, üretmeyi öğrendik. 

Temizlik aranılan bir değerdi. Her pazartesi okulda beyaz mendiller ellerimizde, tırnak temizliği kontrolünden geçerdik. Kitaplar defterler önce kaplanır, etiketlenir, sonra kullanılırdı. Defterlere özenle kenar süsleri yapılırdı. Kutlama kartlarını bile kendimiz hazırlardık. Yaratıcılık kabul görürdü.

Renkli boyalı kalemler çok çeşitli olmasa da dayanıklı kurşun kalemlerimiz vardı. Sanata, çizime yatkın eller öyle çoğaldı. Karikatürler, gülmece dergileri olumsuz zamanlarda bile dik durup gülebilmeyi sağlamıştır.

Cep telefonları yoktu tabii. Ama oyunlarımızda kibrit kutularından telefonlar oluştururduk. Duvar yazılarının belki en güzelleri, en anlamlıları o dönemlerde yazıldı: "Oku oku yaz / Okul açıldı/ Ali Ayşe'yi seviyor..." Günlüklerin en duygusalı, en sadesi o dönemlerde tutuldu. "Bana kalbin kadar temiz bu sayfada bir yer ayırdığın için... Sepet sepet yumurta sakın beni unutma.

Anlamsız kısacık mesajlar yerine uzun mektuplar  vardı tabii. Çocukluk bu ya; meraklıydık da. Babamın anneme yazdığı buram buram sevgi, özlem kokan mektupları nasıl unuturum... İnci gibi bir el yazısıyla, bazen de ilkokul döneminde öğrendikleri eski Türkçe ile yazılmış mektuplar... Okuyamadıklarımız oldu tabii.

Küçük bir kutuda, pembe bir kurdeleyle bağlanmış, kurutulmuş çiçeklerle süslenmiş upuzun mektuplar. Sanırım hayatımdaki en büyük suç, o mektupları annemden gizli okumak olmuştur. Ama gene de kardeşlerimle vicdanımız elvermedi, bir gün itiraf ettik. Bir suçlu gibi ezik, yüzümüz kızarmış... 

O zamanlar beden ruha uyardı; yüzlerimizin kızarması, gözlerimizin sulanması, utanma özelliğimiz  vardı. Gerçek duygularımızı gözlerimiz anlatırdı, yalan söylemek, aldatmak ayıptı. Belki de ondandır bu çağa kolay kolay uyum sağlayamayışımız... 

Özür dilemeyi, gerekirse bağışlamayı bilirdik. Bir demet kır çiçeği affedilmek için yeterdi çoğu zaman. Kitaplar en güzel hediyeydi. Ve okumak, yazmak bir tutku. Çocukluk düşleri yılların ardında kaldı. Sadece çocukluk değil, zamanla pek çok değer de, insanlar da  yitirildi. Belki de "Toplumsal bellek zayıflığımız" da unutmaları, vefasızlıkları hızlandırdı. 

Geriye kalan; anılar... anılar... anılar...

Makbule Abalı-Eğitimci 

31. 08.2024 İzmir-Urla

 Güncelleme:27 Ağustos 2025





Kardeşler: Makbule, Rasime 
"23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı" Günü anısı...







Ağustos 25, 2025

İYİLİK HALİ

 


Hasta olmak, ya da hasta yakını olmak;

Dünyayı bir başka türlü algılamak

Yarı bilinçli, yarı uyanık. 

Gün yeniden ağarırken;

Ağrılarla, yerleşik acılarla uyanmak, 

Dost sandıklarınızı ayırt edememek,

Bazen renkleri bile karıştırmak birbirine

Alacalı, bulacalı, karmakarışık...

Çevreyi bir puslu camın ardından gözlemek;

İnsanın insana yakınlığını test etmek,

Anlayışını, doğruluğunu, vefasını, güvenini sınamak,

Sağlık ile hastalık arasındaki o ince-duyarlı çizgide...


Makbule ABALI

19 Ocak 2024 Urla









Ağustos 20, 2025

İyilerle Karşılaşınca Sanki Her Şey Daha Güzel Oluyor...

 


Ağustosun 20'si oldu bile. Dünya nasıl bu kadar hızlı dönüyor? Günler kısalırken geceler upuzun oldu. Her şey alışılmış biçimde hükmünü sürdürüyor. Dünyanın dengesi böyle kurulmuş.


21 Aralıkta gece ve gündüz birbirine eşit olacak. Hayatımızda belirsizlikler ve düzensizlikler olmadıkça; Duyarlılığımız ve farkındalığımız, algılarımız, insan kimliğimiz de rahatlıyor, düzene kavuşuyor.


Bilmem siz de öyle misiniz; Erdemli, iyi niyetli, yardıma hazır, halden anlayan, ilgili, dinleyen, paylaşımcı, gönlü zengin güzel insanlarla karşılaşınca; Dünya gözümüze nasıl da güzel görünüyor, sanki her yer, her şey aydınlanıyor.


Geçmişi bütünüyle silmek değil de, karşılaştığınız olumsuzlukları; bencilliği, sadece kendini düşünenleri, hak etmediğiniz kötü davranışlarla ,ölçüsüz ve saygısız, kaba  davrananlara mesafeli olabilmek...


Yaşarken öyle zamanlar oluyor ki; en yakınındakilerde bile "güven kaybı" yaşadıysa insan, adeta paranoyak olup kimselere güvenemiyor, herkese kuşkuyla yaklaşıyor. Beden, akıl ve ruh sağlığı da inciniyor, yara alıyor.


Öyle iyi insanlarla, canlılarla  karşılaştım ki bugünlerde, onlar hayata renk ve enerji katıyorlar, yüreğinizi-beyninizi güçlendiriyorlar. Doğayı, insanları, diğer canlıları, çiçekleri, ağaçları; öfke, kin ve nefretten uzak, önyargısız tanımaya, anlamaya, algılamaya çalışanlar; Hem kendileri mutlu oluyorlar, hem de çevreye mutluluk ve enerji yayıyorlar.
İyi Ki Varlar...

Makbule ABALI-Eğitimci 

20.O8.2025 İzmir-Urla



                                                               
                                                                             



Ağustos 17, 2025

16 Ağustos Günlüğü... Ve 17 Ağustos...



Haziran-Temmuz-Ağustos... Okullarda mevsim şeritlerinde YAZ mevsimini simgeleyen 3 aylar. 4 mevsimi tanıtan aylar, 4 farklı ağaçla tanıtılırdı. Çocuklar sallanarak ne güzel ritmik sayarlar; "Sonbahar-Kış--İlkbahar- Yaz... Öğretmenler emek ve zaman harcayarak, bir ağacı değişik renklerde canlandırarak bir sanatçı gibi , işbirliği ile bir eser üretirlerdi.

Bugün 16 Ağustos 2025- Ağustos Ayını yarılamışız. Öğretmenlerimiz; "Söz namustur." derlerdi. Dün bitiremediğim yazımı tamamlamaya söz vermiştim. Fotoğraf ekleyecektim. Az yazı, bol görsel; hızlı-çabuk-bıktırmadan-usandırmadan... Yapay zekâya hiç danışmadan... Başarabilecek miyim...? 

Bu paylaşımımı; uykusuz kalsam da, Türkiye saatiyle-saat 23.00 de bitirmeye kararlıydım. Bir hafta her şeye rağmen, amatörce çekimlerimi sürdürdüm. İnanın,  bir saattir denedim-olmadı-yerleştiremedim. Tek öğrenme yöntemi "sınama yanılma" değil.

Akıllı telefonlar bizim aklımızı sınıyor sanırım. Bağışlayın lütfen. Öğrenmenin yaşla ilgisi olmadığına inanıyorum. Eğitim "hayat boyu" devam ediyor. Yarından umutluyum... "Arkası Yarın"ları çok severdim. Ama böyle paramparça değil...

Bu yazının altında masmavi bir gökyüzü, gününüzü aydınlatan bir güneş, yemyeşil bir alan ve çağlayarak akan doğal su kaynakları hayal edin lütfen... Başaracağınıza eminim.

Makbule ABALI-Eğitimci

16 Ağustos 2025 İzmir-Urla 

Bugün 17 Ağustos. Yeni güne umutla uyandım. Kendimi İYİ hissediyorum.

Küçük şeylerle mutlu olabilen insanlar için "Hayat Güzel."

Makbule Abalı.














Ağustos 15, 2025

Tamamlanamamış Bir Günlük Yazısı- CANLILAR...

 


Dün başladığım yazımı bitiremeyince bugün devam edeceğime dair kendime söz vermiştim. Bir kez daha anladım ki; her şeyin azına, kısasına, hemen tüketilenine, en hızlı, en çabuk, en pratik olmasına alışanlar, çağın getirilerine, zorlamasına, yeni akımlara uymak zorundalar. 

Olabildiğince kısa anlatmaya çalışacağım. Oysa dağarcığımda söylenmesi gereken ne çok şey vardı...

Doğada canlılar aleminde her şey o kadar düzenli ve kurallara uygun işliyor ki. Zamanında bildiğimi sandığım oysa tam kavrayamadığım ne çok şey varmış.

Sabah gün ağarırken önce kuşlar uyanıyor. (Burada hiç horoz sesi duymadım. Gezen-eşeleyen doğal tavuklar azaldığındandır belki.

Kuş sesleri geçmişe göre daha kısık, daha hüzünlü sanki. Yangınlardan kurtulabilenler sürüler halinde, çığlık çığlığa geldiler. 

Denize uzak olunca çok sevdiğim martılar dışında hemen her cins kuş var. Genellikle büyük ağaçları tercih ediyorlar.

Birbirlerinden güç alarak koro halinde ötüyorlar. Güvercinler, kumrular, turnalar, kırlangıçlar. Aralarında hiç anlaşmazlık yok. Gelecekleri zamanı, yöreyi, ağaçları seçmede ustalaşmışlar. 

Caddelerde çok yok ama Arnavut Kaldırımlı sokaklarda kediler ve köpekler birbirleriyle dost oldukları gibi, hiç korkusuzca caddenin ortasında korkusuzca uzanıp uyuyorlar. Sürücüler yol değiştiriyor ama onlar yer değiştirmiyorlar. 

Hastanelerde bile içeride pervasızca gezinen, hastaların elinden bir şeyler  yiyen kediler görüyorsunuz. Tablo gibi görüntülerle karşılaşıyorsunuz. Kediler ve köpekler  buralarda çok mutlu. Sevildiklerini biliyorlar. 

Bu yazı bugün bitmeliydi. Yarım kalmış, bitmemiş. tamamlanmamış işler can sıkıcıdır. Sanırım günlerin yorgunluğu insanın ruh ve beden sağlığını altüst ediyor. Ta içimden gelen "Artık dinlenmelisin!" çağrısına kulak tıkamayı beceremedim. 

Bağışlayınız... Yarın çektiğim fotoğrafları ekleyerek yazımı tamamlayacağım inşallah.

Makbule ABALI-Eğitimci

15. 08. 2025 İzmir-Urla  










Ağustos 14, 2025

Hayat Devam Ederken Günlük Gözlemler (1 )

                                                                 


Bu günden itibaren hava sıcaklıkları düşecekmiş. İçimizi ferahlatan haberler duymak ne iyi oluyor. Kadınların erkeklerden daha duyarlı ve hassas oldukları, inceliklerden hoşlandıkları, anne olmasalar da çoğu zaman "Anne" gibi davrandıkları , koruyucu ve kollayıcı oldukları bilimsel olarak kanıtlanmış.

Önemli olan, kadın ya da erkek olmak değil elbette. İNSAN olmak. yaşadığının , varlığının farkında olabilmek, anlamaya çalışmak, dinlemek, algılamada seçici olabilmek, bizden başka canlıların da evrende bir yeri olduğuna inanmak, kabullenmek. 

Bazı arkadaşlarıma imreniyorum.(Kıskanma adetim yoktur.) Günün tortusunu ya da üç güzel şeyi, bazen kısa mektuplarla, anılarla, gezi izlenimleriyle, insan tasvirleriyle, çiçekler, ağaçlar, bitkiler hakkında bilgiler aktararak, bazen  rüyalarla, arkadaş toplantılarından özetlerle; ama hep maviliklerde gezinerek , zihnimizde güzel izler ve yansımalar bırakarak... 

Ne güzel, içten, yazılar yazıyorlar, fotoğraflar seriliyorlar. İnanın, hayranlık duyuyorum. Dünyanın her köşesinden sanat eseri, harika sesler, görüntüler, çekimler de o mükemmel paylaşımlara eşlik ediyor. Haksızlık etmemen lâzım diyorum kendime; Onlar yeni yüzyılın özelliklerini bilen , teknolojiyi ustaca kullanan. uyumlu, duyarlı, dijital ortamla. sosyal medya ile dost insanlar... Eskilerin deyişiyle: "Senin daha 10 fırın ekmek yemen lâzım." Çıraklıktan ustalığa geçmek kolay değil. Uzun-ince bir yol...

Kısa mektup, kısa mesaj, not, yorum ya da yazı yazmaya alışamamış bir nesildenim ben de. X, Y. Z kuşaklarında da  "Halden Anlayanlar" var iyi ki. Konuşma azalınca yazı daha da öne çıkıyor sanırım. "sanırım" deyişi de; "Bu konuda yeterli bilgi sahibi değilim, bağışlayın." anlamında. (Ya da ben o anlamda kullanıyorum. Çocuklardan ve gençlerden öğreneceğimiz çok şey olduğunu her zaman söylerim. Tanıyanlar bilir! 

Bugün sabahtan beri çok iş yaptım, yapmaya çalıştım. Düzenli olmaya alışan insanlar yaş alınca (ağır çekimde yaşarken) işlerini istedikleri gibi düzenli sürdüremeseler de olanla yetiniyorlar- sadece kendim için yaşamaya halâ alışamasam da- vicdani rahatlık çok önemli... 

Saatler, dakikalar, saniyeler ve tabii ki günler inanılmaz bir hızla  geçiyor.  Dün sabah çok erken saatte- (yardıma hazır, merhametli ve iyi niyetli bir dostla)- eşimin gözünde Sarı Nokta tedavisi ile ilgili olarak Retina kontrolü için yaklaşık evimizden 1 saat uzaklıktaki bir Devlet Kurumuna gitmiştik.

Orada her zamanki gibi. harika, işine gönül vermiş, Hipokrat Yeminine sadık kalmış, başlangıçtan bu yana güzel değişimler yaşayan uzman bir ekiple günümüz-içimiz aydınlandı. Eksikler bilinip, önlemler alınırsa her şey kısa zamanda düzeliyor sanırım. "İyi İnsanlar" hepimize iyi geliyor. Çoğalmalarını diliyoruz.

Bugün hastalıklardan söz etmeyeceğim. Kimseyi endişelendirmeye hakkım olmadığını düşünüyorum. Kısa bir yazı yazmaya niyet etmişken ne kadar uzattığımı fark ettim. Bağışlayın Dostlar. Günün yarısını bitirmişiz bile. Saat 11.50 . Bahçedeki çiçekleri, ağaç ve sebzeleri de düşünmek gerek. Haliyle kısıtlı gelen suyumuz sabah akmıyordu.

Bu günlük gözlemler bitmeden zaman bitti. Sabah aceleyle kahvaltıyı hazırlarken elimi de yakmıştım. Hemen buza bastırsam da acısı geçmedi. Canım yanıyor. Oysa dikkatsiz olmadığımı sanırdım. Suç bizde mi yoksa yaşta mı, ısıtıcının zamanını doldurmasında mı...? 

Yazımı noktalamak zorundayım. Ertesi güne sarkan günlüğe tarih ya da küçük bir not düşülmeli diye öğrenmiştik yıllar önce. Öğretmenlerimiz öyle güzel insanlardı ki; Öğrettikleri bilgiler halâ kalıcı. Sonsuz minnet ve teşekkürle anıyorum her zaman. Rahatsız etmeyelim diye yeterince arayamadık bile. Her zaman saygıyla-minnetle-rahmetle anıyorum... 

Makbule ABALI-Eğitimci

 14. 08.2025 İzmir-Urla 





Temmuz 30, 2025

Yunus Emre'den Deyişlerle...


Zaman zaman yüzyıllar öncesinden söylenmiş ve iz bırakmış sözleri yeniden hatırlamak hafızayı tazelemek gibi. Yunus Emre Anadolu'da yaşamış Tasavvuf ve halk şairi, Türk- İslam Düşünürü olarak biliniyor.
 
Sözleri, şiirleri günümüzde de değerinden hiçbir şey yitirmemiş. Yunus Emre, İnsan olan herkese; Fakir-zengin, Hristiyan-Müslüman ayrımı yapmadan engin sevgiyle bağlıdır. Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf ve filozof olarak bilinir.
Yunus Emre'ye kulak vermek, her zaman iyi geliyor insana...








Çocuklarınıza zengin olmayı değil, mutlu olmayı öğretin.
Böylece hayatları boyunca sahip oldukları şeylerin fiyatını değil, kıymetini bilirler... 
                                                              Yunus Emre                                    
 

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmez isen, ya nice okumaktır. 
                                                              Yunus Emre

Derleyen: Makbule Abalı-Eğitimci 
Güncelleme: 30. 07. 2025-Urla



Temmuz 25, 2025

Yeniden Öğrenmek...

 


Yaşamak, sadece nefes almak, günlük ihtiyaçlarımızı gidermek, var olduğumuzu bilmek değil elbette. Çevremize yeniden dikkatle baktığımızda; Kaç yaşında olursak olalım, duyarlılık ve farkındalığınız arttıkça yeniden öğreneceğimiz öyle çok şey var ki...

Kişileri tanımak çok kolay değil. Zaman istiyor, önyargılı olmadan, farklı zamanlarda-değişik konum ve durumlarda, başkalarının etkisi altında kalmadan, kendi yargılarınızla  tanımak-tanıyabilmek. Çok zor gerçekten. İyi niyetinizin sınırları olmalı. Neden -sonuç  ilişkilerini iyi değerlendirip, kişi ya da kişileri maskesiz, yalansız, sahte gülücüklere, abartılmış davranışlara kanmadan tanıyabilmek... 

Çocuklar bu konuda yetişkinlerden daha isabetli kararlar alabiliyorlar. İçleri neyse, davranışları da yalın gerçeği yansıtıyor. Büyükler farklı bir şey kurgulamadılarsa, "Çocuktan al haberi" sözü gerçeğin ta kendisi. Şaşırmak, sürprizlere hazır olmak, mimikleriyle gerçeği vurgulamak onlara özgü. Hayalleri bile öyle güzel ki. Henüz gerçek dünyadan haberdar değiller. 

Diğer canlılardan da öğrendiğim çok şey oldu. "Kedi-köpek gibi geçimsiz " denir. Oysa onlar yaşına, cinsine, cinsiyetine göre birbirlerine davranışta kusur etmiyorlar. Sokaktan geçen yabancı bir köpeğe havlayanlar yaşlı bir çoban köpeğine sessizce bakıyorlar. O da gücünün-yarattığı etkinin farında bir tavırla ilerliyor. Sadece su içmek için duruyor. Köpekler kedilerden daha vefalı. Terk edilmiş kedilerin hali içler acısı. Sevilmek için her yola  baş vuruyorlar.

Arıları ürkütmezseniz, yüksek sesle bağırmazsanız çiçeklerden besini alıp gidiyorlar. Şaşırdığım bir durum: Su içmek için bir tasa dalıp çıkamayan arı, suyu dökünce canlanıp uçuyor. Salyangozlar en yararlı bitkileri bulup kurutmakta ustalaşmışlar. Aloaveraların bazıları kurudu. Minicik karıncaların işbirliği inanılmaz. 

En güzeli, en dayanıklı ve yararlısı zeytin ağaçları. Hayran olmamak elde değil. Kavurucu sıcaklarda bile kuru dallarından sürgün veriyorlar. Onlara imrenen kaktüsler dahi çiçek açtı. Gün aşırı onları da suluyordum. Solup yeniden açan gülün yanında, çiçeklerin arasında coşan semizotlarından adeta ilham alarak dikenli kaktüslerimizin küçük de olsa çiçek açması beni çok mutlu etti. Küçük bahçemizin arka köşesindeki zakkum  dahi coştu. Doğanın dili olmasa da, kendini öyle güzel ifade ediyor ki...

Makbule ABALI-Eğitimci

25. 07. 2025 Türkiye-Urla

Not: Bu yayın yoruma açık değildir. Sıcaklarda kimseyi yormak istemedim.





Temmuz 23, 2025

Yüreğimizde İz Bırakanlar...



Yaklaşık 15 yıldır Blogda yazıyorum. Hayatın içinden; Günlük, deneme, anı, şiir, öykü türünde, hevesli bir amatör gibi yazmaya çalıştım. Edebiyat ya da Türkçe Öğretmeni değilim. Ama okulda en çok sevdiğim, ilgi ile izlediğim üç temel dersten biri her zaman edebiyat olmuştur. Adana Kız Lisesi'nde çok değerli bir Edebiyat öğretmenimiz vardı. Halide Hocam... Notunun kıt olduğu söylenirdi. Belki o yüzden edebiyat ve kompozisyon derslerinde yüksek not almak , benim için mutluluk kaynağı olurdu. 

Okullarda öğrenciler genellikle öğretmenlerini takma adlarla adlandırırlar. Müdür yardımcısı olan, aynı zamanda Felsefe, Mantık, Sosyoloji derslerimize giren Halide Öğretmen sarışındı, Edebiyat Öğretmenimiz Halide Hanımın saçları siyahtı. Sanırım o yüzden, lise öğrencileri öğretmenlerimizden söz ederken "Sarı" ve "Kara" lakaplarını da eklerlerdi. 

Yazarken bile içim acıdı. Ben hiçbir zaman o lâkabı kullanmadım, kullanamadım. Çok sevdiğim Edebiyat Öğretmenime kıyamadım. Sınıfta her zaman disiplinliydi, tembelliğe karşıydı, dersini örnekler vererek, sade-yalın bir anlatımla çok güzel işlerdi. Adildi, sınıfta kimseyi aşağılamazdı, hoşgörülüydü. Ama sınırları vardı, bilirdik. Yüreğinde insan sevgisi, bağışlayıcı bir anne tavrıyla belleğimde iz bırakmış, o ak yürekli , idealist öğretmenimi hiç unutmadım. 

"İyi insanlarla karşılaşmayı, onlardan yararlı- güzel şeyler öğrenmeyi" çok önemsiyorum. Varlıklarıyla çevrelerine ışık yayanlar, davranışları ve uygulamalarıyla her zaman örnek olanlar; Ne olur azalmasın, daha çok olsunlar. Farkındalığımız ve duyarlılığımızla onlara ulaşalım, "İyi ki varsınız." diyebilelim.

Kaybettiğimiz o değerli-güzel insanları saygı ve rahmetle, halen hayatta olanları sonsuz minnet ve teşekkürlerimizle  anıyoruz Çok uzaklarda ya da yakınlarımızda olup da farkında olamadıklarımız, yeterince tanıyamadıklarımız  bağışlasınlar lütfen...

Makbule ABALI -Eğitimci 

24. 07. 2025 İzmir-Urla

Temmuz 20, 2025

Gözlemlerimiz- Karşılaştıklarımız...

 


Çok eskilerden beri değişmeyen bir dileğim vardır. "Bir dilek tut. bir dilek dile, içinden ne geliyorsa ilk onu söyle." dediklerinde, ya da kendi başıma kaldığımda. gece yatarken ilk aklıma gelen dilek; "Tanrım, ne olur bizi iyilerle, iyiliklerle, güzelliklerle karşılaştır. İyiler çoğalsın, kötüler-kötülükler giderek azalsın." olmuştur. Sadece kendim için değil, herkes içindir bu dilek. 

Bazı kurumlarda, bazı iş yerlerinde bu durum öyle belirgin ki. Güler yüzlü, nazik, görev ve sorumluluğunu bilen bir eleman, çevresine de adeta enerji yayıyor, çoğunluk onunla birlikte insanları mutlu etmeye çalışıyor. Bazen de bu durumun tam tersi. Bir kişi o kurumu yüceltirken bir diğeri olumsuz davranışlarıyla, şikayet ve pişmanlıkların artmasına neden oluyor. 

Zamanla teşekkür etmeyi unutan, gerekli görmeyen, övülesi çalışmalarda bile olumsuz eleştiren bir toplum haline dönüştük. Oysa farklı davranışları fark ettiğimizde; bir gülümseme. içten bir teşekkür, bazen dostça bir yaklaşım, karşınızdaki insan için bir motivasyon kaynağı olabiliyor. 

Canlıların tümü için bu anlayış geçerli. Maddi olarak hiçbir ödül vermeseniz de içten gelen "sevgi dil i ve hak edene yerinde övgü " dünyanın her yerinde geçerli. Nice açılmaz kapı, anahtarsız da aralanabiliyor. Sözle, bakışla, aşağılama ya da küçümsemeyle kalın-aşılmaz duvarlar örmek, sonraki zaman dilimlerine de zarar veriyor, aşılmaz geçitler- çıkmaz sokaklar yaratıyor. 

Ağaçlarda, bitkilerde, çiçeklerde, tüm canlılarda, dikkatli bir bakış açısıyla, duyarlı olarak,  farkındalığınızı kullanarak gözlem yaptığınızda; sonuçlar insanı şaşırtıyor. Zorunlu ihtiyaçları sağlanmayınca- yeterli su, hava, güneşten yoksun kaldığında bitkiler de küsüyor. Toprağına alışamayan, hırpalanan, kırılan bitkiler yaprak döküyor. Soluyor. zayıflıyor ve sonunda can veriyor. 

Aynı yerde, aynı iklimde, farklı koşullarda-farklı davranışlarla yetiştirilen çocuklar gibi: nedenlerden sonuçlara ulaşıldığında çok da şaşırmıyoruz. İhtiyaçlar oranında, zamanında yeterince sağlanamayan bakım ve yanlış yaklaşımlar, insanın doğasına zarar verdiği gibi  gerçek doğayı da yıkıyor, eziyor, yok ediyor... 

Makbule ABALI- Eğitimci

20. 07. 2025 Urla 


 




Temmuz 15, 2025

Ağacın Duygusallığı...

                    

Görkemli bir ağaç vardı
Yüksek tepelerden birinde
Duygulu mu duygulu...

Suyu içerken yudum yudum
Yağmuru sevdi ağaç... 

Yaprakları savrulurken arada
Rüzgâra kızdı ağaç...

Doludan ürktü, titredi
İncindi, kırıldı ağaç... 

Kar sularıyla tam doydu
Rahatladı...

Kuşlar kondu dallarına
Umutlandı...

Çocuklar toplarken meyvesini
Gururla salındı...

Gölgesinde barındı insanlar
Nasıl da mutlu oldu...

Sonra günlerden bir gün
Dalları kesildi ansızın
Şaşırdı, haykırdı...

Kökten vuruşlarla canı yandı,
Baltaya küstü ağaç...

Oysa baltanın suçu yoktu 
Onu kullanan bir başka eldi... 

Hiç bilemeden düşmanını
Yıkıldı gitti ağaç... 

Makbule ABALI-Eğitimci
15 Temmuz 2025




Temmuz 13, 2025

Yaz Sıcaklarına Tahammüllü Olabilmek...

 

Yaz mevsiminin en sıcak günlerini yaşamaktayız. Tüm dünyada iklimsel değişiklikler, ruhsal-bedensel-sosyal uyumu da güçleştiriyor. Öte yandan doğa olayları, ekonomik sıkıntılar, mevsim değişikliklerinin ürünlere yansıması, verimin düşmesi vb. olaylarla günlük yaşam  da inişli çıkışlı seyrediyor. 

İyi günlerin, güzelliklerin, uygun davranışların farkında olabilirsek küçük mutluluklar da yeterli olabiliyor. Öfkelenmesek ya da öfkemizi kontrol altına alabilsek bile dost bildiklerinden yara almak insanda ayrı bir iç acısı , hayal kırıklığı  ve çöküş yaratıyor. 

İyi ki çocuklar ve çocuk safiyetinde yaş almış insanlar var. Onlar mutluluğa giden yolda ışıldayan gözleri ve gülücükleriyle  Lokman Hekim gibiler. Bu dönemin çocukları mı çok akıllı ve dost canlısı çocuklar,  yoksa bana mı öyle geliyor?

Çok basit, yalın, sade sözcükler, sakin bir ses tonuyla söylenirse karşımızdaki insanın yüzünde güller açtırıyor. Bir hastane ortamında "Geçmiş olsun" demek insanı yormuyor ki. Asansörde annesinin karnına yüzünü dayamış 4-5 yaşlarındaki küçük kıza gülümseyerek günaydın dediğinizde hemen kısacık sohbet başlıyor. "Sus... sus uyanmasın, şimdi uyuyor" dediğinde yeni bir kardeşe hazırlandığını anlıyorsunuz. 

Bir başka gün, bekleme salonunda elleriyle dans figürleri yapan  çok sevimli küçük kızla hemen sohbet başlıyor. "Ne güzel dans ediyorsun, kimden öğrendin?" Tırnaklarındaki parlak-yaldızlı ojeyi, gösteriyor; "Bak oje sürdüm." Çok erken değil mi?" diyorum. "Yok , sabah değil, gece sürdüm" diyor gülerek. Böyle tatlı somut algılama, hiç aldırmamaktan, anlamaz görünmekten çok daha güzel elbette. 

Serin bir ortamda kuş seslerini dinlemek gibi çocuk sesleri. Sevgi dolu yetişkinlerle birlikte büyüyen çocuklar, dünyayı da öyle güzel-anlamlı-umutlu, güvenli,  barışın hüküm sürdüğü bir yer olarak hayal ediyorlar. Onları hayal kırıklığına uğratmayalım... 

Makbule ABALI-

13 Temmuz 2025