Zaman zaman yüzyıllar öncesinden söylenmiş ve iz bırakmış sözleri yeniden hatırlamak hafızayı tazelemek gibi. Yunus Emre Anadolu'da yaşamış Tasavvuf ve halk şairi, Türk- İslam Düşünürü olarak biliniyor.
Sözleri, şiirleri günümüzde de değerinden hiçbir şey yitirmemiş. Yunus Emre, İnsan olan herkese; Fakir-zengin, Hristiyan-Müslüman ayrımı yapmadan engin sevgiyle bağlıdır. Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf ve filozof olarak bilinir. Yunus Emre'ye kulak vermek, her zaman iyi geliyor insana...
Çocuklarınıza zengin olmayı değil, mutlu olmayı öğretin. Böylece hayatları boyunca sahip oldukları şeylerin fiyatını değil, kıymetini bilirler... Yunus Emre
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmez isen, ya nice okumaktır. Yunus Emre
Yaşamak, sadece nefes almak, günlük ihtiyaçlarımızı gidermek, var olduğumuzu bilmek değil elbette. Çevremize yeniden dikkatle baktığımızda; Kaç yaşında olursak olalım, duyarlılık ve farkındalığınız arttıkça yeniden öğreneceğimiz öyle çok şey var ki...
Kişileri tanımak çok kolay değil. Zaman istiyor, önyargılı olmadan, farklı zamanlarda-değişik konum ve durumlarda, başkalarının etkisi altında kalmadan, kendi yargılarınızla tanımak-tanıyabilmek. Çok zor gerçekten. İyi niyetinizin sınırları olmalı. Neden -sonuç ilişkilerini iyi değerlendirip, kişi ya da kişileri maskesiz, yalansız, sahte gülücüklere, abartılmış davranışlara kanmadan tanıyabilmek...
Çocuklar bu konuda yetişkinlerden daha isabetli kararlar alabiliyorlar. İçleri neyse, davranışları da yalın gerçeği yansıtıyor. Büyükler farklı bir şey kurgulamadılarsa, "Çocuktan al haberi" sözü gerçeğin ta kendisi. Şaşırmak, sürprizlere hazır olmak, mimikleriyle gerçeği vurgulamak onlara özgü. Hayalleri bile öyle güzel ki. Henüz gerçek dünyadan haberdar değiller.
Diğer canlılardan da öğrendiğim çok şey oldu. "Kedi-köpek gibi geçimsiz " denir. Oysa onlar yaşına, cinsine, cinsiyetine göre birbirlerine davranışta kusur etmiyorlar. Sokaktan geçen yabancı bir köpeğe havlayanlar yaşlı bir çoban köpeğine sessizce bakıyorlar. O da gücünün-yarattığı etkinin farında bir tavırla ilerliyor. Sadece su içmek için duruyor. Köpekler kedilerden daha vefalı. Terk edilmiş kedilerin hali içler acısı. Sevilmek için her yola baş vuruyorlar.
Arıları ürkütmezseniz, yüksek sesle bağırmazsanız çiçeklerden besini alıp gidiyorlar. Şaşırdığım bir durum: Su içmek için bir tasa dalıp çıkamayan arı, suyu dökünce canlanıp uçuyor. Salyangozlar en yararlı bitkileri bulup kurutmakta ustalaşmışlar. Aloaveraların bazıları kurudu. Minicik karıncaların işbirliği inanılmaz.
En güzeli, en dayanıklı ve yararlısı zeytin ağaçları. Hayran olmamak elde değil. Kavurucu sıcaklarda bile kuru dallarından sürgün veriyorlar. Onlara imrenen kaktüsler dahi çiçek açtı. Gün aşırı onları da suluyordum. Solup yeniden açan gülün yanında, çiçeklerin arasında coşan semizotlarından adeta ilham alarak dikenli kaktüslerimizin küçük de olsa çiçek açması beni çok mutlu etti. Küçük bahçemizin arka köşesindeki zakkum dahi coştu. Doğanın dili olmasa da, kendini öyle güzel ifade ediyor ki...
Makbule ABALI-Eğitimci
25. 07. 2025 Türkiye-Urla
Not: Bu yayın yoruma açık değildir. Sıcaklarda kimseyi yormak istemedim.
Yaklaşık 15 yıldır Blogda yazıyorum. Hayatın içinden; Günlük, deneme, anı, şiir, öykü türünde, hevesli bir amatör gibi yazmaya çalıştım. Edebiyat ya da Türkçe Öğretmeni değilim. Ama okulda en çok sevdiğim, ilgi ile izlediğim üç temel dersten biri her zaman edebiyat olmuştur. Adana Kız Lisesi'nde çok değerli bir Edebiyat öğretmenimiz vardı. Halide Hocam... Notunun kıt olduğu söylenirdi. Belki o yüzden edebiyat ve kompozisyon derslerinde yüksek not almak , benim için mutluluk kaynağı olurdu.
Okullarda öğrenciler genellikle öğretmenlerini takma adlarla adlandırırlar. Müdür yardımcısı olan, aynı zamanda Felsefe, Mantık, Sosyoloji derslerimize giren Halide Öğretmen sarışındı, Edebiyat Öğretmenimiz Halide Hanımın saçları siyahtı. Sanırım o yüzden, lise öğrencileri öğretmenlerimizden söz ederken "Sarı" ve "Kara" lakaplarını da eklerlerdi.
Yazarken bile içim acıdı. Ben hiçbir zaman o lâkabı kullanmadım, kullanamadım. Çok sevdiğim Edebiyat Öğretmenime kıyamadım. Sınıfta her zaman disiplinliydi, tembelliğe karşıydı, dersini örnekler vererek, sade-yalın bir anlatımla çok güzel işlerdi. Adildi, sınıfta kimseyi aşağılamazdı, hoşgörülüydü. Ama sınırları vardı, bilirdik. Yüreğinde insan sevgisi, bağışlayıcı bir anne tavrıyla belleğimde iz bırakmış, o ak yürekli , idealist öğretmenimi hiç unutmadım.
"İyi insanlarla karşılaşmayı, onlardan yararlı- güzel şeyler öğrenmeyi" çok önemsiyorum. Varlıklarıyla çevrelerine ışık yayanlar, davranışları ve uygulamalarıyla her zaman örnek olanlar; Ne olur azalmasın, daha çok olsunlar. Farkındalığımız ve duyarlılığımızla onlara ulaşalım, "İyi ki varsınız." diyebilelim.
Kaybettiğimiz o değerli-güzel insanları saygı ve rahmetle, halen hayatta olanları sonsuz minnet ve teşekkürlerimizle anıyoruz Çok uzaklarda ya da yakınlarımızda olup da farkında olamadıklarımız, yeterince tanıyamadıklarımız bağışlasınlar lütfen...
Çok eskilerden beri değişmeyen bir dileğim vardır. "Bir dilek tut. bir dilek dile, içinden ne geliyorsa ilk onu söyle." dediklerinde, ya da kendi başıma kaldığımda. gece yatarken ilk aklıma gelen dilek; "Tanrım, ne olur bizi iyilerle, iyiliklerle, güzelliklerle karşılaştır. İyiler çoğalsın, kötüler-kötülükler giderek azalsın." olmuştur. Sadece kendim için değil, herkes içindir bu dilek.
Bazı kurumlarda, bazı iş yerlerinde bu durum öyle belirgin ki. Güler yüzlü, nazik, görev ve sorumluluğunu bilen bir eleman, çevresine de adeta enerji yayıyor, çoğunluk onunla birlikte insanları mutlu etmeye çalışıyor. Bazen de bu durumun tam tersi. Bir kişi o kurumu yüceltirken bir diğeri olumsuz davranışlarıyla, şikayet ve pişmanlıkların artmasına neden oluyor.
Zamanla teşekkür etmeyi unutan, gerekli görmeyen, övülesi çalışmalarda bile olumsuz eleştiren bir toplum haline dönüştük. Oysa farklı davranışları fark ettiğimizde; bir gülümseme. içten bir teşekkür, bazen dostça bir yaklaşım, karşınızdaki insan için bir motivasyon kaynağı olabiliyor.
Canlıların tümü için bu anlayış geçerli. Maddi olarak hiçbir ödül vermeseniz de içten gelen "sevgi dil i ve hak edene yerinde övgü " dünyanın her yerinde geçerli. Nice açılmaz kapı, anahtarsız da aralanabiliyor. Sözle, bakışla, aşağılama ya da küçümsemeyle kalın-aşılmaz duvarlar örmek, sonraki zaman dilimlerine de zarar veriyor, aşılmaz geçitler- çıkmaz sokaklar yaratıyor.
Ağaçlarda, bitkilerde, çiçeklerde, tüm canlılarda, dikkatli bir bakış açısıyla, duyarlı olarak, farkındalığınızı kullanarak gözlem yaptığınızda; sonuçlar insanı şaşırtıyor. Zorunlu ihtiyaçları sağlanmayınca- yeterli su, hava, güneşten yoksun kaldığında bitkiler de küsüyor. Toprağına alışamayan, hırpalanan, kırılan bitkiler yaprak döküyor. Soluyor. zayıflıyor ve sonunda can veriyor.
Aynı yerde, aynı iklimde, farklı koşullarda-farklı davranışlarla yetiştirilen çocuklar gibi: nedenlerden sonuçlara ulaşıldığında çok da şaşırmıyoruz. İhtiyaçlar oranında, zamanında yeterince sağlanamayan bakım ve yanlış yaklaşımlar, insanın doğasına zarar verdiği gibi gerçek doğayı da yıkıyor, eziyor, yok ediyor...
Yaz mevsiminin en sıcak günlerini yaşamaktayız. Tüm dünyada iklimsel değişiklikler, ruhsal-bedensel-sosyal uyumu da güçleştiriyor. Öte yandan doğa olayları, ekonomik sıkıntılar, mevsim değişikliklerinin ürünlere yansıması, verimin düşmesi vb. olaylarla günlük yaşam da inişli çıkışlı seyrediyor.
İyi günlerin, güzelliklerin, uygun davranışların farkında olabilirsek küçük mutluluklar da yeterli olabiliyor. Öfkelenmesek ya da öfkemizi kontrol altına alabilsek bile dost bildiklerinden yara almak insanda ayrı bir iç acısı , hayal kırıklığı ve çöküş yaratıyor.
İyi ki çocuklar ve çocuk safiyetinde yaş almış insanlar var. Onlar mutluluğa giden yolda ışıldayan gözleri ve gülücükleriyle Lokman Hekim gibiler. Bu dönemin çocukları mı çok akıllı ve dost canlısı çocuklar, yoksa bana mı öyle geliyor?
Çok basit, yalın, sade sözcükler, sakin bir ses tonuyla söylenirse karşımızdaki insanın yüzünde güller açtırıyor. Bir hastane ortamında "Geçmiş olsun" demek insanı yormuyor ki. Asansörde annesinin karnına yüzünü dayamış 4-5 yaşlarındaki küçük kıza gülümseyerek günaydın dediğinizde hemen kısacık sohbet başlıyor. "Sus... sus uyanmasın, şimdi uyuyor" dediğinde yeni bir kardeşe hazırlandığını anlıyorsunuz.
Bir başka gün, bekleme salonunda elleriyle dans figürleri yapan çok sevimli küçük kızla hemen sohbet başlıyor. "Ne güzel dans ediyorsun, kimden öğrendin?" Tırnaklarındaki parlak-yaldızlı ojeyi, gösteriyor; "Bak oje sürdüm." Çok erken değil mi?" diyorum. "Yok , sabah değil, gece sürdüm" diyor gülerek. Böyle tatlı somut algılama, hiç aldırmamaktan, anlamaz görünmekten çok daha güzel elbette.
Serin bir ortamda kuş seslerini dinlemek gibi çocuk sesleri. Sevgi dolu yetişkinlerle birlikte büyüyen çocuklar, dünyayı da öyle güzel-anlamlı-umutlu, güvenli, barışın hüküm sürdüğü bir yer olarak hayal ediyorlar. Onları hayal kırıklığına uğratmayalım...
Herkesin ayrı bir dünyası var. Bir başkasından çok farklı ya da içinde çok benzer yönler barındıran türlü renkte, türlü dilde, inanışta, milyonlarca insan. İkizlerin bile bazen ayırt edilemediği bir toplumda kimi canlı da aynı türden bir başkası olmak için çaba harcıyor. Aynı renk ve biçimde saçlar, ayni giysiler, hatta davranışlar- seslenişlerle "Tek tip insan" modeli adeta.
Popüler dünya, insanları da robotlaştırmak istiyor. "Kendi gibi" değil de "Onun gibi" olabilme çabası. Arkadan bakınca, kimliksiz-kişiliksiz bir sürü gibi. Trend olan ürün, en çok satılanlar, alınanlar, giyilenler, okunanlar, izlenenler listesinde en üst sıralarda. Sahip olmak için beklemek doğal, çoğunluk öyle düşündüğü-aldığı-seçtiği için inceleyip soru sormak anlamsız, zaman sınırlı... Kalite kontrolü mü. o da ne?
Garanti belgesi, kullanım süresi, yıpranma payı, hizmet kalitesi, verimlilik, arızaları giderebilme, geri bildirimler, memnuniyet-şikayet ölçümü, uyum ve bütünleşme çabaları. ödül ya da ceza, yeterlilik belgesi, hatalı üretim kusurları, acil ve gerekli durumlarda bağlantı kurabilme, sorunu çözmeye yönelik davranışlar, dinleme-anlama, kayıt altına alma. Hak getire. "Kullanım süresi dolmuştur." Cevap sadece bu...
Sağlık sorunlarına hiç değinmeden, günlük yaşamdan örneklerle düşünmek, yargılamak değil-anlamaya-anlamlandırmaya çalışmak daha uygun ve mantıklı geliyor insana. Dünya giderek bencilleşirken, yüksek teknoloji dört bir yandan kişileri yeni icatlara uyum sağlamaya zorlarken; "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak " çok da kolay olmuyor galiba.
Yavaş şehirlerin (slow cities) bile değiştiği, kuralların, şartların ağırlaşması nedeniyle, oralarda yaşamaya istekli olanların da giderek azaldığı bilinen bir gerçek. Hızlı tempoya ayak uydurmak kolay olmasa da, varlığını ancak öyle kanıtlıyor insanoğlu. Çok-daha çok, hızlı-daha hızlı. Yorulmak yok-yola devam. Bilinçaltı zorlansa da bilinci-egoyu mutlu etmeye yöneliyor kişiler.
Daha çok zaman, daha çok insan, daha çok para, daha çok etkinlik... Sonuçta yorgun, dalgın, mutsuz, depresif bireylerden oluşan toplumlar giderek çoğalıyor. Benzerlikler çok olsa da coğrafi bölgelere göre yöresel ayrılıklar, farklı yaşamlar, farklı beklentiler ve umutlar var haklı olarak. Yaşanan duygular, hissedilen acı-hüzün ya da sevinç-coşku da bir başka türlü yaşanıyor ya da bastırılıyor.
Yüzyıllardır dünyada yaşayan tüm canlılarda; her şeye rağmen yaşamak, var olmak, gücünü kanıtlamak, bu uğurda ya savaşmak ya kaçmak tepkisi dikkat çekiyor. İçgüdüsel biçimde tepkiler ortaya konuyor. Doğal afetlerde kuşların çığlık çığlığa ötüşleri çok çarpıcıydı. Olağan dışı bir durumda atların, köpeklerin, denizlerdeki balıkların tepkileri incelenmeye değer.
Orman yangınlarından sonra çok küçük karıncalar, örümcekler, akrepler, salyangozlar çoğaldı. Yangınlar sırasında bazı hayvanların adeta sağduyuyla işbirliği yapmaları, ekip çalışmaları ilginçti. Yuvasını sırtında taşıyarak kaçan kaplumbağa fotoğrafı, ödüllü bir yarışmadan çıkmış gibiydi.
Yıllardır barışın simgesi olan zeytin ağaçları; dalları, sağlam köklerinden güç alarak hemen can vermiyorlar. Canları pahasına kökleriyle sımsıkı toprağa sarılarak insanlara hizmet sunmaya, devam ediyorlar adeta. Kaybettikleri her dal, onları bir sanat eseri gibi daha görkemli kılıyor, değerleri ve saygınlıkları ölçüsünde korunuyorlar. Göz görgüsü bir rol-model gibi, tükenmeden üretmeye, insanlar için ayakta kalmaya devam ediyorlar.
Makbule ABALI-Eğitimci
10.07 2025 Türkiye
NOT. Bu yazımda yorum köşesini kaldırdım. Sağlıkla-huzur-güven ve umutla güzel günlere. M.A