Bu Blogda Ara

31 Ara 2015

UMUTLARIMIZI YENİDEN YEŞERTMEK...



Her yıl eski bir yılı uğurlayıp yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken hayallerimiz de yeniden kurgulanır. Hayal dünyasında biraz gezinmek, geleceğe dair düşler kurmak nasıl da güzeldir. Adeta kirlenmiş bir dünyayı yeniden yıkamak, kirlerden arınmak gibi...
Gökyüzünü huzurla maviye boyamak, çevreye yeni fidanlar dikmek gibi... Toprağa çim ve çiçekler ekmek, dünyaya farklı bir pencereden bakmak gibi...

İyilerle, iyiliklerle karşılaşmak için yeni hayaller kurmak... Kötülerin, kötülüklerin üstesinden gelmek için çabalamak... Gücünü aklından, duygularından alarak temiz bir dünya yaratmaya özen göstermek..
Bir masal gibi, bir rüya gibi hayallere dalmak... Aynen bir çocuk gibi...

Gökyüzünde yıldızlar heyecanla göz kırparken yeni bir yılı huzurla karşılamak... Yeni bir yolda, yeni bir kapıyı aralamak... Gerçekler ne kadar üzücü de olsa, her şey kötü de gitmiş olsa pes etmemek, bir 
süreliğine hayallerin rahatlatıcı gücüne sığınmak...
Kötü geçen bir yılın ardından yeni bir kapı aralayarak 2016'ya da bir fırsat vermek, yeniden umutlarımızı yeşertmek...
Herhalde "İçimizdeki çocuk" da böyle olsun isterdi...




28 Ara 2015

GÖZLE GÖRMEK-YÜREKLE DUYMAK... (NOSTALJİK PAZARTESİ)





"Gözler ruhun aynasıdır" demişiz. Yıllar boyu göze ne çok anlam yüklemiş, ne çok deyim, ne çok söz üretmişiz göz üstüne... Yalnız bizde değil, dünyanın her yerinde, gözler üstüne pek çok şey yazılmış, çizilmiş: "Güzel görmek isteyen bir kez, doğru görmek isteyen iki kez bakar" diyen Amiel'e katılmamak mümkün mü...? "Sanatçıya iki göz yetmez" derken Lamartine, sanatçı duyarlılığını, gerçek sanata bakışı ne güzel dile getirmiş.

Çocuk gözlerindeki saflık, doğallık, içtenlik nasıl da huzur verir insana... En az değişime uğrayan gözlerimiz olmasına rağmen, büyüdükçe neler görür de gözleri kocaman olur çocukların? "İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir, gerçeğin mayasını gözler göremez" derken kim bilir neler düşünmüş Exupery.

Gene de önce gözle başlamış pek çok sevda; yürekle sürmüş, göz yanılınca yürek de aldanmış kimi zaman, yürek soğuyunca göz de görmezden gelmiş... Yalnız gözle değil, yürekle de tanımak yanılmaları en aza indiriyor kuşkusuz, öyle olmasa hiç göremeyen görme engelliler nasıl da acı çekerlerdi kim bilir? Oysa pek çoğu , tam görebilen nice insandan daha duyarlı...
Gözleri görmeyen Aşık Veysel, onca güzel eseri nasıl da yürekten yorumlamış, çalmış, seslendirmiş...

Gözden göze bağlantılar bazen çok çabuk kurulurken,
neden yürekten yüreğe köprüler oldukça geç inşa edilir, ve bazen çok çabuk yıkılır...? "Kalp kör olduktan sonra gözün görmesinde yarar yoktur" diyen Hz. Ali ne doğru söylemiş. Görüntü ve gürültü karmaşasında gözler görmez, kulaklar duymaz olunca yürek çaresiz kalmaz mı...? Ta derinden, yürekten düşünmeye çalıştıkları için mi , naif-kırılgan insanlar çabuk tükenirler...?

Yürekten düşünmeyip, yalnız gözlerimizle yetinseydik, yaş aldıkça gözleri zayıflayan insanlar için haksızlık etmiş olmaz mıydık? Ortalama ömür yaşının üstünde öylesine genç beyin var ki... Çok yönlü bakmadan görmek, ya da gerçekleri görmezden gelmek; gözlerimize, yüreğimize, beynimize, kendimize, ihanet değil midir...?

Gözlerimiz de yanılabilir elbette: Farklı amaçlarla kullanılırsa "İnsanları yanıltma sanatı" da diyebileceğimiz illüzyon: gözün var olanı yanlış algılaması, halüsinasyon ise hiç olmayanı varmış gibi algılaması olarak tanımlanıyor. Ne yazık, algı bozuklukları insanın uyumunu da güçleştiriyor, yanlış kararlara neden olabiliyor...

Nedense tüketim toplumlarında "göz görgüsü" giderek azalırken, "beyin ve yürek açlığı" bir türlü doyurulamıyor. İnsanlar birbirini tanımaya, anlamaya çalışmadan, görüş alışverişi yapmadan, "göze girme" veya "gözden düşme" durumları yaşanabiliyor.
Çabuk öfkeleniyor, çabuk damgalıyoruz, "gözden ırak-gönülden uzak" diyerek kutuplaşmalar yaratıyoruz. Renk tablosunda kaç renk olduğunu unutup, "göz göre göre" birbirimizi aldatıyor, yanılgılara düşüyoruz... Neden ve nasıl bu hale geldik, hiç sorgulamıyoruz...

Oysa, bu topraklarda yetişen Mevlana yıllar öncesinden ne güzel seslenmiş: "Sevgide güneş gibi, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi, hataları örtmede gece gibi, tevazuda toprak gibi, öfkede ölü gibi ol."

Keşke toplum olarak, birey olarak hepimiz; olduğumuz gibi görünmeyi başarabilsek, göz-yürek-beyin işbirliğiyle kendimizi gözlesek önce, kendi dokunulmazlığımıza dokunarak, hatalarımızı göz ardı etmeden gerçekçi değerlendirmeler yapabilsek...
Böylece "her konuda" daha güvenilir, daha dürüst seçimler yaparak, daha sağlıklı kararlar almaz mıydık...?

07. Eylül.2010
Makbule ABALI



Not: Nostalji ne güzel bir deyiştir. İnsanı geçmişe götürür. Yeniden düşündürür. Carpe Diem bloğundan blogger arkadaşımız EQ bir girişimde bulundu: Eski yazılarımızdan seçerek "Nostaljik Pazartesi" etkinliğine katılabiliyoruz. Teşekkürler EQ .


10 Ara 2015

İNSAN HAKLARI HAFTASI...




            İNSANLAR

İnsanlar da ülkelere benziyor
Sınırları var, yüzölçümleri
Yasaları var
Bayrakları, ilkeleri
Kimi dağlık bir arazidir.
Kimi kıraç
Kimi bereketli
Kimi dardır
Kimi engin göz alabildiğince
Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir,
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri
Sonuçta ne küçümse insanları kızım
Ne de önemse gereğinden çok
Ama anlamaya çalış
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri.

                              Ataol Behramoğlu


7 Ara 2015

BİR KİTAP FUARININ ARDINDAN...



Bir zamanlar duyduğum her kitap fuarı beni heyecanlandırırdı. Çok uzaklardan sanki bir dost sesi merhaba der, ama göremezsiniz, cevap veremez, ulaşamazsınız. Özellikle İstanbul'da Tüyap Fuarı kitap çeşitliliği ve büyüklüğü ile gönlümde 1. sırada idi.
Sadece ekranlarda izleyip gazetelerde okumak da yetmez. Kitaplara dokunmak, elinize almak, karıştırmak, kitap kokusunu duymak iyi gelir insana.


Bu, Mersin'in ilk kitap fuarı.Özlemişiz. 28 Kasım- 6 Aralık tarihleri arasında düzenlendi. Önceki yıllarda fuarlar en yakın il Adana'da kurulurdu. Mersin- Adana arası hızlı trenle 45 dakika. Şimdi fuar Mersin'in içinde. Büyük mutluluk. Fuarda kitap sergilerinin yanında yazarların imza standları da var. Söyleşiler de belli saatlerde sürdürülüyor. 




Fuarda kitap sergilerinin yanında yazarların imza standları da var. Söyleşiler de belli saatlerde sürdürülüyor. Bazı derneklerin de standları var.
Alzheimer Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği bunlardan. Derneklerin yayınları, baskılı tişörtleri buralarda satılıyor. 

Alzheimer Derneği Mersin Şubesi olarak biz de bir standta fuar süresince görev aldık. Dernek yararına 
çok sayıda kitap satıldı. Bu durum Yaşlı Yaşam Merkezi'nin tamamlanması için çaba harcayan tüm gönüllü arkadaşlarımızı çok mutlu etti. 

İnsan böyle günlerde yıllar önceki arkadaşlarını, eski
okullardaki öğrencilerini görüyor. Sanki bir sürpriz hazırlanmış gibi güzel, özlem giderici kavuşmalar oldu. Kitaplarla donatılmış her yer güzel, göz alıcı. 
Çok sayıda yayın evinin kitapları vardı. Birkaç salondan oluşan koca alanda kitap kokusunu ayırt etmek öyle güzel bir duygu ki.


Bu fuardan benim unutamayacağım görüntüler, her 
yaştan çocukların katılımdaki coşkusu, heyecanı olacak. Fuarda her yaştan katılımcı vardı.Eşleriyle, anne- babalarıyla, çocuklarıyla, torunlarıyla gelen 
kitapseverler... Ben en çok çocukları ilgiyle gözledim.
O çocuklar ki sorular soruyorlar, standları büyük bir ciddiyetle dolaşıyorlardı.Gelecek adına çok umutlandım.


Bazı okullar yanlarında öğretmenleriyle, otobüslerle
çocukları fuara getirmişlerdi. Pusetle gelen ikizler,
tekerlekli sandalyeyle gelen engelliler, bastonlarıyla gelen yaşlılar... Çok çeşitli bir okuyucu kitlesi...
Bu kadar kitapseveri bir arada görmek büyük mutluluktu.Onların çoğalması daha aydınlık bir ülke 
özlemini de beraberinde getiriyor.Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Korosunun son gün mandolinlerle verdiği mini konser kuşaklar dayanışmasının en güzel örneklerindendi.


Kitap fuarı adeta mutluluk dağıtarak sona erdi. Yenisi 
sabırsızlıkla beklenecek. Ve bu işe en çok çocuklar sevinecek...