Bu Blogda Ara

28 Nis 2014

AYDINLANMA...

  Bir döneme damgasını vurmuş, pek çok kişiyi etkilemiş kurumlar Köy Enstitüleri. Kuruluşlarından bu yana tam 74 yıl geçmiş... 74 yıl, dile kolay. Anılar hala tazeliğini, değerini yitirmemiş. O kadar çok insana güzel, yararlı dokunuşlar yapmış ki, sudaki halkalar gibi izleri büyüyerek yıllara yayılmış. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Dernekleri; geçmişte kalan bu güzel kurumların yaşatılması,  unutulmaması için bir avuç idealist, güzel insanla önemli adımlar atıyor. Yurt içinde 20 şubeye ulaşmışlar. 
                                                          
  
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Mersin Şubesi , Köy Enstitülerinin kuruluş Yıl dönümü    17 Nisan'da düzenlediği anlamlı etkinliklerin ardından 26 Nisan 2014 Cumartesi Günü Mersin Tece'de Köy Enstitüleri Parkı'nın açılışını yaptı. (Bir hafta önce yağmur nedeniyle ertelenmişti.) Bir parkın içinde adeta "düşünce şenliği " düşünün. Böyle ortamlar hayal kurmak için ideal. İnsanın hayal gücü var gücüyle çalışmaya başlıyor. 
90 yaşın üstünde, zekası, belleği pırıl pırıl eğitimciler anılarını anlatıyorlar. Halef ve selef iki Belediye Başkanı konuşmalarında projeyi desteklediklerini söylüyorlar. Bu bir dayanışma, bir ekip çalışması. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Mezitli Belediyesi, Eğitim İş Mersin Şubesi de Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Deneği ile yardımlaşma içindeler. 

Eski eğitimciler, yöneticiler, emekli öğretmenler, sanatçılar, konuya inanmış insanları burada görmek, ayrı bir heyecan veriyor insana. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı, bazı hocalar ve öğrencileri de burada. Programda konuşmalar, anılar ve müzik dinletisi var. Uygun köşelere fidan dikimleri yapılıyor. 
Yakın bir gelecekte burada neler yapılabileceğini hayal etmek bile güzel. İnsana umut veriyor, mutlu ediyor. 
Gençlere söz hakkı vermek, konuşma fırsatı yaratmak  nasıl da özlem duyduğumuz bir davranış. Kavgasız, tartışmasız, konuşma ve dinleme adabına uygun bir ortamda onları dinleyebilmek nasıl da güzel olurdu. 

Gençler artık Köy Enstitülerini sadece sormakla kalmayacaklar, kendileri de başkalarına anlatacaklar, açıklama yapacaklar. Köy Enstitülerini anılarda yaşatmak, düşündürmek bile ne güzel, nasıl da anlamlı. Aydınlanmayı nasıl da özlemişiz...

                                                      

23 Nis 2014

ÇOCUK BAYRAMINDA BÜYÜK OLMAK...


(23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında tüm çocuklara sevgiyle )

ÇOCUK BAYRAMINDA BÜYÜK OLMAK...

Çocuk Bayramında büyüklerin yerine geçti çocuklar;
Oturdular kocaman koltuklara,
Ama bacakları kısaydı, ayakları bile yere değmedi,
Sadece başları, gözleri göründü, kocaman masanın üzerinden.
Flaşlar yandı, kameralar çalıştı, mikrofonlar uzandı,
İrkildi çocuklar önce ışıklardan, bakışlardan,
Gürültüden, karmaşadan.
Ve sonra alıştılar...
Yeni görevinde arkasına yaslandı bir çocuk;
"Sorun" dedi, "ne öğrenmek istiyorsunuz?"
İlk soru geldi;
"İlk icraatınız ne olacak Sayın Bakanım?"
"Sınavları güvenilir kılmak, sınav iptal etmemek"
Dedi yeni çocuk bakan.
Ve ardından ekledi;
"Her şeyin okulda öğrenilmesini sağlamak."
Tekrar sordu gazeteciler;
"Programlarda değişiklik yapacak mısınız?"
"Program geliştireceğim, ama sık sık değiştirmeyeceğim."
Gazeteciler alkışladı,
Çocuk bakan arkasına yaslandı,
"Her şey yolunda"dedi, gülümsedi.
"Son soru lütfen" dedi çocuk bakan,
Soruldu: "Halktan, büyüklerden bir isteğiniz var mı?"
Cevapladı: "Bizi sevin, kimseyi incitmeyin, kavga etmeyin."
.......        ......    .....
Bayramlık çocuklar indiler koltuklardan, kürsülerden;
Gene çocuklar gibi şen,
Çocuklar gibi içten, rahat,
Çocuklar gibi doğal, saf, tertemiz,
Sürdürdüler çocuk olmayı,
Çocuklar gibi özgür yaşamayı... 

                           Makbule Abalı



20 Nis 2014

KUŞAKTAN KUŞAĞA İLETİŞİM


Bazen onca olumsuzluk arasında güzel şeyler de oluyor. Onları her zaman televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında da göremiyoruz. Güzel haberleri paylaşmak istiyor insan; 19 Nisan Cumartesi Günü Mersin'de farklı bir etkinlik yaşandı. Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesinde "Torununu da al gel" sloganı ile kuşakları buluşturmayı hedefleyen bir çalışmaya imza attı. 

O gün Yenişehir İlçe Belediyesi ek binasında bayram gibi bir şenlik vardı. Balonlar, küçük bayraklar, küçük ikramlar... Ve günün asıl kahramanları; 7-8 aylık bebeklerden üniversitede okuyan gençlere kadar torunlar.Yanı başlarında dedeler, anneanneler, babaanneler ve tabii anneler, babalar. Üç kuşak bir arada. Öyle güzel bir görüntü ki. Hastalar, hasta yakınları, gençler, yaşlılar farklı bir tablo oluşturuyor. Her yaştan, her renkten, her kişilikten onlarca insan. Ancak farklılıklar bir potada eritilmiş, "yaşsız" insanlar...

Çocuklar için kukla gösterileri, büyükler için Türk Sanat Müziği fasıl dinletisi var. Kukla gösterisi sırasında Hacivat ile Karagöz arasındaki yüksek sesle konuşmalar bazı çocukları ürkütüp korkutsa da, hatta ağlatsa da sevindiriciydi de. Yeni kuşaklar oyun bile olsa gürültülü seslerden, tartışmadan hoşlanmıyor. Daha sakin, sevgi dolu bir ortamda mutlular. 


O gün orada kuşaktan kuşağa bir sevgi seli aktı. Bebeklikten yaşlılığa uzun bir yoldan gelen bir anneannenin, bir babaannenin, bir dedenin elini tutmak, yardımcı olmak insanın içini ısıtıyor. Hastalıkta da, yaşlılıkta da ilgi, sevgi bekliyor insan. Yetişkinler çocuklarına, torunlarına bakarken gözlerdeki ışıltı görmeye değerdi. Anlık mutluluk bu olsa gerek. 



O gün bir kez daha inandım ki; bebekler, çocuklar ve yaşlılar uzun yıllar boyunca aynı ortamda birlikte olabilirlerse hayat daha da kolaylaşacaktır. Ve belki de o zaman dünyanın gidişatı da daha güzel, daha yaşanabilir olacaktır. Kuşaktan kuşağa süzülerek geçen gerçek sevginin, vefanın, ilginin değerine paha biçilmez. 
Kuşaktan kuşağa böyle buluşmalar sürdükçe, her kuşak birbirinin özelliklerini daha iyi tanıyacak; iyi günde, kötü günde, zor günde, güzel günlerde birliktelikler, paylaşımlar devam edecektir. 




13 Nis 2014

ÜNLÜ ŞAİRLERİN ÇOCUKLUK ÖZLEMİ...

Ünlü şairlerimiz zaman zaman çocuk şiirleri de yazmışlar. Bu bahar günlerinde dünyanın ilk ve tek "Çocuk Bayramı" yaklaşırken Onların deyişlerini anımsayalım istedim. Onların bakış açısıyla çocukluğumuza dönmek ilginç olmaz mı?... 
(Bugün aynı zamanda Orhan Veli'nin 100. doğum yılı.)



BAYRAM

Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin.

Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914-14 Kasım 1950) 



ANUŞKA

Bitirdin dokuzunu Anuşka
Sanırsın oldukça değişecek
Yüzün gözün
Boyun bosun
Aklın fikrin
Doksanını bitirdiğinde 
Bitirdin dokuzunu Anuşka
Değişmesin yüreğinin içindeki billur çekirdek
Doksanını bitirdiğinde.

Nazım Hikmet Ran (15 Ocak 1902- 3 Haziran 1963)



ÇOCUKLUK

Affan Dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu, 
Artık ne yaşım var ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce, 
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!

Cahit Sıtkı Tarancı (2 Ekim 1910- 13 Ekim 1956)



SEVGİNİN ÖNÜNDE

Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım.
Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil kızım.
Zulmün önünde dimdik tut onurunu,
Sevginin önünde eğil kızım.

Ataol Behramoğlu (13 Nisan 1942-       )
Ataol Behramoğlu'na sağlıklı bir ömür diliyoruz.


8 Nis 2014

ZAMANSIZ BAHARLAR...


Gene iklimleri, mevsimleri ayırt edemez olduk. Baharın ortasında Nisan'da kar yağdı bazı illerimize. Bitkiler de alıştıkları ortamda şaşkına döndüler, kararsız kaldılar. Soğuk vurdu meyve ağaçlarının çiçeklerine. Oysa nasıl da güzel donanmıştı ağaçlar. Görücüye çıkan gelinlik kızlar gibiydiler; öylesine güzel, pırıl pırıl, hafif utangaç...Her yer bahar kokuyordu buram buram. 

Üretici sevinçliydi; iyi ürün alacak, satacak, belini doğrultacaktı. Şans bu ya, doğa izin vermedi. Don vurdu meyve olmaya hazırlanan çiçeklere... Doğa nasıl da hızla değişime hazırlanıyordu. Ağaçlar süslü gelin gibi , pembe-beyaz çiçeklerle kendilerini yeniliyorlardı. Ama don vurdu çiçeklere; O güzelim çiçekler alışılmışın dışında birden büzüldüler, içe kıvrıldılar, kapandılar ve kuruyarak dökülmeye hazırlandılar. Açmaktan, meyve vermekten vazgeçtiler. 

Sanki küstüler, kırıldılar, alındılar. Belki de bir ders vermek istediler biz insanlara: "Siz kendi içinizde bir uyum sağlayamazsanız biz nasıl sağlayalım?" diye seslendiler. Bu durumda da bizi meyvelerinden yoksun bırakmakla cezalandırdılar. Adeta şiddete dayanamayan narin, hassas insanlar gibi, şiddetli soğuklara ayak uyduramadı güzel çiçekler. Dallarda kuruyan tomurcuklarla mahzun gelinlere benzedi görkemli ağaçlar. Yoksa biz mi onları kandırdık? Güneşi, güzel havayı görünce aldandılar, zamansız serpildiler...

Mevsimler birbiri ardınca geliyor ama bazen birbirlerinden yer kapıyorlar. Belki de doğanın dengesi bozuldu. Dünya hızla dönüyor; Biz mi hızına ayak uyduramıyoruz, bitkiler, ağaçlar mı? Kavramlar birbirine karıştı kafamızda. Bir türlü düzeni sağlayamadık. 
Bahar çiçekleri zamansız açtı ya da zamansız bir don oldu. Zamansız baharlar da bazen acımasız oluyor. Acaba kışın da amansız soğuklarda farklı çiçekler boy verip hayatımızı renklendirir mi? Umut bu. neden olmasın...?


3 Nis 2014

BEBEK AĞIDI...


                           BEBEK AĞIDI...

Bir bebek ağladı uzun uzun
Gecenin sessiz karanlığında,
Dünyanın herhangi bir yerinde.
Henüz göbek bağı yeni kesilmiş bir bebek,
Yeni açılmış gözleri kocaman.
Küçücük elleri yumuk yumuk,
Ayakları mini minnacık bir bebek,
Neden ağladı; bilinmez...
Ne istedi; bilinmez...
Anne karnı sıcak, dış dünya soğuk;
Daha uygun bir çevre mi?
Daha çok oksijen mi, daha çok hava mı?
Annesinden ılık süt mü?
Dışarıda gürültü, patırtı, sesler uğultulu.
Çevrede sular azalmış, ağaçlar tüketilmiş,
Balıklar ölmüşler denizin kirliliğinde,
Nükleer santraller kurulmuş en güzel köşelerde,
Kuşlar göç etmiş başka diyarlara...

Bir bebek ağladı uzun uzun;
Gecenin karanlığında,
Dünyanın uzak bir yerinde...
Neden ağladı bilinmez;
Dünyanın haline mi,
Kendi geleceğine mi,
İnsanların çaresizliğine mi,
Bilinmez... 

                                         Makbule Abalı