Unutmak insanın özünde var. Ama pek çoğumuz unutulmaması gereken öyle çok şeyi unutuyoruz ki sonuçta hep birlikte acı çekiyor, büyük kayıplar yaşıyoruz. Toplumsal belleğimizin zayıf olduğu bir gerçek. Ancak aynı olayları giderek daha kötü biçimde yaşasak da sorgulamıyor, önlem almıyoruz. Yaşamın içinde her zaman her durumda dram da vardır elbette ama dramları trajediye dönüştürmekte adeta toplum olarak ustalaştık. İnsan yoruluyor, bedenler yıpranıyor, yürekler acı çekiyor, duygular duyarsızlaşıyor. Sonuçta acıya yenik düşüyoruz...
Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı "Acı Yoruldu" Erteledim; 6 Şubat büyük depreminin içinde olmasak da içimizde tüm şiddetiyle yaşadık, belleklerimizde, yüreklerimizde onulmaz izler, yaralar bıraktı. Fay hatları kırılırken ruhsal anlamda biz de paramparça olduk, Stres sonucu oluşan hastalıklar, içimizde oluşan isyanlar, tahammülsüz, öfkeli, sinirli, kırılgan acılı insanlar giderek çoğaldı. İNSAN'la ilgili uzmanlar büyük acılardan sonra kişinin kendini toparlaması için en az 6 aylık bir süre öneriyorlar. Ah sonra unutmasak, ders alabilsek, olayları akıl ve mantık süzgecinden geçirerek yeni kararlar alabilsek... Yıllardır bu konuda pek başarılı olamamışız ne yazık.
Serhan Asker bellekleri tazelemek, büyük acıları unutturmamak adına cesaretle zor bir işe girişmiş. Her Cumartesi Pazar severek, bilgilenerek , duygulanarak izlenen "Görkemli Hatıralar" Programında olduğu gibi konuyu gündemde tutarak, çokça bam telimizi titreterek yaşadıklarını aktarıyor. Her programda özellikle çocuklarla çok güzel bir iletişim kurarak kitap okuma ve şiir sevgisini vurguluyor. " Boş çuval dik durmaz." diyerek kitaplar armağan ediyor Rahmetli Barış Manço da programlarında çocukları ne güzel yönlendirirdi. Unutamadıklarımızdan...
Kitabı İzmir'de bir kitapçıdan aldım. 160 sayfa. ALFA Şirketi tarafından basım, yayım ve dağıtımı yapılmış. Aldığım kitabın üzerinde "45. Baskı" yazıyordu.
Serhan Asker 1974'te Hatay'da doğmuş, ilk, orta ve lise eğitimini Gaziantep'te tamamlamış. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü bitirdikten sonra Almanya'da siyaset muhabirliği dalında eğitim almış.
*Kitabın önsözünde Zülfü Livaneli'nin bir değerlendirmesi var:
" Serhan Asker, bu kitapta depremin trajik boyutunu ve insanların bu felaketle başa çıkma çabalarını ustalıkla işliyor. Trajedi ile dram arasındaki farkı göz önünde bulundurarak, okuyucuları depremin soğuk ve acımasız gerçekliği ile insanların duygusal tepkileri arasındaki ince çizgiye davet ediyor.
Trajedi, olayın trajik boyutunu vurgulayan ve okuyucuyu ürperten bir üsluba sahip. Dram ise duygu yoğunluğu taşıyan cümlelerle okuru etkilemeyi hedefler. Acı Yoruldu kitabı. bu iki anlatım tarzını ustalıkla bir araya getiriyor. Yazar, depremin yarattığı acıları ve trajediyi gerçeklikle anlatırken, aynı zamanda insanların iç dünyalarına ve duygusal deneyimlerine derinlemesine nüfuz ediyor. Yazar depremin getirdiği trajediyi anlatırken insanlığın gücünü ve umudu da kutluyor.
Serhan Asker'in bu etkileyici eseri, depremin yarattığı acıları ve insanların bu trajediye nasıl yanıt verdiğini anlatarak, trajedi ile drama arasındaki farkı büyük bir ustalıkla ayırıyor ve okuyucuları bu derin ve etkileyici yolculuğa davet ediyor." Z. Livaneli
*Ardından Nebil Özgentürk'ün "Bir Belgeselcinin Gözüyle" adlı yazısı:
" Ekran ve sanat insanının hazinesi ve sermayesi söz söylemek, söz söyleyeni dinleyip aktarmaktır.
Öyle ya... Babası, annesi, aile yakınları, çocukluk arkadaşları da deprem bölgesindeydi, mağdurdu. Paniği, acıyı, çabayı, umudu, yalnızlığı, gözyaşını, teselliyi, kısacası insanlığın pek çok halini yaşadı, gördü, tanıklık etti, en içinden, en derininden. Deprem gerçeğini hissederek, acı çekerek ve çözüm önererek yaşayanlardandı.
Sonra, kendi acı gerçeğini yaşamayı sürdürürken, hazin bir insan yolculuğuna başladı, deprem insanlarının orta yerinde kaldı. "Acının yorulduğu zamanlar" ın sahici tanığıydı artık. Hem mağdur, hem yurttaş, hem aktarıcı oluverdi; tanıklıklarını saat saat ileten, Örneğine az rastlanan cinsten!. İşte bu yüzden, "aktarıcılığı" değerli ve anlamlı! İbret ve ders niyetine. Tarihe kalsın diye..." N. Özgentürk
Arka kapakta üç ünlü şairimizin kısa değerlendirmeleri var:
*Ataol Behramoğlu "Elinizdeki kitap acıya tanıklığın, onu teninde yaşamanın benzersiz ürünüdür.
Tıpkı bir savaş güncesi gibi. Doğanın acımasızlığına karşı insanca duruşun, direnişin güncesi."
*Ahmet Ümit: " Acıların değil bir yüzleşmenin kitabı bu. Korkunç yıkımlarla, travmalarla, kayıplarla karşı karşıya gelen insanların çaresizliğinin, direncinin, yaşamı yeniden öğrenmeye çalışmanın kitabı. Geçip giden bir afeti değil, her an, her dakika kapımızı çalabilecek bir tehdidi anlatmış Serhan Asker. hep aklımızda tutmamız, hep hazırlıklı olmamız gerektiğini anlatan bir kitap bu. Yani tam da ihtiyacımız olan bir kitap."
*Ahmet Telli; "Acı yoruldu diyor Serhan Asker; Acının sürüp gittiğinin bir ifadesidir bu. 6 Şubat depremiyle içimizde kopan çığlığın, hafızamızın duvarlarındaki yankısı diye de okunabilir."
"ACI YORULDU " insanı derinden sarsan, farkındalığa davet eden, sorgulayan, düşündüren, bellekleri yeniden, yeniden tazeleyen önemli bir kitap. Empati her insanda olması beklenen bir anlayış ama nedense pek çoğumuz ondan yoksunuz. "Erkekler ağlamaz" denen bir toplumda yetişmiş Serhan Asker olaylara tanıklık ederken sık sık hüngür hüngür ağladığını dile getiriyor. Depremi çok uzaklardan izlerken hissettiklerinizi yeniden düşündürüyor; Kazazedelerle birlikte uykusuz geceler yaşıyor, üşüyor, titriyorsunuz. Boğazınızdaki lokmaları zor yutuyor, içinizin yanmasını suyla söndüremiyorsunuz. Dünyanın her yerinde acının dili aynı... Bazen bir dokunuş, bir bakış, bir el uzatma, yürekten gelen birkaç söz , yaralı insana nasıl da iyi gelir. Kitabı okurken ara verdiğim zamanlar oldu. Bir anda her şeyini kaybetmiş insanların yaşam öykülerini okurken altını çizdiğim pek çok cümle oldu. Kitabın ikinci bölümündeki görsellere bakarken düşlerde yolculuklar yaptım, bazen gözlerimde yaşlarla, bazen içimdeki sesin isyanını bastırarak okumaya çalıştım. Alıntılar ne kadar bu büyük faciayı aktarabilir bilemiyorum, ama deneyeceğim... M.A
KİTAPTAN ALINTILAR:
"İnsanlar balık istifi halinde yerlerde battaniyelerin üstünde korkuyla bekliyordu. Yüzlerce insan. Tanıdığım birçok yüz vardı. Bir toplama kampı gibiydi... Kıyameti görmüş insanlar... "
"Her yazdığım öyküyle hüngür hüngür ağladım. Biliyorum ki siz de gözyaşı dökeceksiniz okurken. Onları unutmamamız, unutturmamamız gerekiyor. Ben bunu yazarak yerine getiriyorum. Onlar bir rakam değil, hepsi birer can, hayalleri olan, gelecek planları yapan talihsiz insanlar. Hepsi can... can... can... "
"Arama kurtarma ekiplerinin, özellikle de madencilerin gözlemleri çok değerliydi. Onları dinledim. On beş milyon insan bizzat yaşadı depremi. Geciken yardımlardan dolayı bağıra bağıra can verdiler. Teknolojimiz sınıfta kaldı. GSM operatörleri tarihe bu alandaki beceriksizlikleriyle geçti."
"Mezarlıktan çıkarken kapısında bir elinde bir kol, diğer elinde bağırsaklarla gelen bir gence rastladım. Dayanamadım. sordum. "Babam. Gömmeye geldim..." Buz gibi oldum."
"Önemli olan deprem olduktan, o canlar gittikten sonra yapılan konutlar değil. Bağıra bağıra gelen depremden önce yapılması gerekenler."
"Unutmayın, sorgulamaz, merak etmezsek hesap da soramayız." Serhan ASKER
NOT: Bu yazıyı BCP ( Blogları Canlandırma Projesi) ile ilgili olarak yazdım. Her ay belirlenen temalardan birini seçerek yazıyorsunuz. Mayıs Ayının temaları Dram, Gotik, Tarihi, İrlanda idi. Ben DRAM'I seçtim. Duyarlılığınız ve farkındalığınız için teşekkürler. Benzer acılar yaşanmasın, içten dileğimizdir...DRAMLAR TRAJEDİYE DÖNÜŞMESİN...
Makbule Abalı. Urla
10 Haziran 2024