Çocukluğumla ilgili fotoğraflarım çoktur da, gençlik dönemimde yok denecek kadar azdır. Kişiliğini bulunca insan, her şey kendi düşündüğü gibi olsun istiyor. O dönemlerde genç insan evet'lerle değil de hayır'larla daha barışık, daha isyankar, kurallara biraz kırgın, farklı bir dünyada yaşıyor. Saygısızlık değil ama "Ben de varım, beni de adam yerine koyun düşüncesi, beklentisi..." Daha kırılgan, daha alıngan, kişiliğinden ödün vermeyen ergenler tanıyoruz.
Büyük bir Anadolu Kentinde, bir Kız Lisesinde okudum. Çok güçlü, ama çok katı bir eğitim aldık. Tek tip siyah önlüklerimiz, kocaman beyaz yakalarımız vardı. Saçlar ya iki örgü ya da kulak memesi hizasında kesilmiş olmalıydı. uzun saçlarım liseye kadar direnebildiler. Saç kestirmek dışında kuaföre gitmekten hiç hoşlanmayışım belki de o yıllardan kalmadır.
İnsan gençlik dönemindeki eleştirilerinde bazen haksızlık yaptığını yıllar sonra anlıyor. Eğitim çok sıkıydı belki ama okulda öğretmenlerimizden çok şey kazandık. Devlet Okullarında akademik kariyer yapmış gibi üstün nitelikli gerçek eğitimciler- Öğretmenler vardı. Bugünlerden farklı olarak o yıllarda özel okullar çok azdı, Vakıf Üniversiteleri yoktu. Makyajlı olarak okula gidiş yasaktı, zaten makyaj sevmezdik, sadelik, doğallık geçerliydi. Kendini kanıtlamak için ya da özenerek sigara içenler olurdu. Uyuşturucunun adı bile yoktu. Üniversite yılları dahil, yaşamım boyunca sigara içmeyişim belki o yılların etkisiyledir.
"Ne vardı, neler değerliydi" diye düşünüyorum; Kitaplar, şiirler, sanata- sanatçıya saygı, doğaya, insana sevgi, saygı, vefa, dostluk, arkadaşlık... Her dönem olduğu gibi aşklar, sevdalar da vardı elbette. Belki de aşk sanılan platonik sevdalar. Aileler günümüzden daha kontrolcü, daha koruyucu idi. Para değil, güven, sevgi, saygı, namus, gurur, onur gibi değerler ön plandaydı. Mutluyduk, gururluyduk, utanınca kızarırdık. Davranışlarımızda içtendik ama yüzgöz olmazdık.
Bilgisayarlar, dijital fotoğraf makineleri yoktu o yıllarda, eksikliğini de duymadık. Sosyal Medya yoktu. Kısa mesajlar yerine mektuplar vardı. Emojiler (sözsüz-resimli ifadeler denebilir mi acaba?) yerine kendimiz çizerdik. Ortaya çıkanlar belki sanat eseri sayılmazdı ama yaratıcılık ürünü şeylerdi. Makine değil, insan ön plandaydı. Edebiyat, psikoloji, felsefe, kompozisyon derslerini ne çok severdim. Çekingen, hassas, kırılgan insanlar okumayı, yazmayı, incelikleri daha çok seviyor, benimsiyorlar. Onlar için sanki kısa mesajlar anlatımı da , anlaşılmayı da yetersiz kılıyor.
Bilgisayarlar, dijital fotoğraf makineleri yoktu o yıllarda, eksikliğini de duymadık. Sosyal Medya yoktu. Kısa mesajlar yerine mektuplar vardı. Emojiler (sözsüz-resimli ifadeler denebilir mi acaba?) yerine kendimiz çizerdik. Ortaya çıkanlar belki sanat eseri sayılmazdı ama yaratıcılık ürünü şeylerdi. Makine değil, insan ön plandaydı. Edebiyat, psikoloji, felsefe, kompozisyon derslerini ne çok severdim. Çekingen, hassas, kırılgan insanlar okumayı, yazmayı, incelikleri daha çok seviyor, benimsiyorlar. Onlar için sanki kısa mesajlar anlatımı da , anlaşılmayı da yetersiz kılıyor.
Çağdaş, gelişmiş toplumlarda değişim ve gelişimin olması gerektiğine elbette inanıyorum.
Günümüzde teknolojiye tabii ki önem veriyor, bir gereksinim olduğunu düşünüyorum. Ancak nedense halâ "Bilgisayarda dünya ne kadar yakın, insan ne kadar uzak" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Günümüzde teknolojiye tabii ki önem veriyor, bir gereksinim olduğunu düşünüyorum. Ancak nedense halâ "Bilgisayarda dünya ne kadar yakın, insan ne kadar uzak" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.