Bu yılın ilk ayı Ocak, toplumda pek çok insan için biraz hüzün, biraz kaygı, biraz endişe ve çokça belirsizliklerin toplandığı bir ay oldu sanki. Neyse ilkini yolcu ettikten sonra yılın ikinci ayı Şubat'ı karşılıyoruz bugün. 2024'te Şubat Ayı 29 çekiyor. Dört yılda bir gün eklemeli bir Şubat ayı. Azla yetinmeye alışkın insanımız, o bir güne tüm umut ve beklentilerini de sığdırabilir elbette. Sırt çantamıza önce sağlık, ardından çokça enerji, hoşgörü, iyi niyet, sevgi, saygı yerleştirsek ve aydınlıklara doğru yola koyulsak...
"Blogları Canlandırma Projesi" kapsamında bu ay için seçilebilecek üç tema belirlenmişti: "Komedi, mizah, müzik." Zor zamanlarda, insanın çaresizliğinde ya da yalnızlığında mizahın, komedinin, esprinin, dozunda şakaların, gülümseten fıkra ve karikatürlerin, öykü ve romanların, oyunların iyileştirici, rahatlatıcı gücü inkâr edilebilir mi...? Gülmek, gülümsemek bulaşıcıdır deniyor. Gülen kişide stres hormonlarının azaldığı gözleniyor. Dünyanın neresinde olursak olalım, bir toplumda yüzler asık, kaşlar çatık, bedenler gergin, insanlar tahammülsüz ise o toplumun da mutlu olmadığı, toplumda mizah ustalarının azaldığı vurgulanıyor.
Çocuklar bir ülkenin en önemli göstergeleri. Çocukların gözleri ışıldamıyor, yüzleri gülmüyorsa, enerjileri azalmışsa ana babaların, yuvaların da çok keyifli olduğu söylenemez. Çocukların saflığı, katıksız dobra dobra halleri yetişkinlerden farklıdır elbette. Masallarda bile herkesin aldandığı durumlarda çocuklar saf, yalın gerçeği korkusuzca dile getirmişlerdir bilirsiniz. Memleketin birinde terzileri tarafından aldatılmış kral , bir çocuk sayesinde gerçeği öğrenir;"Aaa anne bak, kral çıplak! " seslenişi herkesi gerçekle buluşturur.
Gülmek ya da ağlamak; Doğal olmadıktan sonra bir rahatlama ya da iç boşaltma sağlayabilir mi? Siz de gülme efektleriyle gülemeyenlerden misiniz? Gülme efektleri gibi ağlama efektleri de var mıdır? Biz ezelden beri ağıtlar yakmasını iyi bilen, insanların çocuklarıyız. Yurdun dört bir yanı farklı tınılarda ses verir. Güneydoğuda sıra geceleri, İç Anadolu'da bozlaklar, türküler , Doğuda, Güneydoğu'da ağıtlar, Karadeniz'de horonlarla, Ege'de efelerle buluşup coşkuya dönüşür.
Bu topraklarda ne büyük güldürü ustaları yetişmiştir. Dünya bile bunu böyle kabul etmiştir. Birleşmiş Milletler Eğitim bilim ve Kültür Örgütü UNESCO 1996 yılını "Nasrettin Hoca Yılı" ilân etmişti. Üreten, yaratan, yazan, çizen, düşünen, soran, sorgulayan ,gülen güldüren insanlar nasıl oldu da yakmaya, yıkmaya, yok etmeye odaklandılar? Mizah yok oldukça yaratıcılık, hoşgörü empati azaldı, bağnazlık, katı düşünceler, nefret, öfke, kin de çoğaldı.
Mizah ustaları, komedyenler, halkı güldüren filmler, oyunlar, kitaplar bir dönem ayakta alkışlandılar, kabul gördüler, takdir edildiler. Yöneticiler bile farklı karikatürleri kınamadılar, cezalandırmadılar. Mizah, toplum için bir boşaltım aracı görevini başarıyla sürdürdü. O büyük ustalara; Kemal Sunal, Şener Şen, Adile Naşit, Perran Kutman, Nehar Tüblek, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, İsmail Dümbüllü, Münir Özkul, Ferhan Şensoy, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Uğur Dündar, Uğur Yücel, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve adını sayamadığımız nice değerli sanatçı, hepsine teşekkür borçluyuz. O dönemlerde mizah dergileri yok sattı, karikatür yarışmaları düzenlendi. Çocuklar, gençler mizahın yaratıcı gücünden yararlandılar, fikir ürettiler, yeteneklerini sergileyip kendilerini kanıtladılar. Övgü de, yergi de yerinde, zamanında, dozunda güzel.
Dünyaca ünlü mizah yazarımız Aziz Nesin'in defalarca basılmış Merhaba adlı öykü kitabından bir bölüm aktararak, tüm mizah ustalarımızı anmak istedim.
"ZAT" HASTALIĞI VE TEDAVİSİ
"Zat" Hastalığı üç değişik biçimde görünmektedir. Zatürre, Zatülcenp ve Zatıali... Zatıali hastalığı, zengin hastalığı denilen hastalıklardandır. Dünyanın her yerinde genellikle yoksullar hastalığa yakalanırken, "Zatıali" hastalığı daha çok zenginlerde görülür. "Zatıali" hastalığı ancak "Bendeniz" olan ortamda artar, yani bir insanın "Zatıali" hastalığına yakalanması için, çevresindekilerin daha önce "Bendeniz" hastalığına tutulmaları gerekir. "Bendeniz" olmayan yerlerde "Zatıali" hastalığı da görülmez. Her iki hastalık da yalnız "Şark memleketlerinde" üreyen bir mikroptan meydana gelir. Bu hastalık ülkemizde dünya rekoru düzeyindedir.
Bu mikrop daha çok bir insanın kafa bölgesinde yerleşip üreyerek beyin hücrelerini yer. Zatıali hastalığının ilk belirtileri burunda görülür. Burun yavaş yavaş büyür. Burun büyümesinden başka hastada bir kasılma, bir gerilme, göğsünü ve göbeğini ileri fırlatma ve kellesini geriye atma halleri görülür. Tetanos olmaktan beter kasım kasım kasılır. Konuşurken karşısındakine değil, duvarlara ve tavana bakar. Çünkü zihni sürekli olarak "hiçbirşey" ile meşguldür.
"Bendeniz" hastalığı ise, hastada kulakların düşmesiyle belli olur. Hastanın belkemiği, Hacivat'ınki gibi eklemli olduğundan durmadan eğilir, bükülür, ezilir. Hastalık ilerledikçe belkemiği büsbütün eridiğinden "bendeniz"ler ayakta dik, yani adam gibi duramazlar. Hastalığın tedavisi hemen hemen olanaksızdır, onun için yakalanmamaya çalışılmalıdır. Zamanla durmadan artan hastalık öldürücü değilse de, insanı insanlıktan çıkarır...
Aziz NESİN
***********
SON İSTEK (Şiirinin son dizelerinde de ince bir mizah anlayışı var.)
Kerpiç yapacaksanız beni
Okullarda kullanın
Cezaevlerinde değil
Soluğum tükenmez de kalırsa
Islık öttürsünler,
Aman ha düdük değil
Kalem yapın beni kalem
Şiirler yazan sevi üstüne
Ölüm kararı değil
Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında
Sakın ola ki
Silahlarda değil
Aziz NESİN
Ve "MİZAH" üstüne son deyiş bir başka ustadan ,Orhan Veli'den olsun.
DELİKLİ ŞİİR
Cep delik cepken delik
Yen delik kaftan delik
Don delik mintan delik
Kevgir misin be kardeşlik
Orhan Veli KANIK