Günümüzden 2000 yıl önce yaşamış Çinli şair Kuan Tzu şöyle diyor:
Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek.
Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın,
Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman...
Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın.
Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın.
Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen toplumu...
Ülkenin en önemli konusu, çocukların, gençlerin gelecek garantisi; Eğitim... Belki zamanlama yanlıştı; henüz basında hak ettiği yeri bulamadı. Ekranlarda siyaset konuşmalarından yer kalmadı. Oysa yıllar sürecek bir eğitim maratonunun iskeleti hazırlanıyor.
Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek.
Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın,
Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman...
Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın.
Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın.
Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen toplumu...
Ülkenin en önemli konusu, çocukların, gençlerin gelecek garantisi; Eğitim... Belki zamanlama yanlıştı; henüz basında hak ettiği yeri bulamadı. Ekranlarda siyaset konuşmalarından yer kalmadı. Oysa yıllar sürecek bir eğitim maratonunun iskeleti hazırlanıyor.
Okul öncesi dönemden başlayarak ilkokul, ortaokul, lise dönemlerinin müfredatı değişecek. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı bir taslak Eğitim Programı hazırladı. İsteyen veliler programı İnternetten okuyup istedikleri düzeltmeleri yapabilecekler. Ancak kaç velinin evinde bilgisayar var ve kaç veli bilgisayar kullanma becerisine sahip?
Milli Eğitim Bakanının açıklamasına göre çocuklar 1. sınıftan itibaren gene el yazısıyla yazacaklar. Minicik parmaklar, küçücük eller kitap yazısıyla değil, önce el yazısıyla yazmayı deneyecekler. Zorlananlar, ağlayanlar olacak, parmaklarında nasır çıkanlar, kendini güçsüz ve yetersiz hissedenler... Ama çaresiz, el yazısıyla yazacaklar. Yazarken kalemi belki fazlaca bastıracaklar, kalem ucu kırılacak; çıt...çıt...
Değerlendirmelerde %90 el yazısı kalksın denmiş. Ama Milli Eğitim Bakanının açıklamasına göre devam edecek. Kim, neye göre, nasıl karar aldı? Öğretmenlerin gözlemleri, görüşleri hiç mi dikkate alınmadı? Kalem uçları çıt çıt kırılırken küçük yürekler de zorlanacak. Eğitim-öğretimden beklentileri kimler dile getirecek? Evinde bilgisayar olan, yazabilen, okuduğunu anlayabilen, yorumlayabilen kaç veli vardır?
Çocuklarının okulda sadece bilgi değil, davranış da kazanmasını isteyen veliler bunu nasıl dile getirecekler? Son yıllarda okula cep telefonuyla giren, sınıfta, derste mesaj çeken öğrenciler... Okul kapısının önünde sigara içen öğretmenler, onlardan birkaç m. ilerde sigara içme denemesi yapan öğrenciler...
Sadece konuları sıralamak, bilgiye odaklanmak yeterli olabilir mi? Okul çocuklara, gençlere okuma sevgisini, kendine güven duymayı, adaletli olmayı, iradesini kullanabilmeyi, öfkesini kontrol edebilmeyi, öğretebilecek mi? Sevgi ve saygıyı, insanlığı belli değerler olarak verebilecek mi? Kopya çekmemeyi, yalan söylememeyi, gerektiğinde haksızlığa itiraz edebilmeyi öğrenip "iyi insan, ahlaklı vatandaş" olmanın temellerini atabilecek mi?
Felsefe Dersinde; Varlık, Ahlak, Sanat, Din konu başlıkları kaldırılmış. Yeterli mi değildi?
Anaokulunda, okul öncesi sınıflarda programı uygulayan öğretmenler kitap sevmeyi, oyun kurallarına uymayı, doğayı korumayı, toprakla uğraşmayı, hayvanları koruyup sevmeyi davranış olarak verebilecek mi?
Yıllar önce bir Devlet Okulunda ilkokulu okudum. Öğretmenimiz şairdi. Şiir sevmeyi evde annemden, okulda öğretmenimden öğrendim. Sınıfımızda çeşitli sosyo- ekonomik-kültürel gruplardan öğrenciler vardı. Birbirimizi severdik, korurduk, hiç küçümsemezdik. 2. veya 3. sınıfta yazı dersi başlardı. Öğretmenimiz tahtaya tebeşir tozu ve iple yatay çizgiler çizer, özenle yazı yazardık.
Yerli malı kullanmayı savunurduk. Yerli Malı Haftası kutlanırdı. Önlük kumaşlarımız Sümerbank'tan alınırdı. Sınıfta İş dersinde yaptığımız kumbaralarımız vardı. Kısıtlı harçlıklarımızdan tasarruf etmeye çalışırdık. Önce okul kantinleri yoktu. Evlerimizden sıramız gelince beslenme saatına poğaça, kek ya da kurabiye götürürdük. Maddi gücü uygun olmayan arkadaşlarımıza yardımlar hiç hissettirmeden yapılırdı.
Son yıllarda dilde tekrar eskiye dönüş başladı: Öğrenci yerine talebe, Milli Eğitim yerine Maarif, sınav yerine imtihan... Körpe beyinler bu sözcüklere uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Ana dilini iyi kullanabilen, iletişim kurabilen gençler mezun olmalı okullarımızdan. Ama haftada 8 saat gördüğü yabancı dili de günlük konuşma dilinde yetecek kadar kullanabilmeli.
Geçmiş yıllarda tasarlanan konuların tartışıldığı Milli Eğitim Şuraları olurdu. Çalıştığım yıllarda iki Eğitim Şurasında görev yaptım. Her ilde, her düzeyde eğitimcinin katıldığı şuralardı bunlar. Öğrencilerden de katılım olurdu. Sonuçta "tavsiye" niteliğinde kararlar alınırdı.
Bu yılki program taslağı ne zaman hazırlandı, kimler hazırladı? Bu süre içinde basın hiç mi duymadı, duyurmadı... "Eğitim" gibi çok yönlü, uzun zamanlı bir konuda alınacak her karar ince elenip sık dokunmalı diye düşünüyorum. Son yıllarda öyle sık karar alınıp değiştirildi ki öğrenciler kendilerini denek gibi hissediyorlar. Sınavlar iptal edildi, tarihleri değişti, okulları değişti. Oysa eğitimde süreklilik ve kalıcılık esas değil midir?
Bir okuldan birincilikle mezun öğrenciler neden üniversite ya da yüksek okulda aynı başarıyı gösteremiyorlar? "Nerede hata yaptık?" diye düşünecek eğitimcilere özlem duyuyoruz.
Her kurumda ama özellikle Milli Eğitimde "denetim" eksikliğimiz varken eğitim müfettişlerinin artık olmayacakları söyleniyor. Her öğretmen vicdani sorumluluğa sahip mi, kendini objektif olarak eleştirebilir mi, eksiklerini kime, kimlere soracak?
Çocukların olduğu her kurumda Milli Eğitim Müfettişlerine ihtiyaç var. Hele yangın merdivenlerinin kilitlendiği, alevlerin göklere yükseldiği ortamlarda eksikleri kim dile getirecek, çocukları kim kurtaracak, seslerini kim duyacak...?
Milli Eğitim Bakanının açıklamasına göre çocuklar 1. sınıftan itibaren gene el yazısıyla yazacaklar. Minicik parmaklar, küçücük eller kitap yazısıyla değil, önce el yazısıyla yazmayı deneyecekler. Zorlananlar, ağlayanlar olacak, parmaklarında nasır çıkanlar, kendini güçsüz ve yetersiz hissedenler... Ama çaresiz, el yazısıyla yazacaklar. Yazarken kalemi belki fazlaca bastıracaklar, kalem ucu kırılacak; çıt...çıt...
Değerlendirmelerde %90 el yazısı kalksın denmiş. Ama Milli Eğitim Bakanının açıklamasına göre devam edecek. Kim, neye göre, nasıl karar aldı? Öğretmenlerin gözlemleri, görüşleri hiç mi dikkate alınmadı? Kalem uçları çıt çıt kırılırken küçük yürekler de zorlanacak. Eğitim-öğretimden beklentileri kimler dile getirecek? Evinde bilgisayar olan, yazabilen, okuduğunu anlayabilen, yorumlayabilen kaç veli vardır?
Çocuklarının okulda sadece bilgi değil, davranış da kazanmasını isteyen veliler bunu nasıl dile getirecekler? Son yıllarda okula cep telefonuyla giren, sınıfta, derste mesaj çeken öğrenciler... Okul kapısının önünde sigara içen öğretmenler, onlardan birkaç m. ilerde sigara içme denemesi yapan öğrenciler...
Sadece konuları sıralamak, bilgiye odaklanmak yeterli olabilir mi? Okul çocuklara, gençlere okuma sevgisini, kendine güven duymayı, adaletli olmayı, iradesini kullanabilmeyi, öfkesini kontrol edebilmeyi, öğretebilecek mi? Sevgi ve saygıyı, insanlığı belli değerler olarak verebilecek mi? Kopya çekmemeyi, yalan söylememeyi, gerektiğinde haksızlığa itiraz edebilmeyi öğrenip "iyi insan, ahlaklı vatandaş" olmanın temellerini atabilecek mi?
Felsefe Dersinde; Varlık, Ahlak, Sanat, Din konu başlıkları kaldırılmış. Yeterli mi değildi?
Anaokulunda, okul öncesi sınıflarda programı uygulayan öğretmenler kitap sevmeyi, oyun kurallarına uymayı, doğayı korumayı, toprakla uğraşmayı, hayvanları koruyup sevmeyi davranış olarak verebilecek mi?
Yıllar önce bir Devlet Okulunda ilkokulu okudum. Öğretmenimiz şairdi. Şiir sevmeyi evde annemden, okulda öğretmenimden öğrendim. Sınıfımızda çeşitli sosyo- ekonomik-kültürel gruplardan öğrenciler vardı. Birbirimizi severdik, korurduk, hiç küçümsemezdik. 2. veya 3. sınıfta yazı dersi başlardı. Öğretmenimiz tahtaya tebeşir tozu ve iple yatay çizgiler çizer, özenle yazı yazardık.
Yerli malı kullanmayı savunurduk. Yerli Malı Haftası kutlanırdı. Önlük kumaşlarımız Sümerbank'tan alınırdı. Sınıfta İş dersinde yaptığımız kumbaralarımız vardı. Kısıtlı harçlıklarımızdan tasarruf etmeye çalışırdık. Önce okul kantinleri yoktu. Evlerimizden sıramız gelince beslenme saatına poğaça, kek ya da kurabiye götürürdük. Maddi gücü uygun olmayan arkadaşlarımıza yardımlar hiç hissettirmeden yapılırdı.
Son yıllarda dilde tekrar eskiye dönüş başladı: Öğrenci yerine talebe, Milli Eğitim yerine Maarif, sınav yerine imtihan... Körpe beyinler bu sözcüklere uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Ana dilini iyi kullanabilen, iletişim kurabilen gençler mezun olmalı okullarımızdan. Ama haftada 8 saat gördüğü yabancı dili de günlük konuşma dilinde yetecek kadar kullanabilmeli.
Geçmiş yıllarda tasarlanan konuların tartışıldığı Milli Eğitim Şuraları olurdu. Çalıştığım yıllarda iki Eğitim Şurasında görev yaptım. Her ilde, her düzeyde eğitimcinin katıldığı şuralardı bunlar. Öğrencilerden de katılım olurdu. Sonuçta "tavsiye" niteliğinde kararlar alınırdı.
Bu yılki program taslağı ne zaman hazırlandı, kimler hazırladı? Bu süre içinde basın hiç mi duymadı, duyurmadı... "Eğitim" gibi çok yönlü, uzun zamanlı bir konuda alınacak her karar ince elenip sık dokunmalı diye düşünüyorum. Son yıllarda öyle sık karar alınıp değiştirildi ki öğrenciler kendilerini denek gibi hissediyorlar. Sınavlar iptal edildi, tarihleri değişti, okulları değişti. Oysa eğitimde süreklilik ve kalıcılık esas değil midir?
Bir okuldan birincilikle mezun öğrenciler neden üniversite ya da yüksek okulda aynı başarıyı gösteremiyorlar? "Nerede hata yaptık?" diye düşünecek eğitimcilere özlem duyuyoruz.
Her kurumda ama özellikle Milli Eğitimde "denetim" eksikliğimiz varken eğitim müfettişlerinin artık olmayacakları söyleniyor. Her öğretmen vicdani sorumluluğa sahip mi, kendini objektif olarak eleştirebilir mi, eksiklerini kime, kimlere soracak?
Çocukların olduğu her kurumda Milli Eğitim Müfettişlerine ihtiyaç var. Hele yangın merdivenlerinin kilitlendiği, alevlerin göklere yükseldiği ortamlarda eksikleri kim dile getirecek, çocukları kim kurtaracak, seslerini kim duyacak...?