Bu Blogda Ara

29 Eki 2021

CUMHURİYETİMİZ 98 YAŞINDA...

 



ATATÜK ÖĞRENCİLER ARASINDA
                              ATATÜRK VE KADINLAR

                                            ÇOCUK SEVGİSİ

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.


26 Eki 2021

DEYİŞLER...


*** Başağa buğday

Buğdaya insan

İnsana emek,

Ne güzel uymuş...

Emeğe eylem 

Eyleme yürek 

Yüreğe sevgi 

Ne güzel uymuş..

Bülent ECEVİT


*** Şu iflas etmiş dünyada en geçerli para birimi ; kendin gibi bir insanla paylaştığın değerlerdir.

Pablo NERUDA

***Ağır ağır ölürler

Yolculuğa çıkmayanlar,

Kitap okumayanlar

Müzik dinlemeyenler,

Gönlünde incelik barındırmayanlar

Pablo NERUDA



16 Eki 2021

SARI KELEBEK

 Dün bir güzel düş gördüm;

Sarı bir kelebek,

Çiçekten çiçeğe uçuyordu

İncecik kanatlarıyla;

Narin, nazik, naif

Tıpkı bazı insanlar gibi kırılgan

Doğada bir renk, bir parıltı,

Zarif hareketlerle,

Tutmak istemedim

Kısacık ömründe,

İncitmek, kırmak, ürkütmek,

Kıyamadım, yakalamadım

Uçurdum özgürlüğe, 

Uçurdum uzak diyarlara...

Makbule ABALI

Görsel; İnternetten


11 Eki 2021

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ...(Bir mim: Küçükken etkilendiğimiz masal ve öyküler)DÜNYA KIZ ÇOCUKLARI GÜNÜ



Bazen düşünürüm, neden "Bir varmış bir yokmuş" diye başlar masallar? Anlatılanların gerçek olmadığını vurgulamak için mi? Oysa çocukluk çağında tüm masallarda bir gerçek payı bulur çocuklar. Öyle olmasa anlatılanlarla dinlediklerinden öylesine keyif alırlar mıydı.

Hangi çocuk masalı sevmez ki? Gerçekle hayal dünyası arasındaki o ince çizgiyi aşıp düşler alemine adım atmak... Sihirli bir dünya güçlü kılar insanı, gücüne güç katar, imkansızı mümkün kılar. 

Düşündükçe çocukluktaki mutluluk kaynaklarımız masal ve öyküleri nasıl da hatırlıyor insan... 4-12 yaşlar arasında çocuklar masallara daha düşkün oluyorlar.
Sevdiğim, etkilendiğim ne çok masal vardı. Şimdi düşünüyorum da hepsi bir iz bırakmış: Pinokyo, kibritçi kız, iki inatçı keçi, kül kedisi... 

Pinokyonun yalan söyleyince uzayan burnu, adeta benim de burnumu kaşındırır, hiç yalan söylememeye
 özen gösterirdim. Kibritçi kızın soğuktan morarmış ellerini hatırladıkça ellerimin uyuştuğunu çok iyi bilirim.
La Fontaine Hikayelerini hem evde dinledim, hem ilkokulda kitaplardan okuduk.

Tavşanla kaplumbağanın öyküsünde ben her zaman kaplumbağadan yana oldum.  İki inatçı keçinin neden o kadar inatçı olduklarını bir türlü anlayamadım. 
İnsanlara uyarlandığında ne çok ders çıkarılabilir. Kül kedisi gibi öykülerin çocuklara anlatılmasından yana değilim. İnsanlar öylesine kötü olabilir mi, birbirlerine eziyet edebilir mi diye ne çok düşünmüşümdür. Herhalde o zamanki ben gibi bugün de o hikayeye ağlayan çocuklar vardır.

Çocuklar gerçek kahramanlık öykülerinden çok hoşlanıyorlar. Ben de bir zamanlar Çakırcalı Efe'yi çok severek okumuştum. Sonraki yıllarda çocuklarımızı da gözleme şansım oldu. Eşimin anlattığı öyküleri çok büyük merak ve heyecanla dinlerlerdi. Eşim eğitim Müfettişi olarak okullara giderken o yıllarda köy yollarında daracık köprülerden at sırtında geçmiş, ıssız vadilerde yılanlarla karşılaşmış. " Baba ne olur o yılan hikayesini bir daha anlat" deyişlerini unutamam.

Doğan Kardeş Dergisine bayılırdım. İçeriğiyle öyle zengindi ki çocuklarda tatlı bir tiryakilik  yapardı. Dört gözle çıkacağı günü beklerdik.
Çocukluğumun en sevdiğim kahramanlarından biri de bir gazetede çizgi roman halinde yayınlanan Hoş Memo idi. Dünyada da çok tutulan bir çizgi roman olduğu söylenirdi. Annesi Boncuk anne, eşi Gül pembe, çocukları Merdefe'nin yaşantılarından öyküler. Bayılırdım... 

Hoş Memo'nun maceralarını önce dinledim, sonra okudum. Büyüdükçe , çok yararlı bilgiler de sunduğunun farkına vardım. Hoş Memo yararlı bir bitki olan pancarı çok severdi., eşine toz kondurmazdı, komşularıyla çok iyi geçinirdi. Daha sonraları babam gazeteden kestiği dizi  hikayeleri cilt yaptırmıştı.. Bu günlere kadar  dayandı o. ciltler. Sevgili Hoş Memo kuşaktan kuşağa el değiştirdi, okundu...

Son çocukluk dönemimde Aziz Nesin öykülerini çok severek okudum. "Şimdiki çocuklar harika", " Hayvan deyip geçme" defalarca okuduğum kitaplardı.
Ergenliğe geçmeden okuduğum Küçük Kadınların  hayatımda kalıcı izleri oldu. Hepsi farkı karakterde ama çok iyi anlaşan kız kardeşlerin öyküsü. Okumaktan çok büyük keyif aldığım, defalarca okuduğum bir kitaptı.
En büyük kardeş Meg'in yerine koyardım kendimi. Küçük ayrılıklar, büyük benzerliklerle hepimiz o kitaptaki bir karakterdik bence...

İlkokulda sınıf kitaplıkları ne güzeldi. Eğitsel kollar iyi çalışırdı. Hep kitaplık koluna seçilmek isterdim. Okumak için özellikle kalın kitapları seçerdim, çabuk bitmesin isterdim. 
Çocuklar var olduğu sürece masallar ve öyküler de gelişerek devam edecek. Kuşaktan kuşağa aktarılarak dersler çıkarılacak. "Masal bu ya" deriz çoğu zaman. Oysa masallarda ne çok dünya gerçeği gizlidir.
Masallar, öyküler daha yıllar boyu yetişkinlere çocuklarının eğitiminde yardımcı olurken ,çocukların da hayal dünyalarına uzun, gizemli yolculuklar sağlayacak.

Temmuz 2016

Not: Mim'lere çok alışık değilim. "Ayna Hikayesi" bloğundan sevgili Aytül Örcün' ün teklifiyle yıllar öncesine bir yolculuk yaptım. " Çocukluğumda etkilendiğim masal ve öyküleri " düşündüm, yazdım. "İçimdeki çocuk" da böylece çok mutlu oldu.
Teşekkürler Aytül Örcün,  Didemika.


1 Eki 2021

ŞARKILARLA- ŞİİRLERLE (Mini Öykü)


 Şirin, küçük bir çay bahçesi. Sarmaşık gülleriyle donatılmış. Bir köşede de yaseminler gizlenmiş. Yasemin kokusu buram buram burnunuza geliyor. İçeride 2-3 masa dolu, diğerleri boş.  Çevreyi izlerken birden onları gördüm; Kadının içeri girişi dikkat çekiciydi. Ağır adımlarla eşinin kolunda vakur  bir eda ile yürüyordu. Gözlerinin renginde yeşil bir giysi vardı üstünde. Tek taşlı zarif bir kolye beyaz boynunu çevreliyordu. Yıllar önce nasıl da güzeldi kim bilir. Eşi kah elini tutuyor, kah koluna giriyordu. Yoğun sevgisini bakışlarından anlamak mümkündü. Ama sanki kadının o güzel gözlerinde bir boşluk vardı. Boşluğa, uzaklara bakar gibiydi gözleri. Eşinin üstünde lacivert şık bir süveter, içinde mavi bir gömlek vardı. 70 yaşlarında görünüyordu. 

En uzak köşede bir masayı seçtiler, iki çay söylediler. İkisinin de elleri masanın üzerindeydi. Kadın ellerini uzattığı anda adam da uzattı, elleri birleşti. Yan masada oturunca konuşmalarını net duyuyordum. Şiir diliyle konuşuyorlardı. Kadın belli belirsiz bir sesle fısıldadı: "Ben sana mecburum bilemezsin" Adam ekledi:" Adını mıh gibi aklımda tutuyorum// Büyüdükçe büyüyor gözlerin/ İçimi seninle ısıtıyorum "

Kadın belli belirsiz fısıldadı: "Siz geniş zamanlar umuyordunuz" Adam devam etti : "Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek/ Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi." Kadın sırasını biliyordu: "Bir beyaz gemiydi ayıran onları" Adam devam etti: "Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda/ Unuttum yüzünü kadının/ Adamın gözleri aklımda" Kadın fısıldar gibi  bir kelime ya da cümle söylüyor, eşi dizeleri tamamlıyordu.

Çay ocağı sahibi onları dikkatle izlediğimi fark edince yanıma geldi. "Gizem Hanım şairdir, şimdi Alzheimer" dedi. "Eşi sanatçı, sesi çok güzeldir. Çok büyük bir aşk yaşadılar. O büyük aşk bir hastalıkla sarsılıyor şimdi." Her gün belli saatte buraya gelirler, şiirler, şarkılar geçidi başlar. Gizem Hanım unutsa da Umut Bey hatırlatıcıdır. Terapi gibi, oyun gibi. 

Onlar devam ediyorlardı: "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda / Dokunabilir misiniz  gözyaşlarıma ellerinizle?"

Adamın gözlerinden akan bir damla yaşı kimse görmedi, bilmedi sanırım.

Makbule ABALI 

ALZHEİMER DUYARLILIK İSTER, FARKINDALIK BEKLER.