Bu Blogda Ara

9 Kas 2024

DÜNYANIN GÖZÜNDE ATATÜRK ...




*Yüzyılımızın Dahisi.
"Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milletine nasip oldu."

 D.Lloyd George- İngiltere Başbakanı - 1922 

*Türkiye Övünebilir.
"Bir Ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar , hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir." 
 
Eleftherios Venizelos- Yunanistan Başbakanı.1933

*Ata'nın ölümü büyük kayıptır. 
"Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusunu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü , yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye'nin Ata'sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir." 

Winston Churchill-İngiltere Başbakanı. 1938 

*Yüzyılımızın Büyük Önderi.
"Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk Ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk'ün ve Türkiye'nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendisine olan güvenini daha başarıyla belirten bir başka örnek gösterilemez."

John F. Kennedy - ABD Başkanı. 

*Ata'ya Duyulan Hayranlık.
"Atatürk'ün Türk Dil  Devrimi'ni  gerçekleştirmesi ve dinle siyaseti birbirinden ayırarak Türk Toplumunun modernleşmesini sağlamak yolundaki çabalarına karşı büyük bir hayranlık duymaktayız." 

Hayato İkeda - Japonya Başbakanı.

*En Büyük Atatürk.
"Tarih çok büyükler gördü. İskender'leri, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı. " 

L'Illustration- Fransa.

*O Yarını Görürdü.
"Atatürk tarih boyunca gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiçbir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk'ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklarında kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 20-30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi." 

Lord Kinross- İngiliz Devlet Adamı.



Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün 86. yılında 
saygıyla, minnetle, özlemle anıyoruz.
Her yıl daha çok özlüyor, arıyoruz. 

Makbule Abalı-Eğitimci 

Bu yazım  ilk kez 10 Kasım 2018 yılında yayınlanmıştı.

 Güncelleme: 10.11.2021
                       10.11.2024 





7 Kas 2024

ANLAR MI- ANILAR MI GERİYE KALAN... ( BCP-2024 )



Ünlü Şair Behçet Necatigil "Sevgilerde" adlı o güzel şiirinde duygularımıza ne güzel ayna tutar:

"Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek

Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

geçeceği aklınıza gelmezdi."

İnsanoğlu doğduğunda önünde uzun bir zaman şeridi uzanıyor: Ne zaman yürüyecek, nasıl konuşacak, hangi okullara gidecek, hangi işle uğraşacak, kiminle mutlu olacak, kimlerle dost kalabilecek, hangi sıkıntılarla boğuşacak, geride neler bırakacak, yaşamı nerede, ne zaman, nasıl sona erecek?

Yaşamla-ölüm, sağlıkla-hastalık, mutlulukla-mutsuzluk, umutla-umutsuzluk, kahkahayla-gözyaşı, dostlukla-düşmanlık öylesine ardı ardına, öylesine iç içe ki yaşam nasıl, nerede, neden kesintiye uğruyor, bilemiyor, anlayamıyoruz.

İnsan ömrü de tıpkı doğa gibi dört mevsimi barındırıyor içinde. Savunmasız ve korunmasız iseniz, mevsim değişikliklerinden kötü etkileniyorsunuz. İlkbaharın içimizi aydınlatan pırıltısı yerini yazın kavurucu sıcağına bırakıyor, kışın dondurucu soğuğu içimizi ürpertirken, sonbahar rüzgârlarıyla savruluyoruz bazen.

Ama uyum sağlamaya hazırsak; doğanın değişiminden, güzelliklerinden, cömertliğinden yararlanıyoruz. "Geçmiş bahar mimozaları", "kardelenler", "güz gülleri", "menekşeler" hepsi yaşantımıza ayrı bir anlam, ayrı bir renk katıyor, yaşam enerjimizi tazeliyorlar.

Doğayla mücadele ederken insan; bedenini, beynini, belleğini öyle güzel korumaya alıyor ki; sıkıntılar değil, yaşanan güzellikler anımsanıyor çoğu kez. "Hüzün" yaprakları çabuk dökülüyor "hazan" gibi... Umut yeniden yeşeriyor baharla birlikte.

Psikologlar, bir acının ardından insanın kendini toparlayıp tekrar yaşama ayak uydurabilmesi için yaklaşık altı aylık bir süre tanıyorlar. Acıyı paylaşıp gözyaşlarını akıtmak iyi geliyor. Yara kabuk bağlıyor doğal olarak. Acılar, hastalıklar, zor günler-yıllar  daha dirençli olmayı öğretiyor insana.

Yaşam sürüyorsa umut hiç tükenmiyor, gün ışığı gibi. Yaşanmış acıların izi, yaşanan mutluluklarla hafifliyor- iyileşiyor, panzehir gibi.

Kötü bir başlangıçtan sonra bir mutlu son, bir tutam güzellik yeniden pozitif enerji yüklüyor yaşantımıza. Tıpkı zorlu bir sınavın ardından onca heyecanı, kaygıyı, sıkıntılı saatleri unutup gelecek için planlar yapmaya başlamak gibi.

Eskilerin deyişiyle "hayat gailesi" hiç bitmiyor. Yaşamı yaşanabilir kılan da o mücadele olsa gerek. Güzel bir amaç, bir ideal, bir uğraşıyla hayatın zorlukları daha çekilebilir oluyor. Deneyimler yaşamı nasıl da zenginleştiriyor, doyuruyor. Keşke ergen olmadan çocukluğun güzelliğini, yaşlanmadan gençliğin değerini, hastalanmadan sağlığın önemini bilebilseydik...

Ancak "başlangıçla" "son" birbirine öylesine yakın ki. Belleğimde yer etmiş bir öykü var:

Ünlü bir tıp profesörü, öğrencilerine yaşamsal süreçleri anlatabilmek için bir deneme yapar. Hastanede bir odanın kapısında durur ve der ki: "Şimdi gireceğimiz odada öyle bir hastayla karşılaşacaksınız ki, söylediklerinizi anlamayacak, konuşamayacak, en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor, tuvalet alışkanlığı yok, yürüyemiyor." Öğrencilerden bazıları suratını buruşturur, sessizce söylenmeye başlar, kapıdan uzaklaşırlar. Hocalarıyla birlikte içeriye giren öğrenciler çok farklı bir tabloyla karşılaşırlar. Hayal ettikleri yaşlı bir insan yerine, 10 aylık bir bebek, salyası akarak, sesler çıkararak tüm sevimliliği, gülen gözleriyle onlara bakmaktadır. Profesör hayat dersini tamamlar: "Hiçbir zaman önyargılı olmayın. Hayatta her şeyle karşılaşabilirsiniz ama her koşulda, her durumda asıl önemli olan İNSAN.  Yaşamın sonunda da, başında da, bebek de yaşlı da sizden ilgi, sevgi, dostluk bekler."

"İlk çocukluk" yıllarınızı düşlerken, "ikinci çocukluk" nedir, nasıl yaşanır bilir misiniz? İnsan neleri anımsayıp neleri unutabilir? Çocukluk coşkusu, heyecanı olmadan, güzel düşler kurulamadan, ak saçlarla, günleri, ayları, yılları değil, sadece anları hatırlayarak yeniden çocuk olunabilir bazen. Hele "Demans hastası" bir yakınınız varsa, anılar denizinde yüzmeyi öğrenmek zorundasınız. Ancak "yetişkin çocuk" olmak pek de kolay değildir ilk çocukluk gibi. Evcilik oyunundaki kadar kolay geçmez günler artık.

İtalyan yazar Cesare Pavese günlüğünde "Günleri değil anları hatırlarız" derken ne doğru bir saptama yapmış. Yaşadığımız an'ların değerini bilebiliyor muyuz? Geriye sadece onlar kalacak. Bazen zaman bir su gibi akıp gidiyor: Duru, berrak, çalkantısız. Bazen su bulanıyor, taşıyor, yön değiştiriyor. Ancak dere yatağı derin ve sağlamsa su yolunu, yönünü gene buluyor zaman içinde. Alışkanlıklarımız, becerilerimiz, değer yargılarımız, hobilerimiz, tutkularımız ya da sorunlarımız değil midir o suya yön veren...

Ruhsal dengemiz ne denli güçlü olursa beynimiz de o denli az yıpranıyor. Beden ne kadar küçülse, eskise de beyin hep ana kumanda merkezi. Ancak zamanla o da yıpranıyor, oksitleniyor, eski bir makine gibi. O yüzden sağlam kayıtlar gerek, güçlü bir bilgisayar gibi. Ancak; insanın değerini unutmadan, eskilere  vefasızlık etmeden.

Eski dolapları, çekmeceleri temizlerken atmaya kıyamadığımız eski günlükler, yıpranmış mektuplar, sararmış siyah beyaz fotoğraflar gibi dünden kalan anılar... Güzel anları nasıl da güzel sergiliyor, belleklerimizi tazeliyorlar yıllar sonra da.

Dünden kalan eskiler, bugünün bilgisayar çağında görkemli dijital pazarlarda, giderek küçülen CD kayıtlarıyla, elektronik araçlarla gülerek yarışıyorlar adeta. Sahaflarda eski kitaplar, plaklar, bit pazarlarında eski mandolinler, gramofonlar, radyolar -bazen parazit yapsalar da- eski sevimliliklerini koruyorlar. Korunmaya alınmış eski, ferah taş evler, ustaca işlenmiş ahşap yapılar gibi, görkemli ulu çınarlar gibi. Serin subaşları gibi, yakınında-yöresinde mutlu olacağımız güzellikler de belleğimizde hep var olsun, hep yaşasınlar istiyoruz. Onlar dünü hatırlatıyor, bugüne ışık tutuyor.

Anılar denizinde yüzmeyi öğrenemezsek, an'ların değerini bilebilir miyiz? Fırtınasız sakin, korunmalı limanlara, sağlam gemilere ömür boyu ihtiyacımız var İNSAN olarak... Bazen bir eş, bazen kardeş, bazen ana-baba, öğretmen ve bazen eski bir DOST gibi limanlar... Canımız istediğinde demir atıp rahatladığımız, "bir tatlı huzur" bulduğumuz limanlar.

Doktorların hep yinelediği gibi; "Yaşam kalitemizin yükselmesi, kişisel becerilerimize, direnme gücümüze, savunma mekanizmalarımızın doğru kullanımına bağlı". Acılar, kayıplar, rahatsızlıklar ivmeyi düşürse bile,  yaşam devam ediyor  dünya durmuyor.

Anları, güzel anılara dönüştürerek: Bugünü yarınlara ertelemeden, içimiz cız etmeden, ruhsal dengemiz bozulmadan, anların değerini bilebilmek...

Gene şairin dediği gibi; "Gizli bahçemizde açan çiçekleri" dermeye vaktimiz olsun.

"Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği" aklımıza gelmeyebilir.

Ömür sürerken an'lar anılarla hayat buluyor, "Can yeleği" gibi...

Makbule Abalı-Eğitimci 
14.03.2010 Mersin 



Güncelleme Notu: Bu yazımı 2000'li yılların başında yazmıştım. Emekli olduktan sonra çalıştığım;  Çok donanımlı, çağdaş bir  özel eğitim kurumunun Bülteninde paylaştım. Daha sonra blogda yer aldı. Bazı konular, aradan yıllar geçse de; kuşaktan kuşağa güncelliğini kaybetmiyor.

Bloglar arasında yıllardır devam eden; Blogları Canlandırma Projesi (BCP) 2024 Ekim Ayı konuları "Aşk, sevgi, anı, şiir, büyülü günler" olarak belirlenmişti. Ben Anıları seçtim. (Her ayın 20. günü ile sonraki ayın 10. gününe kadar verilen süre bitmeden.) 

Yıların ardından; Tüm dost ve arkadaşlarımıza, genç-yaşlı yetişkinlere; sağlıklı, huzurlu, başarılı, mutlu, barış içinde, aydınlık günler-yıllar dileyerek...
İyilikler, güzellikler, can dostlar hiç eksilmesin hayatımızdan. Umut hiç tükenmesin.

Makbule Abalı-Eğitimci
07.11.2024  İzmir- Urla 


 




4 Kas 2024

Sevgiyi, Huzuru, Mutluluğu, Hoşgörüyü, İnsanı, İnsanlığı; Unutmamak- Unutturmamak...

 


SEVİ

Ben senin en çok sesini sevdim 

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi 

Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren 

Bana her zaman dost, her zaman sevgili 

Ben senin en çok ellerini sevdim

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak 

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde 

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak 

Ben senin en çok gözlerini sevdim 

kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil 

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar 

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil 

Ben senin en çok gülüşünü sevdim 

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran 

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri 

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman 

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında 

Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini 

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim 

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini 

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada 

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini 

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim 

Benimle yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni 

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim 

Ben seni sevdim,  ben seni sevdim,  ben seni... 


Ümit Yaşar OĞUZCAN 

D: 22 Ağustos 1926 Tarsus 

Ö: 4 Kasım 1984 İstanbul

************* 


MAHUR BESTE (İlk Dizeleri ) 

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız 

O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız

Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız 

Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız 

O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız.

Attila İLHAN

************


SİSLER BULVARI (Son dizeleri )

Sisler Bulvarı'na akşam çökmüştü 

Omuzlarımıza çoktan çökmüştü 

Kesik birer kol gibi yalnızdık 

Dağlarda ateşler yanıyordu 

Deniz fenerleri sönmüştü 

Birbirimizin gözlerini arıyorduk 

Atilla İLHAN 

D:15 Haziran 1925 Menemen- İzmir 

Ö: 11 Ekim 2005 İstanbul 






2 Kas 2024

Kasım Ayı'na Hoş Geldin Derken...

 


Her mevsimin kendine özgü özellikleri var. Mevsimlerin genel özelliklerinin dışında; Her an, her gün, her ay ve tabii ki her mevsim yaşanılan coğrafyaya, konuma, kişilik özelliklerimize, yaşam tarzımıza, adet ve geleneklerimize, hayat deneyimlerimize göre farklı değerlendirilip farklı algılanabiliyor. 

Sonbahar; Yılın sondan bir önceki mevsimi. Ve onun son ayı Kasım. Kasım Ayının  ilk günlerindeyiz. Henüz hayal bile edemediğimiz son günlerini yaşarken; birden bu ayın da bittiğini fark edip Aralığa merhaba diyeceğiz. Yıl da bitecek öylece. Her giden ay ya da mevsim ömrün de bitişini fısıldar gibi... 

"Sonbahar" yerine "Güz mevsimi" demeyi daha çok seviyorum. Güz mevsimi bana çoğu zaman hüznü, kayıplarımızı, acıları çağrıştırsa da mevsimlerin ne suçu var?  Adeta usta bir ressamın fırçasıyla oluşturulmuş  harika pastel renkler doğayı donattığında gözlerimiz bayram yapsa da,  içinizdeki ruh hali dışınızdaki bayramı bile farklı kılabilir. 

Asık yüzle "Hoş Geldin" denmez elbette. Atalarımız, geleneklerimiz, adetlerimiz öyle diyor. Herhalde dünyanın hiçbir yerinde bizim konukseverliğimiz gibisi yoktur. Onurlu insanlar gibi başımızı kolay kolay eğmeyiz ama , misafiri baş tacı ederiz. Tabii ki misafir de bizim adetlerimizi benimsemişse yol- yordam bilerek,  ev sahibinin iyi niyetini kötüye kullanmadan veda etmesini  de bilir. 

Umarız Kasım Ayı da bizleri hayal kırıklığına uğratmaz. Havalar serinlese de sevgisiyle, şefkatiyle, koruyucu tavrıyla sarar, ısıtır bizi. Vefayla, güvenle, huzur veren  bir tutumla dost olabileceğine inandırır bizi... 

HOŞ GELDİN KASIM ! 

Makbule ABALI- Eğitimci

2.11.2024 Urla 



Ünlü Şairler ve Sanatçılar her dönem, her mevsim duygularımıza  tercüman olmuşlar. Sonsuz teşekkürlerimizle... M. A 



YÜREĞİM 

Yüreğim ıslaktır benim 

Kuytularda ağlamaktan 

Ve hafif uçuktur rengi

Kurusun diye kaç kez 

Güneşe asılmaktan

Sunay AKI