Blogları Canlandırma Projesi iki yıldır devam eden bir etkinlik. Her ayın son haftasında daha önceden belirlenen konulara göre bir konu seçip o konu hakkında yazıyorsunuz. Ben bu yıl katıldım. Eylül Ayının teması "Gotik ve Gerilim" idi. Ben Gerilim konusunu seçtim. Aşağıdaki yazı bu amaçla yazılmıştır.
Gerilim deyince; gerginlik, korku, huzursuzluk, rahatsızlık, tedirginlik sözcükleri de kafamda ardı ardına sıralanıyor. İlk gençlik yıllarımda klasikler arasında gerilim romanlarını da okudum, filmler izledim. Agatha Christie ( On küçük Zenci ) , Alfred Hitchcock ( Kuşlar, Sapık, Arka Pencere ) iz bırakan kitap ve filmler. Belli yaşlardan sonra daha sakin, daha rahatlatıcı konular arıyor insan.
Son zamanlarda çekilen bir elektrodan (EKG) sonra bir uzman doktor şu soruyu yöneltmişti: "Neden kalbiniz o kadar hızlı çarpıyor? " Hangimizin çarpmıyor ki Doktor Bey ?" sorusunu iç sesimle sordum. Gerçek hayat yeterince gerilim yüklü değil mi? Son yıllarda psikologların, psikiyatristlerin sayısı hızla artıyor. Arz ve talep derdi eskiler. Konuları ihtiyaçlar belirliyor. Ancak her konuda olduğu gibi insan seçiminde de doğru kararlar alıp, çıkarları doğrultusunda hareket eden istismarcılara fırsat vermemek gerekiyor. Bilimin ve aklın yol göstericiliğine her zaman ihtiyacımız var.
Yaşarken hayatın içinden küçük gözlemler, çaresiz kaldığımız zamanlar, farkında olup etkisiz kaldığımız zaman dilimleri, sesimizin çıkmadığı, konuşmamızın duyulmadığı anlar, tepkilerimiz, isyanlarımız, kalabalıklardaki yalnızlığımız, huzursuzluğumuz... Hepsi gerildiğimiz anların sonucu değil mi? Siz de bazen görmezliğe, duymazlığa geliyor musunuz? Derin nefes alma ihtiyacı duyuyor musunuz? Uykularınız bölünüyor mu? "Kötülükler bitsin, iyiler, iyilikler çoğalsın" - pek çoğumuz gibi içten dileğiniz mi?
Ne güzel sözdür:" Bedenin yükünü ayaklar, ruhun yükünü yürek ve beyin taşıyor. " Her taşıyıcının, yükün bir istiap haddi var elbette. Bir canlıya hatta makineye taşıyabileceğinden fazla yük yüklerseniz çöküntüye uğruyor, inciniyor, bozuluyor ya da işlevini yitiriyor. Gerginlik ortamlarında deşarj olmak gerekiyor elbette. "Eğer sıkıntılarımız, acılarımız, üzüntü ve kaygılarımız gözyaşı halinde çıkış yolu bulamasalardı vücutta başka organların ağlamasına sebep olurlardı "sözü sanki gerginlik ve stresin yarattığı durumlar üstüne söylenmiş.
Ayrıntılı incelersek, gören gözler, duyan kulaklar, algılayan beyinler ve duyarlı yüreklerle bakabilirsek gerçek hayat bazen küçük mutlulukları bile mutsuzluğa dönüştürüp yaşamı çekilmez kılıyor. Toplumda kimi insanımız bazen şiddetli gerilimlerle dayanma eşiğini geçip öfke kontrolünü kaybedebiliyor, haklıyken haksız duruma düşebiliyor. Kontrollü olmamız gerekir. Her şeye katlanmak, haksızlıklara boyun eğmek biçiminde değil elbette ama; el birliği, gönül birliği ile barış içinde, çağdaş aklın yol göstericiliğinde yola devam etmek zorundayız.
Dünyaya at gözlüğü ile bakmak değil, gerçek doğrulara, kaynaklara yönelebilmek, karanlıktan aydınlığa çıkış yolları aramak... Zor ama imkânsız değil. Çevremizde, dünyada neler olup bittiğini izlerken bazen yay gibi geriliyoruz. Haklıyız da, televizyon haberleri, gazetelerin özellikle üçüncü sayfa haberleri, sokakta, pazarda, taşıma araçlarındaki gözlemlerimiz beynimizi, yüreğimizi yakıp kavuruyor: Doğal afetler, ekonomik sıkıntılar, kadın cinayetleri, yanlış kararlar sonucu hayal kırıklıkları, haksızlıklar, güvensizlik, siyasetteki iniş çıkışlar... Siz de haberleri izlerken gerilenlerden misiniz? Açık oturumlarda sesini yükselten, hakaret eden, karşıt fikirleri savunan konuşmacıları dinlemeyen, güç gösterisi yapan konuşmacılar. En üst düzeyde tartışmaların olması gereken yerlerde, hatta Mecliste bazı oturumlarda kaba kuvvet gösterileri. Oysa o kişiler orada halkı, toplumun farklı kesimlerini temsil etmek için yemin etmişlerdi.
Emekli bir Eğitimci olarak elbette inanıyorum ki; çocuk ve gençleri bu görüntülerden uzak tutmak lâzım. Onların örnek alınacak idealist kişilere ihtiyaçları var. Kim ya da kimler rol-model olacak? Okuma çağında, ergenlik döneminde okullarda, öğrenci yurtlarında oluşan çatışmalar, öğrenci çeteleri, gruplaşmalar, yanlış yollara sapmalar başka nasıl önlenebilir? Ekranlardaki dizilerden, programlardan kaç tanesini gerçek değerlerimizi benimsetici buluyorsunuz? "Toplum bunları istiyor" demek bir çeşit savunma mekanizması değil midir? Boşanmalar, sadakatsizlikler, içi tüketilmiş sevgi gösterileri, abartılı bir tüketim toplumu, denetimsizlik, ilgisizlik, boş vermişlik güvensizlik, vefasızlık sizin de içinizi karartmıyor mu?
Sakinleşmeye, huzura, istikrarlı uygulamalara, yaptığı işi seven, benimseyen, sorumluluk almasını bilen, akıl-mantık- muhakeme- duygu bağlantılarını iyi yönetebilen insanlara öyle çok ihtiyacımız var ki. Gerilimden uzak bir hayat, insanca bir yaşam hepimizin hakkı ve özlemi değil mi...?
Makbule ABALI Urla
29.09. 2023