Bu Blogda Ara

26 Şubat 2025

TAKVİMDEN YAPRAKLAR- Günlerin Getirdiği...

 


Hayatın akışı içinde zaman göstergeleri hepimiz için ne kadar önemli. Zamanın değerini bilmediğimizde çok şey kaybediyoruz. Kişisel durumumuza, özelliklerimize göre  zaman ve mekân farklı algılanıp değerlendirilebiliyor. Gün doğumu-gün batımı, günlerin uzaması-kısalması, doğadaki değişimler, gökyüzü hareketleri, yıldızlar; Her biri ayrı bir inceleme konusu. 

Yüzyıllardır farklı yıllar ve dönemler içinde,  her yaştan insan  bazen toplumsal bazen bireysel olarak hayat ve zaman kavramını değerlendirmeye çalışmışlar. Bu konuda üniversitelerde araştırmalar yapılmış, bilimsel tezler hazırlanmış, seminerler düzenlenmiş. Sosyoloji,  felsefe mantık, psikoloji,  matematik, geometri, astronomi, fantastik öyküler ve gelecek tahminleri sürdürülmektedir. 

İnsana özgü her konu merak uyandırıyor, Neden, nasıl, ne zaman, nerede sorularına yanıtlar aranıyor. Yapay zekâ, duygusal zekâ işleyişleri, devletlerin güçlerini kanıtlama yarışı, kuşaktan kuşağa süren çalışmalar... Yaşayarak-araştırarak-kanıtlanarak-belgelenerek; Belki yıllar sonra nedenlerle sonuçlara ulaşılacak...

2000'li yılların  henüz ilk çeyreğindeyiz.. 2025 Yılı ikinci ayının bitimine çok kısa bir zaman dilimi kaldı İki gün sonra bu yılın kış mevsimi bitip yeni bir bahar başlayacak. Evimizdeki takvimde yılın en kısa ayı Şubat'ın son 10 gününe serpiştirilmiş özdeyişler-fikirler ve şiirlerden bir seçme yaptım. 

Düşüncelerin sahipleri;  dünyamızın çeşitli ülkelerinden sevilen, saygı gören bilim insanları, devlet adamları, filozoflar, şair-yazar ve sanatçıları. Yıllar-yüzyıllar öncesinden o değerli insanlarının söylediklerini okumak ve düşünmek, bana iyi geldi. Paylaşmak istedim:

* "Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin işbirliği yapmaları lâzım ve mümkünse de, işbirliği  ancak bir tek gayeye, yani barışa yönelikse mümkün ve yararlı olur." Atatürk 

* "İnsanlar birbirlerine yardımdan el çektikleri gün, insanlık yok olur. Karşılıklı  dayanışma olmazsa toplumlar yaşayamaz." Walter Scot 

*"Yanlış yoldan gitmenin birden çok yolu vardır. Ama doğruyu yapmanın tek bir yolu bulunur. Yanlış yapmak bu yüzden kolay, doğruyu bulmak ise bu yüzden zordur." Aristo 

* "Şeref ve erdem ruhun süsüdür; bunlar olmasa, beden asla güzel gözükmez." Cervantes

* "Hukukun etkisinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar." M.Dueverger 

* "Siz birbirinizden ayrılırsanız, hepinizi ok gibi birer birer  kırıp parçalarlar. Oysa birlik olursanız hiç bir kuvvet sizi kıramaz." Oğuz Kaan 

* "Savaş bir para israfıdır... Hayatın kazançlarını silip süpürür." Eugene O'Neill 

* "Vefadan daha fazla saygıdeğer hiçbir şey yoktur. Sadakat ve gerçek, insan zihninin en kutsal mükemmellikleri ve bağışlarıdır." Cicero 

* "Büyük başarıların sahipleri küçük işleri yapabilme sabrını gösteren kişilerdir." Schiller 

* "Akıllı insan, ne sırrını ifşa eder, ne de başkasının sırrını kurcalar." Hz. Ali

* "İnsanların aynası kitaplarıdır." Aldoux Huxley."

* "Yürü bire yiğit yolundan kalma/ Her güleni dost olur sanma/ Ecelden korkup da sen geri durma/ Yiğidin alnına yazılan gelir." Karacaoğlan

* "Dostum dostum güzel dostum/ Bu ne beter çizgidir bu/ Bu ne çıldırtan denge/ Yaprak döker bir yanımız/ Bir yanımız bahar bahçe." Hasan Hüseyin Korkmazgil

* " Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan. Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm." Nazım Hikmet 

Derleyen. Makbule Abalı-Eğitimci

26.02.2025 İzmir-Urla 










23 Şubat 2025

BAHARI BEKLERKEN...

 


Şubat Ayının bitimine bir hafta kaldı. 28 gün çeken bu yılın Şubat'ı içimizde soğuk rüzgârlar estirdi. Bazı yörelerimizde rüzgârla,  fırtınayla,  doluyla, sağanak yağmurla birlikte  geldi. Hatta  son  zamanlarda  yoğun kar yağışıyla kendini gösterdi. "Kış Ayı" olarak gücünü kanıtladı. 

Ağaçlar çiçek açmaya girişmişken, göçmen kuşlar göçü düşlerken, koyunlar kuzulamaya, insanlar baharı karşılamaya hazırlanırken; 2025 Şubat'ı ansızın şaşırttı hepimizi. İçimizi dondurdu, sağlık sorunları yeniden önem kazandı. Her yuvada başka sorunlarla mücadele edilirken sağlık sorunlarının da ne kadar önemli olduğunu hepimize hatta tüm dünyaya kanıtladı. 

Neyse müjdeler olsun, Şubat'ın bitimine yalnızca  7 gün kalmışken günler-saatler de inanılmaz bir hızla akıp geçiyor. Her evde bir takvim bulunması; mekân- zaman ve durum  algılaması açısından ne büyük bir ihtiyaç. Bir zamanlar okullarımızda Resim ve Elişleri derslerimizde basit ama çok işe yarar takvimler hazırlardık. "Yaratıcı Beyinler İş Başına" dense ne harika eserler çıkar ortaya.

Güne erken başlıyoruz Sabahları önce kuşları, sonra diğer canlıları doyuruyorum. Sonra sıra bize geliyor. Günün en güzel en kolay hazırlanan öğünü. Takvim yaprakları, ömrünü tamamlamış güz yaprakları gibi birer birer düşerken, eşimle kendimize bir test uyguluyoruz. Ben soruyorum: kış mevsiminin soğuk aylarından birindeyiz. Hangisiydi acaba? Dün Cumartesiydi, ya bugün...? "Şubatın kaçıncı günüydü? "diye sorarken takvime bakıyor ve sorularımı her zaman  doğru yanıtlıyor. Kahvaltıya umut ve mutluluk tazeleyerek başlıyoruz.

Zaman zaman nerede olduğumuz, akşam ne yediğimiz, çocukların-torunların adları, geri saymalar, çarpımlar, bulmacalar, fıkralar, gelen mesajlar kahvaltımıza eşlik ediyor.  Güne biraz yorgun ama enerjik başlıyoruz. Bu hafta sağlık sorunlarımızla yorgun ve yorucu geçti. Ama atlatacağız.

Şubat Ayına yenik düşersek, dirençle yaşama sarılmazsak, diğer ayları nasıl  karşılayabiliriz? Her yerde soğuk ve kar var. Bedenler ve ruhsal  yapılar, hastalıklarla mücadelede. Değişen mevsim ve iklim koşullarında içimize de kar yağdırmayalım lütfen. Çocuklar ve gençler; Sağlıklı, mutlu, umutlu yarınlar için merakla, heyecanla, umutla bizleri gözlüyorlar. 

Makbule ABALI- Eğitimci

23 Şubat 2025 





17 Şubat 2025

AHMET TELLİ ŞİİRLERİYLE BİR DOĞUM GÜNÜNÜ ANMAK

 


17 Şubat, kardeşten öte, çok çok sevdiğim bir yakınımın doğduğu gün. Yakınlarımızı sevdiği şeylerle, anılarıyla anmak, yaşamın güzel ve anlamlı bir şekilde devamını da sağlıyor. Ona Ahmet Telli Şiirlerinden küçük bir  demet sunmak istedim. 

Has insanlığı, kendine özgü kişiliği, içtenliği, duyarlılığı, vefası ve herkesle paylaştığı dostluğuyla  her zaman sevgiyle-özlemle andığımı (Uzaklarda bile olsa) iletmeyi düşündüm.



 Ünlü Şair-Yazar AHMET TELLİ, 2 Aralık 1946 - Çankırı Eskipazar doğumlu. Hasanoğlan ve Kayseri Pınarbaşı Öğretmen Okullarında eğitim gördü. 4 yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe-Edebiyat Bölümünü bitirdi. 1981 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde öğretmen olarak çalıştı. 

13 şiir kitabı, kişisel yazıları, öyküleri var. Ödülleri: 1960-Ömer Faruk Topak -Şiir Ödülü, 1982-Şiir Özendirme Ödülü,  2018-Altın Portakal Şiir Ödülü, 2020-Pen Türkiye Şiir Ödülü. 

ŞİİRLERİ:

AYRILIK AYRACI 

Bütün ayraçları  kaldırdın ama  unuttuğun 

Bir şey vardı yine de çiçekleri sulamadın 

Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi

Ve ne kadar az konuşur olduk

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor 

Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada 

Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık 

Ahmet TELLİ 


ÇOCUKSUN SEN 

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen 

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu 

Şu samanyolu hani avuçlarından  dökülen 

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim 


Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte 

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Ahmet TELLİ 


GECELEYİN KIRDA 

Kuytu bir köşesindeyim 

ve  yorgun bedenimin altında

Çıtırdıyor kuru yapraklar 


Üstte kristal bir gök 

ve yıldızlar

ozancasına 


Yalnızım

sıkıntının yalnızlığı değil b

Düşlerle el ele 

yaşamayı dillendiren...

Ahmet TELLİ 


GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME 

Gün biter gülüşün kalır bende 

anılar gibi sürüklenir bulutlar 

Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır

güz bitip sular köpürür de

kapanmaz gülüşünün açtığı yara 

uçurum olur zaman her gece...

Ahmet TELLİ 


Derleyen: Makbule ABALI- Eğitimci 

17 Şubat 2025 İzmir-Urla (78 Yılın Anısına)

Kaynaklar: Ahmet Telli şiirleri, Vikipedi, İnternet Edebiyat sayfaları









 

14 Şubat 2025

GERÇEK ÖYKÜLER...




14 Şubat dünyanın pek çok yerinde aynı zamanda "Dünya Öykü Günü" olarak kutlanıyor. Tanınmış-tanınmamış nice yazarın dile getirdiği duygular, düşünceler, anlar. anılar... Yaşanmış ya da kurgulanmış, gerçek veya düşsel anlatımlar... 

Okuyucu için öykü, romandan daha kolay diye düşünmüşümdür hep. Yıllar önce de Varlık Yayınları'nın küçük kitaplarıyla öyküler okumak nasıl da iyi gelirdi insana. Sait Faik, Oktay Akbal, Sabahattin Ali ve Çehov'un insanın içini ısıtan öyküleri...  Füruzan, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, İnci Aral, Osman Şahin'den insan öyküleri... 

Özellikle gençlik yıllarında hayatı anlamlandırmak, insanı tanımak adına keşke gençler daha çok öykü kitapları okuyabilse, hatta öykü yazma denemelerine girişebilse. Öykü kahramanları, insanı hayatı sorgulamaya, ilişkileri yeniden düşünmeye, değerlendirmelere yönlendiriyor. Dünyanın her yerinde öyküler, hayatın içinden dramları, sevdaları, yöresel acıları, mutluluk ya da mutsuzlukları dile getiriyor...

İnsan yaşamından kesitler yıllardır öykü yazarlarına ilham veriyor. Ancak 21. yüzyılda dünyanın her yerinde gerçek şiddet ve düşmanlık öyküleri de halen sürüyor, insanın insana eziyeti hiç bitmiyor.
Her öykü elbet mutlu sonla bitmez, ama öylesine acılar ve utançlar yaşanıyor ki, insan adına, insanlık adına içiniz burkuluyor, tüyleriniz diken diken oluyor. 

Özellikle kadınlar ve çocuklar daha çok acı çekiyorlar, haksızlığa uğruyorlar. Sevgi öykülerinin de dramların da ana kahramanları onlar. Çok sevildikleri için, kıskanıldıkları için, utanıldıkları için, ya da çeşitli  kişisel nedenlerle beklenmedik zamanda, beklenmedik biçimde öyküleri yazılıyor yakınlarınca...

Öykülerin başlangıcını hiç bilmeden sonuçlarla ilgileniyoruz hep. İnsan yaşamında parantezler açıp, sorular oluşturmak zor geliyor belki de. Virgül, noktalı virgül bile koymuyoruz, nokta ile ilgileniyoruz hep. "Yaşadı... öldü..." diyoruz sadece. Noktalar uzayıp gidiyor hayatın içinde... 

Düşünmüyoruz çoğu kez. Sorgulamıyoruz kendimizi, çevremizi kötülükleri, eziyeti, şiddeti. O yüzden yeniden-yeniden yaşanıyor dünyamızda  acı öyküler. Kırsal kesimde belki hiç tanımadığımız, bilemeyeceğimiz öykü kahramanı ne çok kadın... Sığınma evine ne kadar uzak, ne kadar yakın. hiç bilmiyor...

Yöremizde, kentimizde, ülkemizde, sokakta, caddede, toplu taşıma araçlarında, vapurda, otobüste, dolmuşta kim bilir ne çok öykü kahramanı dolaşıyor aramızda. Konuşmasak, tanımasak da her yüze yansıyan ne çok şey var; acı, hüzün, kaygı, mutluluk, mutsuzluk, iyimserlik, güvensizlik, aldırmazlık... 

Onca farklı insan, onca farklı duygu... Belki bazılarını zamanında gördük, farkında bile olmadık, bazılarını sonradan tanıdık, gazete haberleriyle. Çoğu kez hüzünlü, acıklı, yürek burkucu öykülerle...

Belki şu anda bile dünyanın herhangi bir yerinde  pek çok insan, hiç tanımadığı insanlarla aynı kaderi paylaşıyordur. Ve öyküler yazılmaya devam edecektir yüzyıllar boyu. Dileriz, mutlu sonla bitenler çoğalsın.

Makbule ABALI-Eğitimci
Şubat 2011. Mersin


SEVGİ, UMUT, HUZUR, GÜVEN, DOSTLUK, BARIŞ; 
YUVAMIZDAN, YÖREMİZDEN, YURDUMUZDAN, DÜNYAMIZDAN HİÇ EKSİLMESİN...

Şubat 2025 Urla





08 Şubat 2025

DUYARLILIKLARIMIZ-Yaşama Tat katan Güzellikler...

 


Kış mevsiminin son ayı Şubat'ın da ilk haftasının 8. günündeyiz. Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde mevsim normallerinin üstünde soğuk hava dalgası yaşanıyor.  Doğa adeta mevsimsel geçişlerde alışılmışın dışında sürprizler yapmaya hazırlanıyor. Her yıl bu ayda kar beklenen yerlerde bile  bu yıl kar yok. Ya da çok farklı değişimlere tanık oluyoruz. Bilim insanları deprem ve yanardağ patlamaları olabileceği konusunda uyarıyorlar. Bu yılın Şubat Ayında her günden dörder tane olması farklılık olarak nitelendiriliyor. 

Hayatın koşturmacası- telâşı içinde bazı güzellikleri, özellikleri, başarı ve incelikleri fark edemiyoruz. Ya da çok geç farkına vardığımız öyle çok şey var ki; Yaşama anlam katan, farkına varılabilseydi tecrübeler sandığında zamanı gelince bizi uyarabilecek, daha sağlıklı düşünmemizi sağlayabilecek bir dolu şey... 

"Şey" sözcüğü yaşamdan ne çok  birikimi, yaşanmışlığı, parçaları ya da bütünü kapsıyor. Sevinci, mutluluğu, coşkuyu, güzellik ve iyilikleri, inançlarımızı, değerlerimizi... Ama aynı zamanda yaşadığımız olumsuzlukları, acıyı, hüznü, kırgınlıklarımızı, utancımızı, duygularımızı, gerçekleşmeyen beklentileri anlatmak istediğimizde; "şey, şeyler" ne çok anlam yükleniyorlar. Cankurtaran simidi gibi.

Duyarlılık da farkındalık gibi gönül verdiğim sözcüklerden. Keşke uygulamada da sık kullanılsa, benimsense, sadece sözcüklerde-sözlüklerde kalmasa. Özellikle soğuk günlerde sıcacık sözcükler, iyi insanlar, güzel davranışlar içinizi ısıtıyor. Tıpkı 5 Şubat Çarşamba Günü-UTK- Urla Kitap Kulübü'nün toplantısında çok değerli Eser Köker Hocamızı  dinlerken olduğu gibi. 

Üç yıldır bulunduğumuz İzmir-Urla'da  yaşadığımız en soğuk gündü sanırım.
Soğuk hava ve fırtına, insanlara dayanıklılık testi uygular gibiydi adeta. Deniz bile kabarmış, coşmuş, her zamanki mavisinden uzak, ürkütücü bir görüntüye bürünmüştü. Toplantılar; deniz kenarında, iki katlı, zevkle dekore edilmiş bir mekânın üst katında oluyordu. "Çok az kişi gelmiştir herhalde" diye düşündüğüm salon neredeyse dolmuştu bile. Soğuktan korunmak amacıyla bedenler tam korumaya alınmıştı. Ülkemizde ve dünyanın birçok yöresinde-her türlü iklim koşullarında- kadınlar; savunma, koruma ve paylaşma konularında çok hassas ve duyarlılar.



Marilynne Robinson'un "Evlerden Uzak " adlı eserini pür dikkat dinlemeye hazırlansak da, Eser Hocamız kitaba adeta can kazandırırcasına anlatıma başlasa da, üst tavandan yansıyan, kulakları sağır edercesine, duymayı engelleyen fırtına yüzünden alt kata indik. O an küçücük bir mikrofon nasıl da işe yarardı. Her şeye rağmen; "Evlerden uzak" o korkunç gürültüde bile,  hocamızın olağanüstü çabası ile mükemmel işlendi. Çok duyarlı-paylaşımcı  kadınlardan oluşan bu kulüpte olmaktan çok mutluyum. Oradaki izlenimlerimi bir başka zamanda paylaşacağım. Katıldığım her toplantıda, küçük defterimle de çok şey paylaşıyorum.  Başta Eser Hocamız, tüm kitap dostlarına yürekten teşekkürler. 



Bazen çok yakınımızdaki güzellikleri, doğadaki çok yararlı bitkileri, çiçekleri, ağaçları yeterince tanımıyoruz. Değerini bilmeden tükettiğimiz, yeterince koruyamadığımız, sahiplenemediğimiz öyle çok şey var ki.  Tıpkı insanlar gibi. Tanıdıkça değer kazanan veya tanıdıkça değer kaybeden kişiler. Sadece duygularımızla değil, akıl ve mantığımız eşliğinde düşündüğümüzde ya yaklaşıyoruz ya uzaklaşıyoruz o kişilerden. Hatalarımız-yanılgılarımız, pişmanlıklarımız  olmasaydı; egolarımız bugüne nasıl uyum sağlardı? Kırılsak da, üzülsek de "paramparça" olmadan toparlanıyoruz. O yüzden soranlara "İyiyim., iyiyiz.." diyoruz.  "İyilik" sözcüğünün kapsama alanı öylesine geniş ki. Hep  birlikte iyi olabilmek, büyük mutluluk olur elbette.

Kötülükleri görmemek için gözlerimizi sımsıkı kapasak da; çevremizde "Gör beni-Duy beni, fark et beni" diyen çok iyi şeyler de var. "Şey" deyip geçmemek lâzım. Bir hastane ortamında-kısa bir konuşma anında tanıştığınız bir insan, yıllar öncesinden tanıdığınız bir dost gibi olabiliyor. Omurilikle ilgili çok özel bir hastalığı var. Dünyayı algılama tarzına hayran olmamak mümkün değil. Gerçekçi, sorgulayıcı, eleştirici ama yeri geldiğinde bağışlayıcı da. Dünyanın karmaşası  içinde kendi kendine sağlıklı bir denge kurabilmiş Sıdıka Hanım. Saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum yürekten. 

Hastaneler; toplu taşıma araçları veya çarşı-pazar gibi insan gözlemleri için çok uygun yerler. Duruştan, bakışlardan, yüz ifadelerinden esinlenerek onlarca hikâye oluşuyor zihnimde. Ama en güzeli "Gerçek insan öyküleri." Hikayeyi  bizzat yaşayandan öğrenmek. En inanılır ve doğru öyküler onlarınki. Çok temiz yüzlü, adeta gözlerinin içi gülen, herkese aynı nezaket ve sabırla yetişmeye çalışan bir danışma görevlisiydi.  (iznini almadığım için adını yazmıyorum.) Öğretmen olma hayaliyle 4 yıllık bir fakülteden mezun. Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) puanı yeterli olmamış. Ama hayata küskün değil, görevini sorumluluk bilinci içinde yapıyor. O'nu bir sınıfta öğrenciler arasında hayal etmek; beni mutlu ettiği kadar karmakarışık duygular da yaşattı. Anlık mutluluklar da yaşıyoruz bazen. 

Artık çok güvenerek, cesaretle gidebildiğim, soru sormaya bile gerek kalmadan gerekli açıklamaları yapan bir diş hekimim var. Başlangıçta; "Ben bu konuda zor bir hasta sayılırım." desem de, Naci Bey rahatlatıcı bir yüz ifadesiyle gülümsüyor. Genç yardımcısından geliyor yanıt:" Biz öyle hastalar gördük ki..." Normaller grubunda olduğuma sevindim sevgili İlknur. Ekip çalışmasına uyumunla, nazik davranışlarınla eski bir öğretmenden tam puan aldın.

Beni çok  mutlu eden bir başka şey; Orada bekleme salonunda gördüğüm, evde okumak için izin isteyerek aldığım bir dergide, eski bilgilerimi tazelemem oldu. Hayatta umutların hepten yitirilmeyip yeni ufuklar açılması; muhteşem bir mutluluk kaynağı değil midir? İlkokul 4. sınıf öğretmen ve öğrencileri için ne güzel bir haber. 



Darüşşafaka nice öğrenciyi çağdaş-bilimsel yöntemlerle hayata hazırlayan köklü bir Eğitim Kurumu. Bu yıl ; 25 Mayıs'ta 42 ilimizde yapılacak sınavla 50 kız, 50 erkek öğrenci yatılı olarak okula yerleştirilecek. 6 Ocak-20 Mayıs  arası, 2025 yılı için  son başvuru tarihi. Darüşşafaka bağışlarla yaşayan bir kurum. Başvuru koşulları, İnternetten öğrenilebilir. Her yıl haberi okuduğumda içim aydınlanır. Maddi durumu uygun olmayan, anne veya babasını ya da her ikisini kaybetmiş öğrenciler için; umudun her zaman var olduğunu kanıtlayan örnek bir Eğitim Yuvası. 


Çocukların çeşitli konum ve durumdaki hallerini gözlemek, izlemek; yetişkinler için  bitmez tükenmez bir kaynak adeta. Hiç bilgiçlik taslamadan bize hayat dersi veriyorlar adeta. Duyarlı olduğumuz sürece çocukların kabullendikleri veya reddettikleri pek çok şeyle de tanışıyoruz. Oynadıkları oyunlar, anlattıkları masallar, çizdikleri resimler, anlatımları, gelecekte ne olmak istediği, nelere öfkelenip-kızdığı, rüyaları, korkuları, hayal kırıklıkları... Onların zihinsel-ruhsal- sosyal durumlarının büyük bir boy aynasına yansıması gibi. 



Çocukların her biri ayrı bir dünya. O dünyaların kapısını aralamak, her zaman çok da kolay olmuyor. Çok benzer ortamlarda benzer etkilerle büyüyen çocuklarda hatta kardeşlerde  büyük farklılıklar gözlenebiliyor. "Sevgi, ilgi, anlayış" bereketli tohumlar gibi.  Ama korku, nefret, kin gibi duygularla beslenen çocukların, sadece kendilerine değil- tüm çevrelerine zararları dokunabiliyor.



"Ben" değil, "Biz" kavramıyla yetiştirilen, yetenekleri doğrultusunda iyi bir eğitim-öğretimle birlikte güzel sanatların, sporun, edebiyatın çeşitli  dallarına yönlendirilen çocukların ruhsal dünyaları, sosyal ilişkileri  çok farklı olduğu gibi özgüvenleri de yüksek oluyor. Duyarsızlık; boş vermişlikten umursamazlığa, aldırmamaya, unutmaya itiyor kişileri. Öylesi davranışların kabul gördüğü bir dünya kötülerin, kötülüklerin çoğaldığı "mutsuz insanlar dünyası" haline dönüşüyor.

Duyu organlarımızı işler kılabiliyorsak; Duyarlılığımızı koruduğumuz sürece çevremizde fark edilebilecek, yaşama tat katan öyle güzellikler var ki... Ceviz onlardan biri. İnanın, köpek demeye dilim varmıyor. Aramızda öyle bir dostluk oluştu ki, paha biçilmez. Adeta gözünüzün içine bakan, sanki mimikleriyle iletişim kurmaya çalışan, kulakları ve kuyruğuyla meramını anlatmaya çalışan içten bir dost. Bahçe kapısı açık olsa bile içeriye adım atmayacak kadar saygılı. Yeri geldiğinde yiyeceğini komşu kedilerle, kuşlarla  paylaşacak kadar anlayışlı. Bazen hastalık  veya yorgunluğumuzu hissedecek kadar duyarlı.  Kapımızın önünde nöbet tutuyor adeta. Göremediğimiz gün biz de kaygılanıyoruz.



Sabahları genellikle güne erken başlıyoruz. Her sabah kuşlar korosu başladığında Ceviz de bahçe kapısında oluyor. Günaydın diyorum, konuşuyoruz. Ekmek doğranmış çorbayı seviyor, hiçbir yemeğe hayır demiyor. Biz de ona gereken özeni gösteriyoruz tabii. İnce kemik olursa tek tek ayıklıyorum. Dikkatimi çekiyor, çok sevdiği bir şey olursa onu evine-yuvasına taşıyor.  Doğa'dan duydum, toprağa gömüyor, zamanı gelince yiyormuş. Tüketmek kadar saklamayı, üretmeyi de biliyor, kendini güvenceye alıyor.




Çok soğuk havalarda tüm canlıları; insanları, çiçekleri, ağaçları, kuşları düşünürken içiniz titriyor mu? Haksızlıklara karşı duyarlı mısınız? Yaşamınızda sadece evet ya da hayır mı geçerli ? "Belki, bazen, kim bilir, yüzde yüz doğru, yüzde yüz yanlış" mı her şey? Yaşama tat katan güzellikleri, insanları, olayları durumları hiç fark etmiyorsak, fark yaratmaya çalışmıyorsak kendimizi "Dünyalı" sayabilir miyiz? Daha güzel bir dünya özlemiyle... 

Makbule ABALI- Eğitimci

8 Şubat 2025 



 







02 Şubat 2025

FARKINDALIKLARIMIZ- Hayatta Güzellikler De Var...

 


Yeni bir yılın birinci ayı da bitti. Nasıl geçti habersiz demesek de; takvim yapraklarında 1 Şubat "Artık ben varım." dedi bile. Eşimin rahmetli annesi, Şubat Ayına "Güdük Ay" derdi. Ancak 4 yılda bir 29 çeken Şubat, bu yıl da 28 gün. Başlangıçlar hep güzel gelir insana. Umut vardır içinde,  nasıl geçeceğini bilmeseniz de beklentileriniz vardır.  Hayat sürprizlerle doludur diyerek, gökyüzünde kayan yıldızlara bakarak dilek dilersiniz çocuklar gibi... 

Sabahın ilk saatlerinde kuşlar korosu başlayınca; "Şubat'ın ilk günü bugün, yeni bir yazı yazmalıyım mutlaka!" dedimse de akşam oluverdi birden. Kendime sözüm vardı. Yazım 2 Şubat Günü yayınlansa bile bugün başlamalıydım, takvim yaprağı belge niteliğindedir. 1 Şubat miadını doldurdu. Bugün 2 Şubat. Günaydın doğa, günaydın insanlar ve tüm canlılar, günaydın dünya. Zaman -mekân nasıl ve nerede olursa olsun; Günaydın, merhaba sayılır aynı zamanda. İyilik, güzellik ve hoşgörü taşır.

Yaşadığımızın, nefes aldığımızın, var olduğumuzun "farkında olmadan", algılamadan, düşünmeden, fikir yürütmeden değerlendirme yapmak bize çok şey kaybettiriyor. Dün sabahın ilk dersini ben, 9-10 yaşlarında iki çocuktan aldım. Kahvaltı sonrası küçük bahçemizdeki bitkilerin-çiçek ve ağaçların halini gözlemek için dışarı çıkmıştık. Pencere camının üzerine yapışmış salyangozu içeriden de görmüş ama önlem alamamıştım. 

Buralarda yağan yağmurlar sonrasında salyangozların çok çoğaldığı ve bahçelere zarar verdiği söyleniyor. Biraz ürkerek, ayaklı süpürge ile faraşa topluyor, bahçe dışına atıyordum. Can almak bana göre değil. Kaktüs köşesinin ve dikenli begonvilin yanından  geçip bu işlemi yapabilirdim ancak. Ama o köşenin bende kötü bir anısı var. Birkaç ay önce boylu boyunca düşüp çok kötü anlar yaşadığım yer.



Sağ olsun komşum Nur, tereddüdümü fark edip, sesleniyor: "Siz girişmeyin, kızlar geliyor." İki tatlı kızdan oluşan yardım ekibi (Doğa ve Nil) yıldırım hızıyla geldi, bir jimnastikçi çevikliğiyle eğilip bükülerek bir anda işlem tamamlandı. Sopaya bile gerek kalmadan, salyangozu eliyle oradan çekip alan Doğa çok sakin bir ses tonuyla bana günün ilk dersini verdi; "Biliyor musunuz, yaralara çok iyi geliyormuş ."Hiç ürkmeden salyangozu elinin üstüne koyuşunu şaşkınlıkla karışık bir hayranlıkla izledim. Biraz zaman aldı ama,  artık ben de bahçeye zarar veren kabuklu salyangozları ellerimle toplayıp  dışarı atabiliyorum. 

Bahçe içinde küçük dekoratif eşyalarla düzenlemeler yapmayı seviyorum. Çiçekler ve farklı bitkiler arasında görüntüleri ile bir başka dünya yaratıyorlar sanki. Çok severek kullandığımız iki obje hasar görmüşler ne yazık. Alçıdan yapılmış, kollarında iki sepet taşıyan bahçıvan kız heykeli çok hoştu. Mersin'den buraya kadar bizimle birlikte yolculuk yaptı. Taşınırken bir bacağını kaybetmiş. yanında duran çok sevimli bir kuşun da gözü zarar görmüştü. Japonların onarım sanatının inceliklerini tam bilmeyince iyileştiremedik de. Sonuçta istemeden veda ettik ikisine de.

Birkaç gün önce beni çok mutlu eden bir şey oldu; Urla-Zeytinalanı Kavşağında hep görüp de uğrayamadığımız bir heykel atölyesi vardı. Alçıdan değil de beton dökülerek can bulmuş yüzlerce küçüklü-büyüklü heykeller, şadırvanlar, Uzakdoğu felsefesini simgeleyen heykeller. Önce köpeğiyle sonra Serdar Usta ile tanışıyoruz. Ön bahçenin merkezinde artık bir çift güvercin heykelim var. (Küçük ama emek ürünü bu eserin gönlümdeki yeri kocaman.)



Çocukluktan itibaren küçük şeylerle mutlu olabiliyorsa  insan, çok büyük beklentileri yoksa, maddeden çok manevi değerlere önem vermişse hayatında; zor günlerde bile mutluluk kaynakları bulabiliyor. Her şeye sahip olmak, giderek artan istekler, doyumsuzluk da yaratabiliyor. "Al-tüket-at" sloganı durmadan değişen teknolojiye bile zor ulaşabiliyor. Moda ikonları gibi giyinmek, en sağlamı değil de en revaçta olanı alma isteği en'ler sıralamasını da altüst ediyor, hatta bazen ulaşılmaz kılıyor. 

En büyük, en lüks, en çok rağbet gören, en donanımlı değil de; en güvenilir, en sağlam, en doğal, en taze, en sağlıklı ürünler ya da mallar arıyoruz. Gerçi onların da orijinalini, hasını bulmak zaman alıyor. Bulunca da vaz geçemiyorsunuz. Gerçek el emeği- göz nuru ürünler, ve eşyaların değerbilir alıcısı her zaman var galiba.


 

Urla'da Malgaca Çarşısını o yüzden çok seviyorum. Dededen toruna, babadan oğula geçen, çok eskilerden kalan bir düzenin hüküm sürdüğü bir toplu çarşı. AVM'lerle yarışır mı, sanmıyorum. Ama belki fiyatlarda yarışan birkaç dükkân var. Mağaza değil-dükkân.  "Malgaca adı nereden geliyor?" diye sorduğunuzda: "Mal kaça?" sorusu halk dilinde Malgaca olmuş" diyenler var.  Bahçemizdeki kuşlu rüzgâr çanını da burada satış yapan tatlı dilli, orta yaşlı (belki de ben öyle sandım.)  bir  kadın, kuşları sevdiğimi anlayınca, yok fiyatına vermişti. Benim için çok değerli. Bambuların çıkardığı ses öyle rahatlatıcı ki.


Malgaca Pazarı'nda minicik bir dükkânda unutamadığımız iki insan, iki çok değerli usta tanıdık. Hakan Bey ve Mehmet Bey. İnsanlar yaş alırken: zamanın akışına uyarak piller de eskisi kadar dayanıklı çıkmıyor. Ancak Hakan Ustanın elinin değdiği saatlerimiz tıkır tıkır işliyor. Bizim için en büyük jest; eşimin göz rahatsızlığı nedeniyle görüşü azaldığında aradığımız rahat okunabilir saati de orada bulmamız oldu. Çok uygun fiyata aldığımız saat her zaman eşimin kolunda. Ustalarla birlikte  kalfalar, çıraklar da yetişiyor mu acaba...? 






Eskiden sadece tek kanal varken; Programlarda seçme özgürlüğümüz yoktu. Ancak unutamadığımız ne güzel program,  sunucu, sanatçı, yorumcu adı kalmış hafızamızda. Gece saat 21.30'dan sonra "Haydi Çocuklar Uykuya" diyerek uyaran bir ses yoktu ama doğrusu programları çocukların kısa bir süre daha izlemesi çok da olumsuz sayılmazdı. Belgeseller, tiyatrolar,  diziler, filmler, yarışma programları çok kaliteliydi. 

"Günümüzde güzel program hiç yok." demek haksızlık olur. Belki de bizler ulaşamıyoruz. İnsanları hayata bağlayan, yaşama sevinci aşılayan, eğiten, düşündüren, çocuk ve gençlerin yararlı alışkanlıklar kazanmasını sağlayan programlar olmasını gönülden arzu ediyoruz. Radyoda TRT Nağme dinlemek bizi de, evimize gelen konukları da çok mutlu ediyor. TRT Spor yıldız; Gençlerin başarı öykülerini, engelli sporcuları, öyle güzel aktarıyor ki. 

Bir özel TV. kanalında; Cumartesi-Pazar günleri yayınlanan, çocuklara güzel alışkanlıklar kazandırmayı amaçlayan; bilgilendirici, eğitici, eğlendirici, kaliteli müzikler sunan bir program var. Başarılı bir ekip çalışması ile sunulan program çok sayıda izleyici tarafından ilgi ve beğeni ile izleniyor, alışkanlık yaratıyor. Güzel ülkemizin gidip- göremediğimiz farklı yörelerini çok yönlü olarak tanıyoruz.

Yarın 3 Şubat. Okulların iki haftalık tatil dönemi bitti. Yarın yeni bir gün, yeni bir hafta, yeni bir dönem başlıyor. "Z kuşağı " olarak adlandırılan bu kuşakta yer alacak olan her birey ; aklıyla, yetenekleriyle, davranışları, duygu ve kişilik özellikleriyle geleceğin yetişkinleri olarak toplumda yer alacaktır. Büyük ya da küçük, her ülkenin yetişmiş insan gücüne, ülkesini seven- çalışkan-dürüst-sorumluluk sahibi kişilere ihtiyacı vardır. 

Yarın yeniden okullarda ders zilleri çalacak,  çocuklar ve gençler okullarında- sınıflarında yer alacaklar. Onların; Hak ettikleri gibi, sağlıklı-huzurlu-güvenilir insanlar  olarak yollarına devam etmelerinden hepimiz sorumluyuz. Başarıları bizleri onurlandırıp mutlu ederken toplumumuz ve ülkemiz için de yarınlarımıza büyük katkı sağlayacaktır. Yolları açık, gelecekleri güvenceli olsun. 

2024-2025 Eğitim- Öğretim Yılı , Yeni Dönemi: Ülkemize: yeni umutlar, hayaller ve güzellikler taşısın. Olumlu ve yararlı çalışmalara yol açsın.  İçten dileğimizdir.

Makbule ABALI- eğitimci

2.02.2025 İzmir-Urla