Bu Blogda Ara

30 Kas 2016

YANIYORUM ANNE...



Gece zifiri karanlıktı,
Önce duman kokusu duyuldu,
Ansızın alevler göğe yükseldi...
Kapılar kapalı, gece karanlık.
Çığlıklar, çığlıklar, çığlıklar...
Yanıyorum anne...
Bağırdım, duymadın,
Tutuştu her taraf
Sen yanımda değildin anne,
Ben yurtta, sen evde,
Kilometrelerce uzaktaydın anne.
Bense tek başıma,
Ben yandım ta içimden,
Ben tutuştum anne...
Oysa okumaya gelmiştim;
Doktor, öğretmen ya da hakim olmaya,
Hayallerim, umutlarım da yandı anne,
Ben tutuştum onlar da alev aldı.
Vedalaşamadım kimseyle,
Kavrulmuş elimi uzatamadım.
Ben gidiyorum, elveda anne,
Her şey kül oldu.
Kötü bir rüya gibi, kötü bir masal gibi,
Yandı bitti kül oldu...

Makbule Abalı 2016




27 Kas 2016

YAŞAMIN İÇİNDEN FARKLI GÜNLER...




Çevremizle ilgili gözlemlerimiz bizi belli yargılara götürüyor; Bazı konularda daha kesin düşüncelerimiz oluşuyor. İnanıyor ya da reddediyoruz.  Ben bir kez daha inandım ki ; Belli bir yaştan sonra özellikle birtakım hastalıklar bedeni ve organları yıpratmaya başlamışsa, kişi ne çok kalabalıktan ne de yalnızlıktan hoşlanıyor.

Güler yüz, içten bir tebessüm harika etkiler yaratıyor. Çok iyi duymuyorsa bile sakin, yumuşak bir ses tonuyla konuşmak rahatlatıyor. İnsanoğlu hayatının her döneminde ama özellikle yaşlılıkta hele rahatsızsa "insan sıcağı" arıyor; El ele tutuşma, kol kola girme, omuza-sırta dokunma gibi... 

Yaş ilerlemeden önce yaşlılığa hazır olmak lazım. Mersin Yaşlı Yaşam Merkezi'ndeki "Aktif Yaşam Merkezi" çok yararlı etkinliklerin yapıldığı bir yer. Etkinlikler sürerken kapıdan baktığınızda içerideki enerji kanallarını hissedebiliyorsunuz adeta.
Kamp süresince etkinlikler devam etti. 3 gün hasta yakınlarına, aile hekimlerine ve hastalara yönelik çalışmalar sürdü.

Hastalığa nasıl tanı konulur, nasıl  tedavi edilir, hastalıkta davranış sorunları, hukuksal sorunlar, rahatlama teknikleri, hasta bakım eğitimi, ebru çalışması gibi . Ankara, İzmir ve Denizli'den katılan uzman konuklarımız vardı. Kamp 3 günün sonunda katılım belgelerinin verilmesiyle son buldu.

Yaşlı Yaşam Merkezi'nde farklı yaşanan bir başka gün de 24 Kasım Öğretmenler Günüydü.Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği'nden öğretmenler, Teknik Öğretmenler, Sınıf Öğretmenleri ve diğer Emekli Öğretmenler...

Koronun saz ekibi güne renk ve ses kattı. İçli, duygulu sesleriyle emekli öğretmenlerimizden de anlamlı şarkılar dinledik. "Eski Dostlar, Bekledim de gelmedin..." gibi. Alzheimer meslek, cinsiyet tanımıyor. Bu  zor hastalık öğretmenleri de bulmuş. Aynı sözcükleri tekrar tekrar söylemek, muhakemenin zayıflaması, çabuk sıkılmak,
unutkanlıklar...


Yaşlı Yaşam Merkezinde, yaşamın içinde geçirilen farklı günler farklı duygulanımlar ve farkındalıklar yarattı.
Hayat boyu öğreneceğimiz ne çok şey var; Hepimiz bazen hem öğrenci, hem öğretmeniz. Öğrendiğimiz pek çok bilgiyi zamanla unutsak da sevgi dolu, özverili, insan iyisi öğretmenlerimizi herhalde kolay kolay unutmayacağız...  


24 Kas 2016

BENİ DUY ÖĞRETMENİM...




Okullu olduğumda
Nasıl da sevinmiştim öğretmenim
Boyum kısacıktı, tahta kocaman...
El yazısıyla yazacağız demiştiniz
Anlattınız, gösterdiniz, yazdınız
Ama ben yapamadım öğretmenim
Oysa elimle yazmıştım el yazısını
Olmadı, beğenmediniz,
Bir sayfa da evde yazdım, yoruldum.
Olmadı, gene beğenmediniz,
Yüzünüz asıldı...
Yazılıda 1 aldım, ağladım.
Sınıf başkanı 5 aldı sevindi, güldü.
Ben sizin gülümsemenize hasrettim...
İtmeyin öğretmenim, elim titriyor,
Ben de okumak-yazmak istiyorum. 
Vurmayın öğretmenim,
Gül bitmiyor vurduğunuz yerde.
Oysa babam öyle demişti,
Gül gibi kızardı sadece...
Beni duy öğretmenim
Ne olur bari bugün beni duy, beni anla öğretmenim...

Makbule Abalı
 24.11.2016


Çocukları incitmeyen, sevginin üstün gücüne inanan, özverili tüm öğretmenlerimizi kutluyor, sevgi ve saygılarımı iletiyorum. 

18 Kas 2016

YALNIZ VE MUTSUZ KADINLAR...




Henüz 17 yaşında; yorgun, çileli, bitkin...
Uzun kumral saçları dağınık, yün hırkası solgun,
Hep düşleriyle yaşadı, bodrum katının küçücük odasında.
Sokak lambasının gölge oyunlarında neler kurdu bilseniz.
Gece yarılarına dek ayak seslerini dinledi,
Kırık camın penceresinden.
Ne niyetler tuttu şarkılardan,
Kırık boy aynasında ne kılıklara büründü.
Fotoroman sayfalarında öyle büyük aşklar yaşadı ki
Şaşardınız...
Gazetelerden az kupon biriktirmedi;
Apartman katının, son model kırmızı arabanın sevdasına. 
Ay başlarında sinemaya gitti ağlamak için,
Türkan Soray'ın dramına.
Bekledi hep bekledi bir masal prensini
Ve bir gün kandırıldı, çok ağladı, çok çırpındı...
Sesini kimseler duymadı, kederini kimse görmedi.
Evlendi tacizci patronuyla...
Taşındı; bodrum katının titrek ışığından
Bir apartmanın avizeli salonuna...
Bodrum katının küçük odasında umutlar, tutkular, hayaller,
Üst katta çıplak gerçekle yüz yüze mutsuz, yalnız bir kadın kaldı...

Makbule Abalı




16 Kas 2016

ARSLANKÖY'DE SONBAHAR...






Sonbaharın hüznünü ben en çok insanların terk ettiği yerlerde hissederim. Yaylalar, sayfiyeler, yazın özenle bakılan, keyfi çıkarılan bahçeler... Yaz sonunda birden terk edilmiş, bakımsız, tarumar, ıssız kalmıştır. İnsan olmayınca mekanlar da ıssızlaşıyor. 
Terk edilmiş yerlerde sonbahar daha belirgin. Ahmet Özhan'ın sesinden "Bir sonbahar vurgunu" ne güzel bir şarkıdır. Bana hep sonbaharı düşündürür.

Geçen hafta yaylaya bir ziyaret yaptık. Bir sonbahar vurgunu yemiş gibiydi her yer. Dökülen yapraklar renk değiştirerek farklı bir zemin oluşturmuşlar.  Sarı ile kahverenginin uyumlu beraberliği kızıla dönüşerek yeni bir renk yaratıyor, soluk renkler hayat buluyor. Yazın canlılığı sonbaharın hüznüyle noktalanmış adeta.


Yazın gölgesinde oturulan görkemli ceviz ağaçları şık elbiselerini çıkarıp eski püskü giysilerini giyinen insanlar gibi. Sarmaşıklar artık talvarın altında güneşi kesmiyor. "Benim görevim buraya kadardı" der gibi. Sabah akşam bir koro halinde ötüşen kuşlar yuvalarını terk edip gitmişler. Gelecek yaza kadar kim bilir hangi sıcak diyarlarda olacaklar? Kuş seslerine alışan kulaklar gene onları arıyor. Sulama havuzunun kenarından nasıl dikkatle su içerlerdi.


Kaynaklardan akan sular da azalmış. Kış-yaz burada yaşayanlar "Bu yıl kuraklık olur" diyorlar. Uzun zamandır yağmur yağmamış. Ağaçlar susuz. Oysa yazın toprak suya doymuştu. Her yer semizotu tarlası gibiydi. Bu yaz sebze-meyve bolluğu vardı. Yaz sonuna doğru yağan dolu elmalarda, ayvalarda, cevizde hep yaralar bırakmış. Kiraz, dolu zamanından önce olgunlaşınca yara almaktan kurtuldu. 

Çınaraltı Kahvesindeki asırlık çınarlar da yapraklarını dökmüşler. Oysa yazın gölgesinde ne güzel sohbetler, konuşmalar olurdu.  Yazın kurulan pazar artık kurulmuyor. Yeri boş. Okullardan   taşımalı eğitim var. Çocukların sesi de olmasa tam sessizlik hakim olacak beldeye. Onlar her mevsim cıvıl cıvıl.

Yazın kentin boğucu sıcaklarından insanlar yaylaya kaçıyorlardı. Şimdi soğuktan kente gidiyorlar. Geceleri evlerde odun sobası yanıyor. Yakında odun, kömürle buluşacak. Şimdilerde sabah kahvaltısındaki bazlamalar dışarıda sacda değil. içerideki sobanın üzerinde pişecek. Yanında keçi peyniri, saf tereyağı,  bal da güzel bir üçlü oluşturacaklar. Sonbahar hüznü coşkuya dönecek o zaman. 

Beldede dolaşırken uzaklardan sahipsiz köpek sesleri geliyor. Kediden çok köpek var buralarda. Köpeklerin ev bekçiliğine ihtiyaç oluyor sanırım. Aylarca evini, sahibini koruyan köpekler şimdi boş sokaklarda yarı aç, yarı susuz dolaşıyorlar. Görüntüsüyle fark yaratanlar daha şanslı, onu birileri sahipleniyor belki.

Sonbaharın bitimine iki hafta kaldı. Ardından karlı bir kış gelecek belki de. Bazı yörelerimize kar merhaba dedi bile. Bu sonbahar elbet "son bahar" olmayacak. Yaşantımızda kimi bahar, kimi kış farklı mevsimler yaşanacak.
 Ünlü şair Yahya Kemal  Beyatlı bir şiirinde sonbaharı şöyle vurguluyor: 
"Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa..."

İnsanların olmadığı yerlerde mevsimler de kılık değiştiriyor.
Sonbahar bir süre daha kendini kanıtlayacak...

Makbule ABALI








9 Kas 2016

ÇOCUK GÖZÜYLE ATATÜRK



O küçücüktü, Ata çok büyük
O büyüdü, Ata da giderek büyüdü gözünde...

Bir masal gibi dinlemişti önce;
Sonra anaokulunda tanıttı öğretmenleri
Resimlerini gördü, sevdi, benimsedi
Sarı saçlı mavi gözlü bir güzel adamdı o.

İlkokulda büyük adam olduğunu öğrendi

Ezberledi pek çok şeyi;
Annesi Zübeyde Hanım, Babası Ali Rıza Bey
Doğum yeri Selanik.
Yıllar önce öldüğünü öğrenince nasıl da ağlamıştı.

Önce sadece resimler vardı bakılan
Sonra şiirler okudu, tam anlamadan
Hayatını ezberledi, çok da bilmeden
Asıl sonra algıladı her şeyi;

Okudu, anladı, hayran oldu,
Öğrendi... öğrendikçe daha çok sevdi.
Okudukça, dinledikçe, izledikçe inandı, güvendi.
Eşsiz bir insan, bir kahraman, unutulmaz bir liderdi.

Anladı, öğrendi, unutamadı...

Makbule Abalı-Eğitimci
2016

Güncelleme-10 Kasım 2024






ATAMIZ'I  ölümünün 78. yılında saygıyla, sevgiyle anıyoruz.

1 Kas 2016

YAŞAMIN İÇİNDEN...YAŞLI YAŞAM MERKEZİ



Çocukluk ve yaşlılık; hayatın birbirinden uzak iki durak yeri. Duraklarda yaşam aralıksız devam ediyor ama birinde hızlı çekimde, diğerinde ağır çekimde. Bu iki farklı yaşam noktası gün gelip bir araya geldiğinde ortaya seyrine doyum olmayan tablolar çıkıyor adeta. Sevgi, şefkat, vefa, merak, deneyim; hepsi renk ve şekil vermiş, anlam kazandırmış bu ölümsüz tablolara...

Çocuklar ve yaşlılar hayatın iki farklı yönünde duruyorlar. El ele tutuştukları zaman nasıl da güçlüler. Enerji akışı oluyor adeta. İki farklı kuşaktan neler neler öğreniyoruz. Ak saçlar, kırışmış yüzler, çökük omuzlar yorgun yılları simgelerken; muzip bakışlar, gülen mahcup yüzler, yorulmayan bedenler de enerjiyi, canlılığı, yaşama sevincini vurguluyor. Yaşlı Yaşam Merkezi'nde  bunların hepsini aynı anda görmek, yaşamak mümkün.


Yakın zamanda açılışı yapılan bu güzel bina Türkiye Alzheimer Derneği- Mersin Yaşlı Yaşam Merkezi. Binanın içine girdiğiniz anda yaşlı sözcüğünü unutuyorsunuz, dolu dolu "yaşam" etkinlikleriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Haftanın her günü "Aktif Yaşam" etkinlikleri de sürüyor. Belli bir program dahilinde nefes çalışmaları, boyama, rölyef, ebru çalışmaları, TSM Koro çalışmaları, oryantiring (yön bulma), spor, takı tasarım, hobi bahçeleri, sağlıklı pasta-yemek kursuna katılabiliyorlar.


Hasta yakınları hastalarını 08.00- 1700 arasında Merkeze bırakıyorlar. Günlere göre etkinlikler gündüzleri sürüyor, akşam evlerine dönüyorlar. Merkezde bir Nöroloji uzmanı, Sosyal Hizmet Uzmanı, Psikologlar, Hemşireler bulunuyor. Zaman zaman üniversitelerden, Sivil Toplum Kuruluşlarından gönüllü gençler katılıyor. 

Genellikle 60 yaş üstü "Gönlü genç" insanlar burada adeta. Etraflarındaki sevgi çemberi onları öylesine sarmış ki yapabildikleri ölçüde etkinliklere katılmaya çalışıyorlar. Yaşlı insanlar Yaşlı Yaşam Merkezi'nde yaşama anlam katma çabasındalar.

Yaşlı Yaşam Merkezinde yaşama bir tül perdenin ardından bakıyor, hayata dair kıyaslamalar yapıyorum. "İnadına yaşamak" sözcüğü şimdi daha bir anlam kazanıyor...



Yıllar öncesinden Montaigne sesleniyor: 
"İnsan durmadan bir şeyler yapmalı, yaşama çabalarını elinden geldiği kadar sürdürmeli.
Dilerim ki ölüm , beni lahanalarımı dikerken bulsun;
Ama ne ölüm umurumda olsun, 
ne de yarım kalmış bahçem."