Bu Blogda Ara

30 Oca 2015

ÇOCUKÇA BİR DÜŞ...








Barışı özledi tüm çocuklar günlerce, yıllarca...
Sonra bir küçük çocuk, barışı gördü düşünde;
Uzun saçlı, çok güzel bir küçük kız,
Rüzgar hızıyla koşuyor, güzel gözlü bir ceylanla,
Yemyeşil, kocaman bir ormanda,
Kuş sesleri arasında
Koşuyor rüzgar hızıyla,
Güzel gözlü bir ceylanla...
Şelaleler, çağıldayan dereler geçiyorlar,
Kucaklıyorlar dünyanın bütün çocuklarını
Papatyalar, kır çiçekleri dağıtıyorlar kucak kucak,
Barış çağrısı yapıyorlar büyüklere,
Saçlarında papatyalardan taçlarla...
Ve günün ilk ışıklarıyla rüya bitiyor;
Güzel gözlü ceylan yok olup gitmiş.
Papatyalar kupkuru, şelaleler tükenmiş...
Küçük çocuk tekrar gözünü kapatıyor,
Ama hayır, o güzel rüyanın tekrarı yok.
Rüya bitmiş, etraf virane, her yer perişan,
Havada dondurucu bir soğuk,
Bahara, barışa henüz bir asır var. 
Umutlar Kaf Dağının öte yanında.
Ve çocuk tekrar gözünü kapatıyor sımsıkı...



18 Oca 2015

İMZA GÜNLERİNDEN "GERİYE KALAN"...





Yıllar önce, çocukluğumda arkadaşlarımızla oynadığımız oyunların başında oyun içinde "kitap alışverişi" gelirdi. Küçük bir masada dizerek veya yere örtü sererek okunmuş kitaplarımızı sergiler, birbirimize çok düşük fiyatlarla satardık. Böylece çok sayıda kitap okuduğumuzu hatırlıyorum. Doğum günlerinde birbirimize kitap hediye ederdik. Ne büyük mutluluktu bu. 

Bir imza gününde geçmişi andım; "Anlar mı Anılar mı Geriye Kalan" benim ilk ve tek kitabım. Okumak-yazmak hayatım boyunca bir tutkuydu benim için. Ama kitap yazmak sadece bir hayaldi. Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi Başkanı Prof. Dr. sayın Aynur Özge'nin ve çok değer verdiğim bazı arkadaşlarımın yüreklendirmesiyle bu kitap "can" buldu. Kitap bir "anı-deneme" niteliğinde.

Kitap Ozan Yayıncılık tarafından basıma hazırlandı.248 sayfa. Geliri Mersin Alzheimer Derneği'ne ait olmak üzere 1000 tane basıldı. Bir miktar da internette satışa sunuldu. 

Başlangıçta iki imza günü düzenlendi. İlki 8 Ocak'ta Mersin'in çok soğuk bir gününde sıcacık, güzel bir salonda, Mersin Mali Müşavirler Odası'nda yapıldı. 

O gün Sivil Toplum Kuruluşlarından çok sayıda katılımcı vardı: Alzheimer Derneği'nden üyeler ve hasta yakınları, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İçel Sanat Kulübü, Kız Teknik Öğretmenler Derneği, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, Yenişehir Kent Konseyi Kadın Meclisi'nden katılan arkadaşlar  ve diğer konuklarla salonda çok güzel bir katılım oluştu. Ayrıca Akdeniz Rotary Kulüp ve Mezitli Lions Kulübünden  arkadaşlar da bizleri yalnız bırakmadılar.

Aynı gün önce sayın Aslıhan Yandım'ın sunumu, hasta yakınlarının katkılarıyla "Yaşlı İletişimi" konusu işlendi. Daha sonra kitabın içinden seçilmiş bölümler, şiir ve öykülerle ben bir tanıtım yaptım.  Katılımcıların enerji ve ilgisiyle o soğuk gün sıcacık geçti. Kitabı yazmak benim için bir sorumluluktu. İmza gününün amaçlar doğrultusunda gerçekleşmesi büyük bir mutluluk oldu.

İkinci" imza günü" 16 Ocak'ta Mersin'in ilçesi Silifke'de , Silifke Belediye Başkanı sayın Doktor Mustafa Turgut'un katkılarıyla Silifke Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlendi. Mersin Yenişehir Kent Konseyi'nden bir grup arkadaşla bir otobüsle Silifke'ye gidildi. 

Güzel bir salonda , çok iyi bir dinleyici grubuna önce Alzheimer Derneği Mersin Şubesi Başkanı Sayın Prof. Dr. Aynur Özge, Alzheimer Hastalığı ile ilgili çok güzel bir sunum yaptı. Daha sonra ben, kitabın içinden bölümlerle  "Geriye Kalan" adlı kitabımı tanıttım. Sonraki günlerde de çeşitli kurum ve kuruluşlarda, Mersin Kitap Fuarlarında, kermes ve toplantılarda Mersin Alzheimer Derneği'nde  gönüllü çalışan arkadaşlarımızın katkılarıyla çok sayıda kitap satışı gerçekleştirildi. Tüm emek harcayanlara sonsuz teşekkür ve saygıyla. 




Kitaptan birkaç bölüm:

"Yazarken; bir kadın duyarlılığıyla, 35 yıllık eğitimci birikimimle, ama en çok İNSAN kimliğimle yazmaya çalıştım. O yüzden içinde insana dair çok şeyi barındırıyor; Özlemlerimiz, sevgilerimiz, korkularımız, acılarımız, etkilendiğimiz her şey... 

Yazı ve şiirlerden bazıları yıllar önce tuttuğum eski günlüklerin sararmış yaprakları arasından çıkıp hayat buldu. Bazıları çalıştığım kurumlarda yazdığım yazılardan oluştu. Ancak büyük çoğunluğu, emekliliğimde oluşturduğum, çok severek, içtenlikle  yazdığım bir blogdaki (Uçun Kuşlar) yazılarımdan derlendi... "

"Hastalıklar, en dayanıksız olduğumuz günleri, yılları yakalıyor. Sevgiye, ilgiye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönem yaşlılık... Hayatın bir değerlendirmesini yaptığımız, kendimizle hesaplaştığımız günler, aylar. Alzheimer'la ilgili şiir, yazı ve öyküleri kitabın sonuna aldım. Çağın hastalıkları; uyum gücümüzü. sabrımızı, direncimizi de test ediyor, değerlendiriyor. Belki sevdiklerimize, sevgimizi  en çok kanıtlayacağımız anlar,  günler, aylar, yıllar yaşanıyor..."

"Anılar denizinde yüzmeyi öğrenemezsek an'ların değerini bilebilir miyiz? Fırtınasız, sakin, korunmalı limanlara, sağlam gemilere ömür boyu ihtiyacımız var "İnsan" olarak... Bazen bir eş, bazen kardeş, bazen ana-baba, öğretmen ve bazen eski bir dost gibi limanlar... Canımız istediğinde demir atıp rahatladığımız, "bir tatlı huzur" bulduğumuz limanlar..."
---------------------------------------------------------------------- 

Güzel amaçlar doğrultusunda bir araya gelmek insanı mutlu ediyor.
Kitabı yazmak bir sorumluluktu benim için.  imza günlerinin amaçlandığı gibi geçmesi büyük bir mutluluk oldu. Umarız kitabın satışından elde edilecek gelir, Yaşlı Yaşam Merkezi'ne güzel bir katkı sağlar. 

İşe yarar bir şeyler  yapabilmek insana iyi geliyor, ruhsal anlamda rahatlatıyor. Özellikle duyarlı insanların yanınızda olduğunu bilmek, cesaret ve güveninizi pekiştiriyor. Yalnız olmadığınızı anlıyorsunuz. İki imza gününden "geriye kalan" güzel paylaşımlar, dayanışma, sevgi, dostluk, vefa, iyi niyet, yardımlaşma duygusu oldu. Ama en güzeli, karşılıklı bir kültür etkileşimiydi "geriye kalan".

(Etkinlikten sonra, dünyanın sayılı müzelerinden Taşucu Anfora Müzesi gezildi. Çok farklı-yararlı  bilgiler edindiğimiz o gezi  bir başka yazının konusu.)

Makbule Abalı-Eğitimci 



Kitap, Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi'nde tanesi 20 T.L den Dernek yararına satılmaktadır. (2014 Yılı )
Ayrıca bir miktar kitap internette de satışa sunuldu.

www.ozanyayincilik.com, www.kitapyurdu.com, www.kitapambari.com, www.kitapsihirbazi.com, www.perpakitap.com                                              www.pandora.com  

15 Oca 2015

DÜNYAYI ÇOCUKLARA VERELİM...


                           

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında 
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler

                                      Nazım Hikmet

10 Oca 2015

DOĞA KIYIMI...





                                       





(Sağlık Bakanlığı 379 köyde kanserojenli toprak belirledi. Bu köylerin boşaltılması gündemde.)
                                                                                                                     Gazeteler. 







                                                 DOĞA KIYIMI...

Boy boy santraller yükseldi;
Yemyeşil, sulak alanların üzerinde 
İyi ile kötü birbirine karıştı,
Kimse bilemedi ne denli kötülük geleceğini.
Dumanlarla ölüm kustu bacalar, 
Tarlaların, meyvelerin, sebzelerin üzerine
Zehre bulandı ürünler,
Sonra tezgahlarda organik diye satıldı pek çoğu...
Gençlerin, yaşlıların, duyarlı insanların haykırışını kimse duymadı,
Yıkımı, kıyımı kimse anlayamadı,
Kimse bilemedi felaketin boyutunu.
Canlılar birer birer kayboldu;
Can verdiler çekişe çekişe,
Kuş cenneti kuş cehennemine döndü,
Caretta carettalar görünmez oldu,
Yılanlar, karıncalar bile kayboldu,
100 yıl yaşamaya niyetli kaplumbağalar
Doğadaki değişimi anlayınca vazgeçtiler...
İnsanlık ders almadı olan bitenden;
Binlerce ağaç kesildi kökünden,
Yağmur yerine zehir yağdı göklerden.
Çeşmelerden akan sular içilmez oldu,
Akarsuların bile rengi değişti,
Boz bulanık aktı dereler...
Soyları tükendi pek çok hayvanın,
Yeni hastalıklar türedi insanlarda,
Deriler pul pul döküldü,
İç organlar yıkıma uğradı,
İtirazlar dikkate alınmadı.
Dev santraller enerji üretirken 
Dünyası karardı insanoğlunun... 

Makbule Abalı.


3 Oca 2015

DUYGULARLA BAŞ BAŞA...

Bazen insan yalnız kalıp da düşüncelere daldığında bir anda ne çok şey düşünür ve ne yoğun düşünür. Bir anlık zaman dilimine yılları sığdırırsınız kimi zaman. Sanki yıllar üstünüze üstünüze gelir bazen. Ya da bir hayal ülkesinde bulutlar üstünde gezinir gibi düşünceler silsilesi sarar dört bir yanınızı. Bazen insanın kendisiyle bir iç hesaplaşmaya girmesi iyi oluyor. Yeni bir yılı karşıladığımız ilk günlerde düşündüm: "Hayatınızda en yoğun bulunmasını istediğiniz duygular nelerdir?" gibi bir soru sorulsaydı acaba ne cevap verirdim? 

Sanırım ben "sevgi, vefa, alçak  gönüllülük" derdim herhalde. Bunların harmanından dostluk oluşurdu zaten. "Sevgi", hayata anlam katan bir duygu. Nerede bulunursa oraya farklı bir anlayış, bir güzellik getiriyor. Yüreğinde sevgi taşıyan insan, daha merhametli, daha sakin ve yumuşaktır. Sevgi içten gelen, yürekten duyulan bir şeydir. Bir çığ gibi büyür. Sevgiden yoksun büyüyen çocuklarda kişilik bozuklukları, travmalar görülüyor. 

"Vefa", tadı damağımızda kalan lezzetli bir yemek gibi hatırlanır ya da kendini hatırlatır. Zamanın daha da tat kattığı tadına doyulmaz bir yiyecek ya da içecek gibidir. İnsanın vefalı dostlara nasıl da ihtiyacı vardır. Zamanın acımasızlığına rağmen an'ın  güzelliğini insana hatırlatan, , geçmişin gizemli ortamından seslenen güvenilir gerçek dostlara... Vefalı dostlar "anı taşıyıcı" gibidirler. Bir gün ansızın ortaya çıkar ve dağarcıklarındaki anıları tazelerler. Bazen hüzün, bazen mutluluk taşırlar. "Gerçek vefalı dost" iyi günde, kötü günde yanınızdadır.

"Alçak gönüllü olmak" bir davranıştır aslında. Ama pek çok duyguyu da içinde barındırır. Kendi değerini bilip, başkalarının da değerlerini kabul etmekle, saygı göstermekle sürer. Alçak gönüllülük kimine göre gereksizdir, insanın değerini düşürür. Oysa tam tersine tevazu kişiyi yüceltir. Alçak gönüllü insanın kendine saygısı da artar.

"Hayatınızda olmasını istemediğiniz 3 olumsuz duygu nedir?" dense : Ben "kin, nefret, öfke" derdim. Kin, ağır bir yük torbası gibi insanın bedensel fonksiyonlarına, ruhuna, beynine zarar veren bir şey.  Kin, yılların ötesinden taşınabilir. Beraberinde başka olumsuz duyguları da taşıyabilir. 

"Öfke" taşkın bir sel gibi önüne gelen her şeyi sürükleyebilir. Patlamaya hazır bir bomba gibidir. Tahrip gücü yüksektir. İnsana ve çevresine zarar verir. Öyle ki "çok öfkeliydi" mazeretine sığınılarak bazı yanlış davranışlar bağışlanabilir de. 

"Nefret" denince bir an irkilirim ben. Bir insan neden nefret eder ki? Bazen kötü duygular taşımak yerine unutmak, yok saymak daha rahatlatıcı değil midir? Nefret insanın içinde" kanayan yaralar" açabilir. Nefret de diğer olumsuz duygular gibi bulaşıcıdır. Bulunduğu ortamın havasını değiştirir. Kişide ön yargılar oluşturabilir, Farklı algılara neden olabilir, güvensizlik yaratabilir.

Yeni  yıl yeni başladı. Daha yolun başındayız. İçten gelen dilekler yıl boyu sürebilir.  Dileklerimizi dile getirmek için henüz hiç de geç  sayılmaz.  Güzel, güçlü duyguların enerjisi  hepimizi sarsın.
Nefret, kin ve öfkeden , her türlü kötü duygudan uzak, sevgi dolu ortamlarda , vefalı, alçak gönüllü dostlarla sağlıklı, güzel günlerden oluşan yeni bir yıl diliyorum...