Her kademede öğrenciler farklı duygular yaşıyorlar; mutlu, mutsuz, sakin, heyecanlı, umutlu, umutsuz... "Gelecekten ne bekliyorsunuz?" gibi zor bir soru sorulsa cevapları neler olurdu acaba? Gelecek kaygıları ne boyutta, gelecekle ilgili planları var mı, bu planların ne kadarı gerçekçi, hayallerinin sınırı nereye kadar...? Çocuklar, gençler kendilerini güvende hissetmek istiyorlar, endişesiz, huzurlu bir gelecek hayal ediyorlar. Değişmeyen, net kararlar bekliyorlar. Büyüklerin dürüst ve inandırıcı olmaları onlar için çok önemli.
Okullar yarıyıl tatiline girdikten hemen sonra Milli Eğitim Bakanımız öğrencilere ilk seslenişinde şöyle dedi; "Zamanında benim de çok zayıfım vardı." Çocuklar birbirlerine bakındılar; "Bakan Amca ne demek istedi acaba? " diye mi düşündüler...? Biz eski eğitimciler de düşündük: "Neden böyle deme ihtiyacını duydu? Çok zayıfı olan küçük bir gruba hitap ederken onları yüreklendirmek için söylenebilir belki. Onların anne babalarını sakinleştirmek için de vurgulanabilir. Ama büyük bir grupta bu örnek olumsuz çağrışımlara yol açmaz mı? Çocukların somut algılarında olay şöyle yorumlandı: Çok çalışmasan da, çok zayıfın olsa da önemli konumlara gelebilirsin. Bu durumda ideallerin, amaçların, hedeflerin çıtaları aşağılara çekilmez mi...?
Çeşitli aşamalarda sınavlara girecek öğrenciler ve onların velileri haberlerdeki açıklamaları dikkatle izliyorlar. ; "Sınav sisteminde, sınav tarihlerinde yeni bir değişiklik olur mu, yeni bir açıklama yapılır mı?" Her an her şeyin değişebileceğine öylesine alışmışlar ki. Özellikle "eğitim" gibi uzun zamanlı konularda ve alınacak kararlarda veliler de öğrenciler de netlik bekliyor. Çünkü aylar, yıllar sürecek çalışmalar ona göre planlanacaktır. Uzun soluklu, ciddi çalışmalar daha kalıcı kararlar gerektiriyor. 1920'den itibaren göreve gelen Milli Eğitim Bakanları sadece 1 veya 2 yıl görevde kalmışlar. Farklı olarak yalnız Mustafa Necati 4 yıl ve Hüseyin Çelik 6 yıl görev yapmış.
Bir zamanlar ÖSYM (Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi) Türkiye'nin en saygın kuruluşlarından biri idi. Güvenilirdi. Sonuçları tartışmasız kabul edilirdi. Testlerde iptal edilen hatalı soru sayısı çok nadiren olurdu. Birkaç yıldır sadece sorular değil, sınavlar da iptal ediliyor. Yerleştirmelerden sonra hatta göreve başladıktan sonra sonuçlar iptal edilebiliyor. Neden şimdi tüm sınav sonuçlarına kuşkuyla bakıyor, güvenemiyoruz? Teknik araçlar gelişse de "insan" faktörü geliştirilemiyor mu acaba?" Makine" insana yenik mi düşüyor? Sorumluluk verilenler yeterince sorumluluklarını yerine getiremiyorlar mı? Karmakarışık sonuçlar beyinleri de altüst ediyor. Eşitsizlik, haksızlık hep isyanlara neden oluyor. İtiraz edenler giderek çoğalıyor. Çetrefilli bir denklem gibi açıklığa kavuşmayan sorular da kafaları kurcalıyor.
Uzun zamandır dershanelerle ilgili konular tartışılıyor. Dershanelerin kapatılıp bazılarının okula, bazılarının etüt merkezine dönüşeceği söyleniyor. Son günlerde Milli Eğitim Bakanı tüm dershanelerin mercek altına alınacağını söyledi .Belki de en doğrusu buydu. Tüm eğitim kurumlarının aynı kalitede olması elbette beklenemez. Türkiye'de 3830 dershane olduğu, bu dershanelerde 50.000 öğretmenin görev yaptığı söyleniyor. Binlerce dershanenin arasında iyileri de kötüleri de olacaktır elbette. Bunlar birdenbire değil, uzun yıllar içinde ihtiyaç duyulmasından ötürü çoğaldılar.
Maddi durumu uygun olan öğrenci de, olmayan öğrenci de dershanelerden yararlandı. Bütün imkanlarını seferber edip çocuğunu dershaneye yollayan ana-babalar oldu. Bir dönem pek çok dershane okullardaki en deneyimli öğretmenleri kadrosuna dahil etti. Bazı dershaneler sınavla öğretmenlerini seçti. Okullarda kalabalık sınıflarda öğrenilemeyen birçok bilgi buralarda öğrenildi. Dershaneler okulun tamamlayıcısı oldular. Maddi imkanı "özel ders" almaya uygun olmayan pek çok öğrenci için dershaneler bir imkan sağlıyordu. Okullarda öğrencilerin bilgisi klasik sınavlarla ölçülürken dershaneler test sınavları yaparak onları ölçme sınavlarına hazırladılar. Her alanda olduğu gibi, kötü örnekleri olduğu gibi çok iyi, okullarla işbirliği içinde, çağdaş eğitim-öğretimin amaçları doğrultusunda öğrencileri yönlendirenleri de vardı.
Belki zamanında dershaneler daha iyi araştırılsaydı daha sağlıklı önlemler alınabilirdi.
Bir zamanlar ÖSYM (Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi) Türkiye'nin en saygın kuruluşlarından biri idi. Güvenilirdi. Sonuçları tartışmasız kabul edilirdi. Testlerde iptal edilen hatalı soru sayısı çok nadiren olurdu. Birkaç yıldır sadece sorular değil, sınavlar da iptal ediliyor. Yerleştirmelerden sonra hatta göreve başladıktan sonra sonuçlar iptal edilebiliyor. Neden şimdi tüm sınav sonuçlarına kuşkuyla bakıyor, güvenemiyoruz? Teknik araçlar gelişse de "insan" faktörü geliştirilemiyor mu acaba?" Makine" insana yenik mi düşüyor? Sorumluluk verilenler yeterince sorumluluklarını yerine getiremiyorlar mı? Karmakarışık sonuçlar beyinleri de altüst ediyor. Eşitsizlik, haksızlık hep isyanlara neden oluyor. İtiraz edenler giderek çoğalıyor. Çetrefilli bir denklem gibi açıklığa kavuşmayan sorular da kafaları kurcalıyor.
Uzun zamandır dershanelerle ilgili konular tartışılıyor. Dershanelerin kapatılıp bazılarının okula, bazılarının etüt merkezine dönüşeceği söyleniyor. Son günlerde Milli Eğitim Bakanı tüm dershanelerin mercek altına alınacağını söyledi .Belki de en doğrusu buydu. Tüm eğitim kurumlarının aynı kalitede olması elbette beklenemez. Türkiye'de 3830 dershane olduğu, bu dershanelerde 50.000 öğretmenin görev yaptığı söyleniyor. Binlerce dershanenin arasında iyileri de kötüleri de olacaktır elbette. Bunlar birdenbire değil, uzun yıllar içinde ihtiyaç duyulmasından ötürü çoğaldılar.
Maddi durumu uygun olan öğrenci de, olmayan öğrenci de dershanelerden yararlandı. Bütün imkanlarını seferber edip çocuğunu dershaneye yollayan ana-babalar oldu. Bir dönem pek çok dershane okullardaki en deneyimli öğretmenleri kadrosuna dahil etti. Bazı dershaneler sınavla öğretmenlerini seçti. Okullarda kalabalık sınıflarda öğrenilemeyen birçok bilgi buralarda öğrenildi. Dershaneler okulun tamamlayıcısı oldular. Maddi imkanı "özel ders" almaya uygun olmayan pek çok öğrenci için dershaneler bir imkan sağlıyordu. Okullarda öğrencilerin bilgisi klasik sınavlarla ölçülürken dershaneler test sınavları yaparak onları ölçme sınavlarına hazırladılar. Her alanda olduğu gibi, kötü örnekleri olduğu gibi çok iyi, okullarla işbirliği içinde, çağdaş eğitim-öğretimin amaçları doğrultusunda öğrencileri yönlendirenleri de vardı.
Belki zamanında dershaneler daha iyi araştırılsaydı daha sağlıklı önlemler alınabilirdi.
Öğrencileri bundan sonra sınavlara hazırlama konusunda okullarımızın Rehberlik Servislerine, Rehber Öğretmenlere büyük iş düşüyor. Bilgiyi kullanma, zamanı kullanma, heyecanını yenme, okul seçme, alan seçme gibi birçok konuda öğrencilere yardımcı olmak gerekiyor. Bu yıl yeni bir uygulama da olacak. Eskiden olduğu gibi sınavlarda yanlış sorular doğru soruyu götürmeyecek. "Bilgiyi rastlantıyla belirlemek", "işi şansa bırakmak" ne denli doğru sayılabilir?
Geleceğimiz ve çocuklarımız için asıl sorgulanması gereken eğitim sistemimizin kalitesi değil midir? Üniversite öğretim elemanları, fakültelerde 1. sınıflara başlayan öğrencilerin temellerinin çok zayıf olduğunu yıllardır vurguluyorlar. Ezberci eğitim sistemimiz araştırmalarla geliştirilemedi, eksikler giderilemedi.
Geleceğimiz ve çocuklarımız için asıl sorgulanması gereken eğitim sistemimizin kalitesi değil midir? Üniversite öğretim elemanları, fakültelerde 1. sınıflara başlayan öğrencilerin temellerinin çok zayıf olduğunu yıllardır vurguluyorlar. Ezberci eğitim sistemimiz araştırmalarla geliştirilemedi, eksikler giderilemedi.
50 bin aday üniversite sınavında sıfır puan alıyor. 16 net bile yapamayıp barajın altında kalan 350 bin öğrenci var. Yıllardır sınavlarda fen bilgisi en başarısız ders. Sonra matematik, sosyal bilgiler ve Türkçe geliyor. Uluslararası eğitim sıralamasında Türkiye matematikte 44. sırada. Okuma-anlamada 42. sırada. Fen bilimlerinde 43. sırada. Bu sonuçlar dikkate alınıp önlemler alınabiliyor mu acaba?
Hepimiz için daha güzel bir dünya oluşturabilmek için eğitimden beklentimiz öyle çok ki... Ancak Eğitimle ilgili kararlarda asıl baş vurulması gereken, uygulamanın içindeki kişiler; öğrenciler, öğretmenler, veliler, okul yöneticileri hep konunun dışında kalıyor. Bir zamanlar Mili Eğitim Şuraları olurdu. Her kademede uygulayıcılarla görüş alışverişi yapılır, uygun kararlar uygulanırdı. .Belli bir plan çerçevesinde uygulamadaki görevlilerin görüşlerine baş vurulsa mutlaka çok yararlı katkıları olacaktır. Asıl sorunların merkezinde olan, sıkıntıyı yaşayan onlar. Genç Türkiye Onların çabalarıyla daha iyiye gidecek.
Hepimiz için daha güzel bir dünya oluşturabilmek için eğitimden beklentimiz öyle çok ki... Ancak Eğitimle ilgili kararlarda asıl baş vurulması gereken, uygulamanın içindeki kişiler; öğrenciler, öğretmenler, veliler, okul yöneticileri hep konunun dışında kalıyor. Bir zamanlar Mili Eğitim Şuraları olurdu. Her kademede uygulayıcılarla görüş alışverişi yapılır, uygun kararlar uygulanırdı. .Belli bir plan çerçevesinde uygulamadaki görevlilerin görüşlerine baş vurulsa mutlaka çok yararlı katkıları olacaktır. Asıl sorunların merkezinde olan, sıkıntıyı yaşayan onlar. Genç Türkiye Onların çabalarıyla daha iyiye gidecek.
Makbule ABALI-2014 Ocak