Bu Blogda Ara

28 Nis 2024

SORULARLA BAŞ BAŞA KALMAK...

 


Hayat boyu sorular, sorunlar, sorgulamalar insan olmanın gereği. Dünyayı, çevremizi zamanla tanıyor, anlıyor, değerlendiriyoruz. Dünyayı tanımak isteyen bir çocuk için  2 yaşlarında "ne sorusu" ne kadar önemlidir: Bitmez tükenmez sorularla gördüğü, dokunduğu her şeyi adlandırmaya çalışır: "Bu ne, bu nedir, peki ya bu...? " Çocuklar 4 yaşına geldiğinde "Neden sorusu" gündeme gelir: " Yağmur neden yağıyor, neden geldin...? " 

Çocuklarda 2-4 yaş arasındaki 3 yaş dönemi "İnatçılık dönemi "olarak  adlandırılıyor.  Tanıma isteği sonunda kendini kanıtlama, , kabul ettirme, ben de varım davranış kalıplarını da beraberinde getiriyor. İnsan yaş aldıkça, ömür uzadıkça davranışlar da yeniden başa dönüyor adeta. Hayat bir çelişkiler yumağı. Yaş alan insanlar da tıpkı çocukluk dönemleri gibi kabul görmek, varlığını kanıtlamak istiyor. 

Dünya Sağlık Örgütü ( WHO )dünyada yeni yaş dilimlerini şöyle sıralıyor: 

0- 17 Yaş- Ergen /18- 65 Yaş- Genç / 66-79 Yaş Orta Yaş / 80-99 Yaş Yaşlı 

Oysa ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı yıllar önce ünlü  "35 YAŞ" şiirine  şu dizelerle başlıyordu: 

"Yaş otuz beş ! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün. " 

İnsan ömrünün yaş ortalaması uzadıkça hastalıklar, kazalar, davranışlarda değişimler, uyumsuzluklar, kırılganlıklar da  da artıyor. Bazı beklentiler de haklı olarak yükseliyor. Yaşlı insanlar gençlerden özellikle saygı- sevgi bekliyorlar. Deneyimlerinden yararlanılsın istiyorlar. 

Ünlü şair Gülten Akın "Sessiz Arka Bahçeler" kitabının sonunda bıraktığı bir mektubun son satırlarında şöyle yazıyor: "yaşa sığınırsın hiç istemeden  / bağışlanmayı umarak "

Kadınlarla ilgili bir şiirinde dizeleri şöyle sıralanıyor:

"Düşünmeden konuşmadan yaşayanlar

düşünmeden konuşmadan yaşayanlarımızın

geleceğini bekliyor

aykırı bir sese yeniliyor kocaman sessizlik

gelecek gelmiyor "  

Gülten AKIN 



Yaş aldıkça bazı duyu organlarımızın hassasiyeti azalıyor. Ancak çoğu kez birinin eksikliğini diğeri tamamlıyor. Anlamsız sesler daha rahatsız edici oluyor. Alışılamayan durumlarda (yadırgama, şaşırma gibi) çocukların gözleri kocaman açılırken yaşlılarda gözler kısılıyor.  Dokunma duygusu, el teması, korunma , konuşma ihtiyacı her  iki tarafta da artıyor. 

Baharın tüm güzellikleri yaşanırken günbegün;  daha anlayışlı,  sevgi dolu içten, duyarlı hassas insanlarla karşılaşmayı diliyoruz. Çocuk hassasiyetinde olmak zor gerçekten ama dünya kötüler, kötülükler dünyası olmamalı...

Makbule ABALI. Urla 

28 Nisan 2024 










10 yorum:

  1. Sevgili öğretmenim,
    " Bugün öğretmenim yazar." diye diye bekliyordum yazınızı vallahi :-)))) Ne güzel de oldu....
    Öncelikle paylaşmış olduğunuz şarkıya bayıldım, sakin ve sözleri çok anlamlı.Tam da bir dans şarkısıymış hani :-)))))
    Yazınızı okurken gerçekten de başlığınızdaki gibi , zihnimde bir sürü sorular oluştu:
    Yaş almak mı yaşlanmak mı?
    Yaşlanmadan yaş almak mümkün mü?
    Neden şair yaş 35 için yolun yarısı demiş?
    Dünya sağlık örgütünün yaş kriterleri neye göre, kime göre? :-)))
    Yaş alarak, hissettiğimiz yaşta, bir çocuk gönlünün duruluğuyla, etiketlenmiş bir yaşla değii de hissettiğimiz yaş da yaşayarak güzel bir hayat yaşamak umuduyla.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Çağrı, mektup gibi yorumlarını seviyorum. Yazılanlar düşündürüp yeni fikirler üretilmesini sağlıyorsa ne güzel. Mutluluk duyarım. Geçmiş yıllarda onca yoğun uğraş arasında her gün yazan ben artık "eski ben " değilim.
      Zihnimde yazılmayı bekleyen öyle çok konu var ki...Bu yazım bir başka konuya giriş idi, o konuyu sonra yazarım diye düşündüm.
      Yorumuna çok teşekkür ederim.
      Sevgiyle.

      Sil
  2. babacığım çok severdi "yaş 35" diye başlayıp ezberinden okumayı o şiiri, ki kendisi için 35 ömrün ortası bile olamadı, acelesi varmış gibi çekti gitti ve enteresan olan, yattığı yerin ayak ucundaki mezarın başında yine o şiirden dizeler var...hayat ne garip

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O güzelim şiirin her dizesi hayatın bir özeti gibidir sevgili Şule. Hayat rastlantılarla dolu. Ben de babamı 72 yaşında kaybettim. Annem daha uzun yaşadı. Şiiri çok severdi, mezar taşına Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın "Uçun Kuşlar" adlı şiirinin ilk dörtlüğünü yazdırmıştık.
      Kaybettiğimiz o güzel insanları rahmetle, sevgi ve saygıyla anıyorum.

      Sil
  3. Hiç sorgulamadan yaşayanlar da var. Sanırım onların ebeveynleri bu ne/neden döneminde ağızlarının payını vermiş onlara, onlar da bir daha sorgulamak istememişler hayatı.. diyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mizah duygunu da katarak ne güzel bir yorum yazmışsın sevgili C. Keşke olumsuzluklar sadece anne babalarıyla sınırlı kalsaymış... Daha kimler kimler devreye girmiş, öylece "Suskunlar Toplumu" ya da "üç maymunu oynayanlar" çoğalmış giderek.
      Sevgiyle, umutla...

      Sil
  4. hassas olmak bizim ülkede hiç hoş bir şey değil :) hasta olur insan yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüm dünyada ya da dünyanın pek çok ülkesinde "hassas ve duyarlı olmak, olabilmek" uygarlığın da bir simgesi gibidir sevgili Derin. Çok iyi bilirsin ilkel toplumlarda acımasızlık, bencillik hakimdir.
      Hasta olmamak için yapılabilecekler Ağaç Ev Sohbetlerinde ne güzel dile getirilir.

      Sil
  5. Geçen okumuştum çocuklardaki bu ne sorusu bazen de "Benim gördüğümü sen de görüyor musun" demek içinmiş. O yüzden bıkmak yerine evet bu araba, çiçek, bu kırmızı dendiğinde çocuk için yararlıymış. Teşekkürler öğretmenim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocukların dünyayı, yakın ve uzak çevresini tanıma dönemi gerçekten çok sabır, ilgi ve özen istiyor. 0-7yaş arası eğitimciler tarafından kişiliğin oluşmasında temel kabul ediliyor.
      Sevgi dolu bir anneye ben de teşekkür ederim. (Çocuklar adına.)

      Sil