Bloglarda her hafta devam eden Ağaç Ev Sohbetleri'nin 229. haftasındayız. Bir etkinliğin uzun soluklu oluşu sevindiriyor insanı. Belki de yılların ötesine taşınması gereken öyle çok şeyden vazgeçildi ki, uzun zamana yayılan güzel şeyler mutlu ediyor insanı.
Bu haftaki konumuz: Geçen yıllar, duygu, düşünce ve fikirlerinizde nasıl bir değişim yarattı? Kişiliğinizde, kimliğinizde yükselen veya alçalan değerler, kazançlarınız, kayıplarınız neler oldu?
Doğumdan ölüme yaşadığımız her yıl, kazançlar ve kayıplar hanesine bir şeyler bırakıyor. Yaşam boyu bir gelişim ve değişim devam ediyor. Hayatın iniş çıkışları arasında bir denge kurulamadığında uyumsuzluklar da kaçınılmaz oluyor. Hayat her şeye hazırlıklı olmayı zorunlu kılıyor. Alıştığımız düzen aynı biçimde devam etmediği gibi çeşitli sıkıntılar, rahatsızlıklar, hayal kırıklıkları günlere damgasını vuruyor.
Yıllar boyu çok şeye tanıklık etmiş bir insan, bir sade vatandaş olarak; kadın, anne, eş, öğretmen kimliklerimle , çevreye duyarlı, hassas, gözlemci özelliklerimle, değerler grafiğimdeki iniş çıkışları vurgulamaya çalışacağım: Hassas bir yapınız varsa, olaylardan, kişilerden çabuk etkileniyorsanız, mutluluk da, mutsuzluk da çok küçük şeylerle kılık değiştiriyor, hassas bir terazinin dengesi gibi yön bulmaya çalışıyor.
Ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı 35 Yaş Şiirinde ne güzel dile getirmiş:
"Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan. "
"Kişi yedisinde neyse yetmişinde de o'dur. "dese de eskiler, değişim hayatın olmazsa olmazlarından.
Nelerin - nasıl değişeceği kişinin iradesine, karakterine, sosyal çevresine, çevresindeki uyaranlara bağlı.
İyi ki değişmedi dediğim temel duygularım; sevgi, doğallık, içtenlik, vefa, sadakat, dürüstlük oldu...
Bizim kuşak demokrasiyi tam anlamıyla okullarda yaşadı. Eski siyah-beyaz fotoğraflar tanıktır; sınıfımızda her yöreden, her kesimden arkadaşlarla birlikte öğrenim gördük. Kimin okuldan yardım aldığını hiç bilmedik. Tek tip önlüklerimizle, dili, dini, ırkı, rengi hiç sorgulamadan birbirimizle arkadaşlık ettik. Kullandığımız eşyalar, kitaplar, defterler, kalemler, çantalar, ayakkabılar birbirinden çok farklı değildi. Sınıf başkanını bile hilesiz oylarımızla biz seçtik, fikre saygıyı öğrendik. Kimsenin ayrım yapmasına , farklı davranmasına izin vermedik.
Aşağılamak, küçümsemek, alay etmek ayıptı, mızıkçılara hoşgörülü davranmadık. Paylaşmayı bilirdik, giysiler, kitaplar büyük kardeşten küçük kardeşe kalırdı. İsraf haramdı, bankaların bile kredi kartları değil, kumbaraları vardı. Yerli malı, yerli ürün kullanma alışkanlığımız vardı. Ne mutlu bize; ülkemizin işler durumdaki fabrikalarının bacalarını tüterken görebilen bir kuşak olabildik. Fabrikalarımızı okul gezilerimizle tanıdık, kullandığımız ürünleri üreten emekçileri derslerimizde kaynak kişi olarak dinledik. Hayat Bilgisi derslerinde ilk 10 dakika güncel konular işlenirdi. Küme çalışmaları; dinleme, anlatma, okuduğunu anlama, kaynak tarama, soru sorma, eleştirme konularında çok geçerli idi.
Ortaokul biterken tüm derslerden bir bitirme sınavına girip diploma aldık. Genellikle notlarımızdan, sınavlarımızdan kuşku duymazdık. İtiraz hakkımız vardı. ÖSYM (Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi) en saygın kuruluşlardan biri idi. Sınav sonrası sorular gazetelerde yayınlanırdı. Sorular Ölçme ve Değerlendirme kurallarına uygun hazırlanırdı. Zamanında açıklanan sonuçlarda 100 tane Birinci, 500 tane İkinci çıkmazdı.
Son yıllarda yaşadığım en yoğun duygular; Güvensizlik, hayal kırıklığı ve şaşırma.
Belki güven içinde büyüdüğümüzdendir, kişiliğimizden ödün vermeden insanlara çoğunlukla sevgi- saygı sınırları içinde yaklaştık, inandık, güvendik. Sanırım büyük hayal kırıklıklarımız, olaylar karşısında şaşkınlığımız o yüzdendir. Biraz geç oldu ama hayır demesini öğrendim. Güven kaybı, her çalan telefona cevap vermemeyi, her gülen yüze inanmamayı da belletti. Gene de insan sevgisi içimize öyle işlemiş ki öfkeden, kinden, intikamdan hep uzak kalıyoruz. Merhametsiz olmak imkânsız. İnsan sıcağı, insani duygular hep yakınımızda. Telefonlardaki mekanik seslere alışamadık. Depremlerde, en zor zamanlarda bile insana ulaşamayan yüksek teknolojiye halâ kuşkuyla bakıyorum. Robotlar, yapay zekâ henüz bana çok uzak.
Pek çok sözcüğün, pek çok kurumun öylesine içi boşaltıldı ki; duyduklarımıza inanamadık, şaşırdık, yanlış bilgilendirme sandık. Gerçekler acı verdi, pek çok kişiye, kuruma, mesleğe saygımızı yitirdik. Hayal kırıklıklarımız çok büyük oldu. Kaç Milletvekili, kaç Bakan adı var aklınızda? Kaç Bakan kendi alanındaki sorulara net cevap verebilir? Danışmanlara nasıl ulaşılır? Meclisteki kavgalar çocuklara da yansıdı, oysa onların iyi örneklere ihtiyaçları var. Bir zamanlar "Büyüyünce ne olacaksın? " dendiğinde öğretmen, asker, vali, kaymakam diyen kaç çocuk var çevrenizde? Neden hukukçu ya da psikolog olmak istiyorlar? Uluslararası genel Bilgi- başarı-okuduğunu anlama, yorumlama testlerinde neden en gerilerdeyiz? Ne gibi önlemler aldık, uzun zamanlı planlar hazırlayabildik mi?
"Yalan söyleyeni dokuz köyden kovarlar." , "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar." Atasözlerinin yıllarca geçerli olduğu bu ülkede inanılır, güvenilir kaç politikacı kaldı? "Gitmesek de, gelmesek de o köy bizim köyümüzdür . " diyenler zor günlerde nerelerde olurlar? Kendi görüşünde olmayanlara yardım elini uzatmayanları, toplum yararına en gerekli kararlara evet oyu vermeyip ısrarla hayır denmesini, spora bile siyaset karıştırılmasını yadırgıyoruz. Oysa Milli maçlarda tüm ülke, birlik - beraberlik sevincini tadardı.
Parasız yatılı okulların, öğretmen yetiştiren kurumların okullarda laboratuvarların, mahallelerde çocuk parklarının, kütüphanelerin, öğretmen evlerinin, dinlenme kamplarının kapatılmasına üzülüyor, cezaevlerinin, kadın sığınma evlerinin çoğalmasını yadırgıyoruz. Üniversite sayıları artarken bilimsel yayınların azalması, en iyi üniversitelerimizin dünya sıralamasında alt sıralara düşmesi, diplomalı işsizlerin çoğalması bizi üzüyor. Ödül ve cezanın, övgü ve yerginin, liyakatin, demokrasinin gerçek anlamlarını bilen, uygulayan, hata yaptığında özür dileyip yanlışının farkına varan insanları arıyoruz.
Sosyal Medyada, Basın Yayın Organlarında, haberlerde sadece kötülerin, kötülüklerin sergilenmesini değil, gerçekçi olarak güzel haberlerin de vurgulanmasını bekliyoruz. Toplumun bir yansıması olan olumsuz programların, film ve dizilerin denetlenmesini artan kaygılarımızla gönülden istiyoruz. Yarışmalar, tartışmalar, eğitici, öğretici yayınlar, kaliteden ödün vermeyen çalışmalar neden tekrar gündeme gelmesin? Tüketim toplumu değil, üreten, sadece paraya itibar etmeyen, gösterişten, abartılmış sözlerden, davranışlardan uzaklaşan, kuralsızlıklara göz yummayan, ama yasalar çerçevesinde eleştiren, kınayan, beklentileri olan kişiler olabilmek...
Geçmişten günümüze yol alırken kazançlarımız- kayıplarımız bizi kaygılandırıyor, çocuklarımız ve gençlerimiz için sağlıklı kararlar almamızı engelliyor. Cumhuriyetimizin 100. yılında biz böyle umutsuz, çaresiz, korunaksız olmayı hak eden bir toplum değiliz. Eğitim ve sağlık Kurumlarımıza, Yargıya, Adalete, Ekonomiye ve hepsinden önemlisi İNSAN'a yeniden güveni nasıl, ne kadar sürede hangi kaynaklardan sağlayabileceğiz ? Hayallerin gerçekleşmesine nasıl katkıda bulunabileceğiz, değerlerimize nasıl sahip çıkabileceğiz ? Kayıplar çoğaldıkça dengeler de bozuluyor, ruhsal ve bedensel sağlığımız fire veriyor.
Ünlü bilim İnsanı Albert Einstein " Umudunu kaybetmiş olanın başka kaybedecek şeyi yoktur "diyor.
Başöğretmen Atatürk'ün deyişleri her zaman kulağımızda: "Çocuklarımızı ortak düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. "
Makbule ABALI
8 Ocak 2024
Not: Bugüne kadar Bloglarda "Ağaç Ev Sohbetleri " konusunda emeği geçen, katkı sağlayan tüm arkadaşlarımıza çok teşekkürler.
Geçmiş konuları burada bulabilirsiniz.
Çok güzel konulara değinmişsiniz, aynı duyguları paylaşıyorum sizinle. Sevgi ve saygılar 💐
YanıtlaSilYazmaya başlayınca ne çok şey geliyor insan zihnine. Anılar birbirini çağrıştırıyor, düşündürüyor.
SilDuyarlılığınıza çok teşekkür ederim.
Sevgiyle, umutla...
Ben de katıldım blogda etkinliğe, sevgiler
SilEvet sorunlar ortada, itiraza mahal bırakmayacak kadar da aleni görünen olgular.
YanıtlaSilFakat nereden başlayacağız ve nasıl düzelteceğiz noktasına geldik mi ayrılıklar başlıyor.
Sokak röportajlarında sık sık şahit oluyoruz, "bizlerin" itiraz ettiği konulardan canı yanan ve bunu gayet mantıklı bir şekilde anlatan insanlara oyunun rengi sorulduğunda bu düzenin devamından yana oy kullanacağını anlayabiliyoruz.
Peki neden böyle ???
BirGün gazetesinde psikiyatrist Selçuk Candansayar bu konuda sık sık yazılar yazar ve toplumu, insanı, tercihlerini belirleyen kriterleri ve bana mantıksız gelen canı yanmışların canını yakanları destekleme paradoksunu anlatır. Ama maalesef bunu anlamaya benim kapasitem yetmiyor.
Amin Maalouf demiş ya Ortadoğu insanı için "Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar" bizim toplumumuz da bundan farklı değil.
Yazıda anlatılan bütün sorunlar olanca ağırlığı ile üzerimize her gün daha fazla çöküyor, asık yüzlerle dolaşan bir topluma dönüşüyoruz.
Ama elbet umut yitirilmemeli. Umut beslenmeli.
Benden iyi bilirsiniz Nazım'ın şiirini;
"İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste,
Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle.
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be.." derken yalanda bile umut arıyor.
Ayrıca yazıda soruyor ya yıllar neler kattı diye, mesela ben her düşünceye saygı duymamayı öğrendim.
Benim aydınlığımı çalmayı amaç edinen, toplumun eski ve kirli bir örtünün altında tutsak edilmesine "samimi" bir şekilde inananların düşünceleri, saygı duyulması değil karşı çıkılması gereken tehlike olduğunu öğrendim.
Umutla
Düşüncelerini doğru anlamak amacıyla, anlamlı -içten yorumunu iki kez okudum sevgili Murat. Çok teşekkür ederim.
SilBir düşünür : " Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilseydi. " diyor. Benim de katıldığım bir deyiştir. Farklı deneyimler, zor yıllar, mücadeleli yaşamlar insanoğluna ani kararlar almamayı, daha çok yönlü düşünmeyi, sağduyu ve sabır ile zaman içindeki değişimleri de dikkate almayı düşündürüyor.
Yaşadığımız toplumun bireyleri olarak elbette onurlu, duyarlı, ilgili vatandaşlar uygun biçimde hak aramalı, "Biz de varız." diyebilmeli. Ancak haklı iken haksız konuma düşürülmemeli.
Nazım Usta da ne güzel dile getirmiş. Yalancı mutlulukları değil elbette, hepimiz insanca - adil - güvenilir yarınları özlüyoruz.
Umutla, kararlılıkla, dirençle. Ama İnsanca...
Öğretmenim. yazınızı okurken birçok yerde " ay evet ya " , " Doğru valla ", " Nerde o eski günler " tarzında cümleleri söylerken buldum kendimi. İnsan denilen varlıkta var olması gereken birçok özelliğin olmaması , olamaması , görememek, yaşayamamak gerçekten çok acı. Allah bize çok güzel bir isim vermiş , demişki : " Eşrefi mahlukat " yani " Varlıkların en şereflisi , en güzeli" Bazen düşünüyorum peki biz bu isme ne kadar layığız? Bu ismin hakkını verebilmek için neler yapıyoruz peki ? Bu ismi gerçek anlamda hak edebilmek için bir çabamız var mı ? Günden güne , zaman geçtikçe , değerlerimizi , temel güzelliklerimizi kaybettikçe bunların yok olduğunu düşünürken aslında kendimizi kaybettiğimizin , kendimizin eridiğinin , yok oluyor, bitiyor olduğumuzun farkında değiliz ne acı.... Gerçekten bilsek , bilebilsek , anlayabilsek , idrak edebilsek böyle mi olurdu ?
YanıtlaSilBir belirsizlik ortamında endişe ve kaygılar çoğaldıkça, yıllarca eğitim alanında gönülden çalışmış bir eğitimci olarak özellikle çocuklar ve gençler adına üzülüyorum Çağrı. Çağdaş bilimin yol göstericiliğinde onlara doğruları yanlışları, ahlaki değerleri kazandırmak zorundayız. Bilinçli yetişkinler bu sorumluluğu duymalılar.
SilToplumda iyi insanlar, iyi vatandaşlar, erdemli kişiler çoğalsın diliyoruz.
Sevgiyle.
Esas ilginç olanı ne biliyor musunuz? Hemen hemen herkesin benzer istek ve umutları dillendirip benzer sitemleri etmesi insanda düzelme ve gelişme olacağı hissi ve fikrini veriyor olmasına karşın tam tersi sonuçların ortaya çıkıyor olması.Hal bu olunca ister istemez toplum olarak tribünlere oynuyoruz demekten alıkoyamıyorum kendimi. Bu samimiyetsizliğimizin ne kadar farkındayız acaba?
YanıtlaSilGüvensizlik hissi sabit ve değişmeyen tek şey sanırım bende. Bundandır hep kendi konfor alanımda hayatımı sürdürmek.
Haklısınız; özellikle bu yıl çoğumuz için pek olumlu geçmedi. Yılların ardından bir arayış içinde olan, çeşitli konularda sıkıntılar yaşayan insanlarımız gerçek çözüm yollarından saparak büyük hayal kırıklıkları yaşadılar, yaşattılar.
SilElbette biliyorsunuz , son yıllarda bilim insanları hayata daha kolay uyum sağlayabilmek açısından konfor alanınızın, alıştığınız ortamların dışına çıkın diyorlar.
Güvensizlik hepimizi kemiren bir duygu. Güvenden güvensizliğe giden çizgide ne yazık ki ben de çok kayıp verdim.
Yorumunuza çok teşekkür ederim.
Sizin yaşadıklarınızı, yaş almış biri olarak ben de yaşadım Makbule Öğretmenim. Bizler söz dinlemeyi, güveni, saygıyı, sevgiyi bilirdik. Çıkarcılık neymiş, anlamı konuşulmazdı, akıllara bile gelmezdi. Günümüz tespitlerinize de yürekten katılıyorum.
YanıtlaSilUmarım yozlaşmanın olmadığı bir dünyaya kavuşuruz.
Mutlu günler diliyorum size.
Yazı dilini seviyorum değerli arkadaşım. Konuşurken sözlerin, seslerin, vurguların da çok önemli rolü olduğunun farkındayım ama sanırım bizler kalıcı şeylere daha bağlıyız. İyi insan, güzel insan özlemimiz hiç bitmedi.
SilÇıkar ilişkileri bir zincirin halkaları gibi giderek artıyor, bağımlılık yaratıyor. Büyük kentlerde insanın yalnızlığı da günbegün çoğalıyor.
Dilekleriniz benim de içten dileğim.
Çok teşekkür ederim.
Öğretmenim saygılar sunuyorum. Üzerine parmak bastığınız konular hepimizin maruz kaldığı ve tanık olduğu meselelerdir. Teşekkür ediyorum engin bilgilerinizi bizlere aktardığınız için, var olun.
YanıtlaSilEğitim hepimiz için yaşam boyu devam ediyor biliyorsun. Aslında not aldığım çok şey vardı, okuyucuları yormak istemedim. Tüm yazdıklarım Eğitim- Öğretim hayatımdan yansımalar.
SilGüzel düşüncelerine, iyi dileklerine çok teşekkürler.
Sizler bizden daha iyi ve yararlı çalışmalar yapacaksınız, inanıyorum.
Aydınlık günler diliyorum.
Yine çok güzel bir yazı olmuş Makbule Öğretmenim.Yetiştiğiniz yılları anlatırken bende hep ilkokul dönemlerine gidip geliyorum.Sevginin,saygının,
YanıtlaSilhoşgörünün,samimiyetin,vefanın,
empatinin,güvenin ve cömertliğin bol olduğu yıllara.Çağın değişmesi ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte toplum yapısıda değişmiş ve bizleri özlemle çocukluk yıllarımızı aratmaya başlamıştır.Geçen yıllar
artı eksi birçok şey kattı hayatımıza.Bireysel olarak artı değerlerimizin artması ve çocuklarımıza bu değerleri katabilmek ve göle attığımız taş misali bu değerlerin su dalgaları gibi çoğalarak toplumumuza yansıması ve eski güzel günlerimize dönebilmek dileğiyle sevgiler saygılar bu arada ismim Arzu 🥰
Sizler bizden bir sonraki kuşaksınız sevgili Arzu. Ne yazık yok olan değerler kolay kolay geri gelmiyor. Eğitime gönül vermiş bir anne olarak hassasiyetini anlıyorum. Çocuklarınız, siz anne-babalarından kazandıkları olumlu etkileri değerli öğretmenlerinin katkısıyla sürdüreceklerdir.
SilSon paragraftaki görüş ve düşüncelerine içtenlikle katılarak
gönülden sevgilerimi iletiyorum.
Geriye dönüp baktığımda yıpranan, değerini yitiren en önemli duygunun "güven" olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumuzda ortam, yazınızda anlattığınız gibi bugün yaşadıklarımızdan çok farklıydı. Kötüye gidişten belki de hepimiz az ya da çok sorumluyuz. Çocukluğumuzda her şey mükemmel değildi elbette ama zamanla bunların iyileştirileceğine dair umudumuz, inancımız vardı. Oysa tam aksine, her şey kötüye gitti. Adalet, ekonomi, eğitim, sağlık, tarım, teknoloji aklınıza ne gelirse her dalda gerilemeye devam ediyoruz. Bilimsellikten uzaklaşılarak doğmatik fikirler rehber edildi. Profesöre, hakime, hekime saygımız kalmadı. Gerçekten de uyduruk üniversiteleri bitirip ülke idaresinde söz sahibi olan iktidar yandaşları hak etmedikleri makamlara çöreklendiler. Dolayısıyla kendi dilini bilmeyen profesörlerimiz oldu.
YanıtlaSilBeni hayal kırıklığına uğratan en önemli şey Türk halkının zekâ seviyesi. İnsan bu kadar kötü yönetilmesine rağmen, göz göre göre haksızlığa uğradığı halde, yiyecek bir lokma ekmeği kendisine çok gören bir partiyi nasıl hâlâ ayakta tutabilir?
Söylenecek o kadar şey var ki... Esenlikler:)
"Söylenecek o kadar çok şey var ki... diyorsunuz son cümlenizde. Yazarken ben de içimden ilk cümlemi böyle kurdum. Ve bitirirken iç sesim aynı cümleyi içimden tekrar etti. Ne çok şey birikmiş içimizde, ne çok şey sıkıştırılmış belki de yüreğimize.
SilGene de alışkanlıklarımızdan kolay vazgeçemiyoruz. Ölçüyü kaçırmamak diyorum kendi kendime, çizmenin sınırını aşmamak deyimi geliyor aklıma. Doğru söyleyenin gideceği onuncu köy şimdi nerededir acaba? sorusunu soruyorum. tüm sorularım yanıtsız, anlamsız kalıyor, biraz rahatlama amacıyla sanata yönelmek istiyorum... Bu kez şarkılar da hep aynı makamdan sanki; Hayal kırıklığı, çaresizlik, bıkkınlık, çöküntü gibi sözcüklerle işbirliği yapmışçasına karşımda sıralanıyorlar: Üstat Münir Nurettin ve oğlu Timur Selçuk'tan
"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın", Hümeyra'dan "Kördüğüm". Yunus Emre'den, Mevlana'dan , deyişler, Tevfik Fikret'ten, Namık Kemal'den şiirler. Güzel Sanatların, felsefenin, psikolojinin, bilgelerin dünyasında gezinmek iyi geliyor. Soluk almak gibi, gün ışığına çıkmak gibi.
Bilim insanları zekâyı "Uyum sağlama yeteneği " olarak tanımlıyorlar. Ancak günümüzde zeka da öyle çok parçalandı ki. Duygusal zeka- EQ - incelemeye değer.
Esen kalın.
Çok güzel yerlere değinmişsiniz. Aslında bence asıl olay şu; Bana gençliğim ama şimdiki aklım lazım:)
YanıtlaSilNe güzel bir düşünce. Gençliğin enerjisi, coşkusu, heyecanı olsun. Ama deneyimlerden, mantık süzgecinden geçmiş , daha akılcı ve sağlıklı değerlendirmeler yapabilen bireyler olabilmek. Umarım doğru anlamışımdır.
SilAnlamlı yorumunuza çok teşekkürler.
Yaşadıklarınızın bir kısmını bende deneyimledim, düşüncelerinizin yanındayım...
YanıtlaSilHayat, insanı büyük acılarla baş başa bıraktığında bazen doğru yönü bulmak da zorlaşıyor...
Bir ömür türlü çeşitli deneyimlerle, farklı insanlarla, olaylarla, sürprizlerle akıp geçiyor sevgili Bahar.
SilBüyük olaylar, bazen bir doğal afet, bazen bir kaza ya da kayıp, yönümüzü şaşırtıyor gerçekten. Hayat zorlaşıyor o zaman.
Sevgiyle.
Büyüdüğümü net hissediyorum. Aklım büyüyor, kalbim büyüyor. Bakış açım genişliyor, perspektifim büyüyor. Empati yeteneğim büyüyor. Büyüyoruz, değişiyoruz, gelişiyoruz ve ben bunu seviyorum.
YanıtlaSilHayata güzel tarafından bakabilmek elbette çok güzel. Belki madalyonun öbür yüzünü de görmek, olumsuzlukların da farkında olabilmek biraz da zamana bağlı.
SilSağlıkla, iyilik ve güzelliklerle.
Çok güzel bir yazı olmuş, düşünceleriniz çok doğru, ortalık çakallarla dolu diyeceğim ama diyemiyorum, çakallar geride kalan leşle beslenirler, direk insani değerlere atlamazlar...
YanıtlaSilSevgiler,
Doğada aslında ne güzel bir denge kurulmuş. Hangi canlının nasıl, nelerle beslenebileceği, yaşamını tehlikelere rağmen nasıl güvenle sürdürebileceği belirlenmiş. Ancak insan eliyle bu denge bozuluyor, insan insanın kurdu olabildiği gibi insanlıktan çıkmış canlılar dünyayı altüst ediyor. Taş devrinde bile, güçlü güçsüze dürüst davranırmış.
SilÇok teşekkür ederim.
Sağlıkla, huzurla.
yeeeey bir hafta yoğun çevirim vardı, okuycam yazcam ağaç ev yazını tabisiii :)
YanıtlaSilAğaç Ev Sohbetleri nin organizasyonu konusunda epey emek harcadın sevgili Derin. Kolay gelsin.
Siloyy yaaa valla dediğiniz gibi ülkemizde herkesten korkar olduk kimseye güvenmiyoruz, kimse kimseye güvenmiyor, yalan, yolsuzluk doldu hayatımız.
YanıtlaSilPek çoğumuz ülkemizin bu haline üzülüyor, çare arıyoruz elbette.
SilSağlıkla, umutla.
Selamlar. Etkinliğe katılan herkesin yazısını okudum neredeyse. Okuduğum her yazı da hem hüznüm, hem öfkem hem de geldiğimiz durumdan dolayı umutsuzluğum arttı. Ben de yazmayı düşünüyorum ama aklımda kalbimde olanları süzgeçten geçirmeliyim, malum Silivri soğuk :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık. Sevgiler
Selâmlar. Sohbete katılanlar , yorum yapanlar birer ikişer çoğaldıkça seviniyorum ben de. Karşılıklı görüş alışverişi yapmak ne güzel.
Silİç sesimizi dinleyerek düşüncelerimizi akıl ve mantık süzgecinden geçirip sağlam zeminlerde anlayış ve sağduyu ile tartışabilmek. Keşke seslerimiz duyulsa, anlatabilsek, anlaşılabilsek...
Sağlıkla, umutla.
Yine ne güzel anlatmışsınız öğretmenim. Benim çocukluğum da sizinki gibiydi. Önlükleirmiz maviydi ama diğer her şey çok benzerdi. Şimdiyse her şey o kadar farklı ki... Bizler daha şanslıydık diye düşünüyorum. Gelen yıllar geçen yılları aratıyor bana maalesef. Her yıl daha da şaşırıyor ve daha da umutsuzlaşıyorum. Yine de içimde hâlâ umut kırıntıları var. Belki diyorum, belki bir şey olur da iyiye dönmek için hep beraber çalışır çabalarız yine bir gün. Umut fakirin ekmeği...
YanıtlaSilYeniden seni bu sayfada görmek sevindirdi beni, sağlık çizelgenin daha iyiye gittiğini düşündüm. Umarım ameliyat iyi sonuç verecektir.
SilMavi rengin güzelliği, duruluğu çocuklara nasıl da yakışır. Keşke elimizde boyalar, fırçalar ve paletlerle tüm renkleri uyumlu hale getirebilsek.
Şair ne güzel dile getiriyor dizelerinde:
"Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu "
Sağlıkla, umutla...
Geçmişte insanlık kavramının içi doluyken günümüzde insanlık kavramının içi boşaltıldı ve sıradanlaştı. Aile değerlerinden, toplumdaki yaşantıya ve insan ilişkilerine kadar birçok şey ne yazık ki yozlaştı.
YanıtlaSil"Ne yazık ki" derken nasıl, neden soruları da ardı ardına geldiğinde şaşırmamak elde değil. İleriye doğru gelişmeler, değişimler olması gerekirken pek çok alanda gerilemişiz. Oysa ne büyük değerlerimiz, ne güzel kaynaklarımız vardı. Gençlerin olumlu çabalarına ne çok ihtiyacımız var.
SilSelamlar,
YanıtlaSilYazınızı özenle okudum... Bizim çocukluğumuzu yaşadığımız dönem de bu kadar kötü değildi ama sizin yaşadığınız döneme denk gelememiş olmak üzdü açıkçası.
Diğer konulara gelince: Ne yazık ki artık kime neye nasıl güveneceğimizi bilmiyoruz. Bence bu çağın en büyük sorunu da bu olacak, güven...
Ne kurumlara, ne siyasetçilere, ne de birbirimize. Evlerin içlerine kadar giriyor bu güvensizlik. Eşler, kardeşler birbirlerine sırtlarını dayamaya korkar oldular. Akrabalar eskisi gibi birbirlerine gidip gelmiyor, kimse kimseye çocuğunu ya da değerli bir şeyini emanet edemiyor. Kimse kimseden herhangi bir konuda destek isteyemiyor, çünkü alacağı cevabı ne yazık ki çok iyi biliyor.
Git gide hem güvensizleşiyor hem de yalnızlaşıyoruz...
Umuyorum ki yarınlar bugünlerden güzel olsun.
İncelikle yazılmış yorumun duyarlı bir insandan geldiği öyle belli ki. İlle de eskiye özlem değil ama güzel şeyler unutulmasın, hatırlansın ki gelecek kuşaklar da iyilikleri, güzellikleri izlesinler, içten dileğim.
YanıtlaSilÖrneğin pek çok yerde kapılara çift kilitler takılmazdı, yardımlar sezdirmeden onur kırıcı olmadan yapılırdı. Yolda para bulanın paranın sahibini araması doğru bir davranıştı, övgüye değer bulunmaz ama konu da olurdu tabii.
Zorunlu gidişlerde çocuklarımız komşuya emanet edilirdi. Maskesiz-içi dışı bir- insanlar çoğunluktaydı.
Tabii o yıllarda Mecliste 600 millet vekili de yoktu.
Sağlıkla, hoşgörüyle, umutla.