Bu Blogda Ara

30 Haz 2020

YAŞAMI ERTELEMEK


Beni her ölüm etkiler
Tanımasam bile üzülürüm
Yitirilmiş ümitlere...
Hiç gerçekleşmeyecek ideallere,
Yaşanmamış sevgilere üzülürüm...
Bu yüzden korkarım yaşamı ertelemekten,
Ne yapılması ne söylenmesi gerekiyorsa
Söylenmeli, yapılmalı.
Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin.
Sevdanızı bugün yaşayın.
İşinizde yapılacak ne varsa
Bir an önce yapın.
Yarın çok geç olabilir...
Bir anda bitebilir her şey.
Yaşamak için acele edin bence
Kısa yaşanmışlıklar
Yaşanmamışlıklardan daha iyidir. 
Geriye dönüp baktığımızda "keşke" ler 
Çoğunlukta olmasın.
Uzun vadeli hedefler için bile 
Bugünden harekete geçmeli
Yarınlar çok uzakta olabilir.
Daha okulda başlamıyor muyuz
Ertelemeye yaşamı?
Hep yarına yatırım, bu günü sonra
Yaşamacasına...
"İşe gireyim, sonra..."
"Evleneyim, sonra..."
"Çocuklar büyüsün, sonra..."
"Emekli olayım, sonra..."
Sonra...
Sonra...
Sonra...
Bu sürecin başında, ortasında,
Yaşam her an sona erebilir.
Sonrası olmayabilir.
Fedakarlıklar güzel ama unutmayalım:
Herkes kendi hayatını yaşar...
Ertelenen
Sevdaların
bedelini 
Ödemiyor yaşam...

Tayfun TALİPOĞLU
(Şair, yazar, gazeteci, fotoğrafçı. 55 Yaşında yaşama veda etti.)



27 Haz 2020

GECENİN BİR BAŞKA YÜZÜ...Mini Öykü


Meydanın ışıkları yanalı bir saat kadar oluyordu. Evlerin ışıkları daha parlak, sokak lambalarının ışıkları daha titrekti. Ama ikisi de yapay, ikisi de donuktu. Görkemli ışıklar daha azdı. Ta uzaklardan gelen korna sesleri denizin dalga seslerine karışıyordu. Sanki her ışık, her ses ayrı bir öykü yazıyordu. Gecenin karanlığı, tüm kötülükleri örterken ışıklar yanmaya başlıyordu.

Gecenin karanlığında sanki korona etkili olmayacakmış gibi herkes maskesiz sokağa çıkıyordu.
Sanki herkes konuşmaya hasret kalmıştı. Uğultu halinde konuşma sesleri geliyordu. Çocukların oyun alanları boştu. Ama yetişkinler için yapılan salıncaklarda yer yoktu. Sallanmak, çocukluğa bir yolculuk mudur? Sallanırken kendini denizde bir teknede gibi hissetti. Gözlerini kapattı bir süre.

Karşıdaki evlere bakınca hayaller kurdu; Kim bilir kimler neler yapıyordu şimdi? Erken yatanlar, geç vakitlere kadar oturanlar, hastalar, suçlular, umutsuzlar, vicdanıyla baş başa kalanlar... İleride bir grup genç, bir köşede oturmuş müzik yapıyorlardı. Ansızın Münir Nurettin'in bir şarkısı çalındı kulağına.Yahya Kemal'in şiirini hatırladı, duygulandı:
"Kandilli yüzerken uykularda,
Mehtabı sürükledik sularda,
Bir yoldu parıldayan gümüşten,
Gittik... Bahs açmadık dönüşten."
Şarkı bitti... Gece bazen durgun, bazen hızlı bir biçimde akıyor,yanıp sönen ışıklar yeni bir güne hazırlanıyorlardı...

Makbule ABALI 





22 Haz 2020

NASIL BİR BABA ?



Geçmişe bir göz attığınızda babanızı nasıl hatırlıyorsunuz? Bölük pörçük anılarınızda ondan geriye kalan neler var? İdeal baba tarifini yapmak çok zor tabii. Onunla yaşadığınız günleri, anları, saatleri düşünün. Size o anı unutturmayan, belleğinizde bir tablo gibi kalan ne var?

Bisiklete binmeyi öğrenirken düştüğünüz o an mı? Elinizde sepetlerle meyve toplamaya gittiğiniz zaman mı? "Benim arslan oğlum deyişi mi? Bir gün çok istediğiniz o kitabı getirişi mi? "Biricik Prensesim" diyerek karşılayışı mı? Onunla birlikte mutfakta annenize sürpriz salata veya yemek yapmanız mı?

Acaba babanız kızlarıyla oğullarına hep farklı mı bakardı? Kız çocuk ancak belli bir yaşa kadar mı okula giderdi? Erkek çocuklar ev işine hiç karışmaz mıydı? Haksız yere yenen bir tokadın acısı gelecekte kimlerin yüzünde tekrarlanacaktı? Küçük yaşta babasını kaybeden bir çocuğun acısını kim, nasıl telafi edebilir?
Kardeşler arası yanlış kıyaslamalar, çocukların önünde anne-babanın tartışması, yalanlar sonradan nelere mal olacaktır?

Zordur baba olmak. Ama baba örnektir, rol-modeldir. "Bir gün babam ve ben..." diye başlayan bir öykü , anılar zincirinde hemen yerini bulur. Keşke çocuklar günlük tutabilseler. Kuşaktan kuşağa ne öyküler aktarılır böylece. Sevdiklerinizle anı biriktirin. Gelecekte onlara çok ihtiyacınız olacak. 

Yitirdiğimiz babaları saygıyla anıyor, tüm babalara sağlıklı, huzurlu, anlamlı bir ömür diliyoruz.

Makbule ABALI

18 Haz 2020

DÜNYA ÇÖLLEŞME VE KURAKLIK GÜNÜ (17 HAZİRAN)


Verimli topraklarımızı nasıl da kurutup çölleştiriyoruz.Bir zamanlar eşim Aksu Köy Enstitüsü'nün kapandıktan sonraki iki yılında orada yatılı okumuş. Sistem aynı sistem, sadece adı Aksu İlköğretim Okulu olmuş.Her çeşit meyve, sebze öğrencilerin katkısıyla tarım derslerinde yetiştirilmiş. Yemekler, bahçeden yetişen sebzelerle öğrencilere hazırlanmış. Bahçede yetişen buğday satılmış, döner sermayeye katkı sağlanmış. Bahçede kuyular açılmış, yeterince su elde edilmiş.

Yıllar sonra okulu ziyarete gittiğimizde çok büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaştık. Her yer kupkuru bir çöl manzarasında idi. Bir vaha çöl haline gelmişti. Eşimin o kısacık andaki üzüntüsünü unutamam.Hayaller yeşermeden kurutulmuş, kapkara bir tablo oluşturulmuştu.

Düşündüm; yayla yolunda kesilmiş ama açıkta kalan kökleriyle toprağa adeta sımsıkı sarılmış ağaçları görürüm. İçim cız eder. Bir varoluş mücadelesidir bu. Toprağa tutunma çabasıdır.Erozyonu çocuklara daha güzel örneklerle anlatamazsınız.


 Su kaynaklarımızı da insanımız gibi hoyratça kullanıyor, yok ediyoruz.  Oysa bu yoklukta yeşile, maviye, doğaya, nefes almaya nasıl da ihtiyacımız var.

Makbule ABALI




15 Haz 2020

MUTLULUK NEREDE...?


Kaf Dağının ardında değil,
İçimizde, yüreğimizde
Yanımızda, yöremizde
Bazen birden belirir, Gülümser, yakınlaşır
Bazen bir el sallar, uzaklaşır
Fark ettirmeden 
Çocuk gibi koşar gelir.
Ansızın kaybolur, aratır
Bazen eski bir dostla,Bazen bir güzel kitapla gelir.
Bir fincan kahve ya da sıcak bir çay
Dumanı tüten bir çorbadadır bazen.
Kimi zaman taze pişmiş ekmekle kahvaltıda.
Farklı bir çiçeğin renginde, kokusunda,
Sevdiğiniz insanın bir güzel sözünde,
Yürekten bir sarılmada bazen.
Hayatın ta içindedir mutluluk,
Anlıktır, çok sürmez;
Hissettirir, duygulandırır,
Kısadır saltanatı.
Coşturur, hüzünlendirir,
Güldürür ya da ağlatır.
Resmi yapılamasa da mutluluğun,
Tarifi yapılır, anlatılır
Bazen bir çocuğun saf bakışında 
Ya da bir yaşlının sohbetinde,
Bazen ta uzaklardan çarpan bir yürekte,
Bazen yanı başımızda bir sıcak gülüşte...

Makbule ABALI
Mersin Arslanköy





12 Haz 2020

MEVSİMLİK ÇOCUK İŞÇİ OLMAK...


(Türkiye İstatistik Kurumu 2012 Çocuk İş gücü Anketine göre 6-17 yaş arası çocukların 900 bine yakını çocuk işçi olarak çalışıyor.)

ÖYKÜ

"Okullar henüz kapanmadı. Ama bugünden itibaren ben artık okullu değilim. Ben bir işçiyim. Çocuk işçi. Çocuk muyum, işçi miyim onu da bilmiyorum. Ama annem babam öyle diyorlar".Mevsimlik çocuk işçi" olmuşum. Ben hiç çocuk olmadım ki; Kardeşime baktım, ev işlerine yardım ettim, yemek bile yaptım. Bazen büyük, bazen çocuk sayıldım. Öyle çok kılık değiştiririm ki, sorarım kendi kendime; Çocuk muyum, büyük müyüm, öğrenci miyim, işçi miyim... Ben neyim? "

"Okulda öğretmen yoklama yapacak şimdi. Ayşe deyince -yok- diyecekler. Ben artık sınıfta yokum. "Nerede?" diyecek öğretmen ." -Okul açılana kadar gelmeyecek, yok." Onlar için ha var ha yok, ne fark eder?
Ama ben... Ben hala alışamadım mevsimler arası geçişe. Bahar, yaz gelirken herkes sevinir, ben üzülürüm. 
Her yıl bir başka diyara göç ederiz annem-babamla. Ekim'e kadar hatta bazen Kasım'a kadar küçük işçi olurum ben. Gittiğimiz yere göre tarlalarda pamuk toplarız, pancar toplarız, fındık toplarız, nohut toplarız. 

Bazen parmaklarım acır, başım ağrır, yüzüm ateş gibi yanar. Yorulurum, biraz dinlenesim gelir. Ama işi bırakamazsın. O zaman hayal ederim.; Balonlarla dolu bir tarla ya da deniz. Balonların arasında koşuyorum, zıplıyorum. balon topluyorum-kucak dolusu- Sonra öğretmenin sesi geliyor kulağıma:" Ayşe"  -"Buradayım" diyorum, "Artık hep buradayım öğretmenim." 

Bazen başka hayaller de kurarım; Keşke derim, gittiğimiz yerde kocaman bir ağaç olsa, dalları kalın, gövdesi sağlam. Çocuk işçiler için bir salıncak kursalar. Öğle molasında herkes yemek yerken biz yemesek, hiç durmadan sallansak... Gökyüzüne erişse bacaklarımız, kollarımız dallara yetişse, oradan toplasak meyveleri. 
Hayal bu ya, neden olmasın? 
Mevsimler hızla geçerken sonbahar gelse, ben okulumda, sıramda olsam, "Artık hep buradayım öğretmenim. Okul kapanıncaya dek buradayım" desem... Dünyalar benim olur....

9 Haz 2020

GÜNEŞ DELİSİ



Bir günü
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiçbir şeye değişmem
Onun için savaşı sevmem
Onun için zulümü sevmem
Onun için yalanı sevmem
Bilirim yaşamaz güneşte
Bilirim yaşamaz yan yana aşkla
Ne haksızlık
Ne korku
Ne açlık

Necati CUMALI

5 Haz 2020

DÜNYAYI ÇOCUKLAR KURTARACAK....(5 Haziran Dünya Çevre Günü)


Dünya hızla kirleniyordu,
Farkına varmadılar önce
Doğadan önce insanlar kirlendi;
Düşünceleri, duyguları, amaçları
Her şey birdenbire olmadı
Yağmurlar kah azaldı, kah arttı.
Sıcaklıklar mevsim normallerinin 
Üstüne çıktı, altına indi,
Meyvelerin çiçeklerini dolu vurdu
Göller kurudu zamanla,
Denizler kirlendi,
Balıklar yok oldu,
Kuşlar küstü belki de, gelmez oldular,
Yüzyıllık ağaçlara kıydılar,
Hep gece karanlıkta kestiler;
Kimseler duymadı, kimseler görmedi.
Onların yerine santraller yükseldi,
Nefes alamadı insanlar
Salgın hastalıklar çoğaldı.
Ve sonunda:
Çocuklar kurtardı dünyayı
Bereketli ağaçlar diktiler,
Tohumlar ektiler masum elleriyle, 
Katıksız yürekleriyle...

Makbule ABALI



4 Haz 2020

BİR ZAMANLAR...




Anıların sergilendiği, aktarıldığı günleri, yazıları seviyorum. İnsan hem geçmişi tazeliyor, hem de yeniden düşünüyor, geçmişle şimdiyi kıyaslıyor. Adana ve Mersin sonrası görev yaptığım Burdur'da o yıllarda iki lise vardı. Burdur Lisesi, Cumhuriyet Lisesi. Burdur Cumhuriyet Lisesi 100 öğretmenli kadrosuyla büyük, güzel bir okuldu. Orada geçen yıllarım çok güzel anılarla doludur.

Burdur'da 9 yıl kaldık. Eğitim Yüksekokulu ve Eğitim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Güzel yıllardı. Akdeniz ikliminden farklı soğuk bir yöreye gitmiştik. Balkona çamaşır astığımda kazak kolları korkuluk gibi olurdu. Pazar yeri, sebzeleri çok bol ve güzeldi. Tarım ve hayvancılık gelişmişti. Okuma oranı yüksekti. Burdur 'da bedelli askerlik gündemdeydi. İlk gittiğimizde ne çok fotoğrafçı var diye düşünmüştük. Asker fotoğrafları meşhurdu.

Tüm meslek yaşamımda çok severek çalıştım. Bugün halâ arkamdan "Makbule Öğretmenim" diyen bir ses duysam çok mutlu olurum. İçim titrer, yeniden çalışmam gerekse gene çalışırım. Bu sevgi hep karşılıklı sürdü, hiç azalmadı. Kişiye, kişiliğe saygı duyduğunuzda, karşılığında cömertçe sevgi alıyorsunuz. Sevgi, saygı, güven, anlayış ve hoşgörü ; her kapıya uyan anahtarlar gibi başarı ve mutluluğa giden yolları daha belirgin kılıyor, hayata anlam katıyorlar...

Makbule ABALI
04.06. 2020



2 Haz 2020

ŞİİRLERİNDEN DİZELERLE AHMED ARİF


ANADOLU

Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva ana'n dünkü çocuk sayılır, 
Anadoluyum ben
Tanıyor musun?

Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.

Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında 
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak
Biliyor musun?

Nasıl severim bir bilsen
Köroğlu'nu
Karayılanı 
Meçhul askeri...
Sonra Pir Sultan'ı ve Bedreddin'i

Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile, dış ile
Umut ile, sevda ile düş ile
Dayan, rüsva etme beni.

Gör nasıl yeniden yaratılır mı?
Namuslu, genç ellerinle
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez bir cihan parçası,
Kaç bin yıllık hasretimin goncası, 
Gözlerinden 
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende 
Anlıyor musun?

HASRETİMDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni anlatabilmek seni
İyi çocuklara, kahramanlara
Seni anlatabilmek seni
Namussuza, halden bilmeze


HABERİN VAR MI?
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere
Yatağım, ranzam, zincirim
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim, haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.

Terk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın karanlıktı gece
Can garip, can suskun, can paramparça.

Ahmed ARİF- 2 Haziran 1991 tarihinde yitirdiğimiz değerli şairimizi saygı ile anıyoruz.




1 Haz 2020

BİR KÜÇÜK ESNAF...



Koronanın bize düşündürdüğü bir şey var; Üretimden vazgeçmiş, tüketim toplumu olmuşuz. Tarımda, sanayide, tekstilde hatta oyuncakta. Kendi kendine yeten bir toplum kendine yetmez hale geliyor.

Yıllar önce ilkokulda Yerli Malı Haftası nasıl da içimize sinerek kutlanırdı. Ev-iş derslerinde yama yapmayı, ilik açmayı, düğme dikmeyi öğrendik. Kırsal kesim dışında yamaya kim ihtiyaç duyuyor şimdi? Yamamak değil, yırtmak moda. Ayakkabılar eskiyince kundura tamircileri vardı. Ayakkabınız tamir sonrası yeni gibi olurdu. 

Birkaç ay önce önce o eski ustalardan biri ile tanıştık. Güler yüzlü, işinin ehli, dürüst, saygı duyulacak bir usta. Kışlık ayakkabım alt tabandan ayrılmış bir haldeydi. O hemen ne yapılması gerektiğine karar verdi. Çok rahat olduğu için atmaya kıyamıyorum dedim. Atılmaz tabii dedi. Taban gitmiş ama üst kısma kıyılamaz. Sistemli, planlı bir kayıt yaptı, söylediği saatte ayakkabıyı teslim aldık.

Dikkatimi çekti, o küçücük dükkanda 3 tane Atatürk Köşesi oluşturmuş. Bir Cumhuriyet bireyi olarak kendi çapında işini en verimli şekilde sürdürüyor. Zaman zaman da eşinden yardım alıyor. Örnek bir beraberlik devam ediyor.

Makbule ABALI