Bloglarda "Ağaç Ev Sohbetleri" adıyla Deeptone Arkadaşımızın başlattığı, organize ettiği etkinlik devam ediyor. Bu haftanın konusunu ben belirledim:
Başöğretmen Atatürk "Eğitim işlerinde ne olursa olsun başarıya ulaşmalıyız." diyor ve devam ediyordu.: "Eğitim bir ulusu ya yüceltir ya da köleliğe mahkum eder. "
Ülkemizde ve yurt dışı sınavlarda matematik ve fen testlerinde öğrencilerimizin başarı ortalamaları çok düşük. Okul birincisi olarak mezun olan öğrenciler sınavlarda beklenen başarıyı gösteremiyorlar. LGS' de 200.000 öğrenci 0 puan almış. YGS 'de 96.518 aday 0 puan almış. Üniversite Giriş Sınavındaki baraj bu yıl kaldırılmış. Bu, daha az başarılı öğrenciler sınava girecek demektir. Daha çok adayın mezuniyeti gelecekte istihdam sorunu yaratmaz mı?
Öğretmenlerimizin çalışmaları artık Milli Eğitim Müfettişleri tarafından denetlenmiyor. Uygulamalarda aksaklıklar var. Özel ders fiyatları çok artmış durumda. Herkesin Özel Okul seçebilme şansı yok. Pek çok öğrenci kitap okumuyor, araştırmaya yönelmiyor, sadece sınavlara odaklanmış olarak çalışıyor. Soran, eleştiren, sorgulayan öğrenci çok az. Ünlü Eğitimci Pestalozzi yıllar önce ne güzel söylemiş: "Öğrencilerine öğrenme hevesini aşılayamayan öğretmen soğuk demiri dövüyor gibidir."
Gençler gelecek kaygısı taşıyorlar, güven duygusunu yitirmişler. Köylerimizde öğrenci yokluğu nedeniyle okullar kapatılıyor, taşımalı eğitim gerçekleştiriliyor, bir köyden başka bir köy okuluna çocuklar taşınıyor. Halen birleştirilmiş sınıflı köy okullarımız var. 1-2-3 ya da 4-5, sınıflar birlikte öğrenim görüyorlar. Yazışmalarda ifade bozuklukları sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Noktalama işaretleri hemen hiç kullanılmıyor. Kısaltmalarla cümleler anlamını yitiriyor. Yarışma programlarındaki sorular çok basit olmasına rağmen bazen bilinemiyor. Eğitim-Öğretimde her şey sınavlara odaklanmış Örneği öğrenci yabancı dilden sınava girmiyorsa İngilizce dersine yeterince hazırlanmıyor.Dershaneler okullara dönüşürken binalar yetersiz kalıyor, oyun ve teneffüs alanları yok.Sosyal etkinliklere yer ve zaman kalmıyor.
Eğitimden söz ederken bir zamanların Köy Enstitülerini anmamak haksızlık olur. Köylerden seçilen yoksul çocuklar nasıl çağa ayak uyduruyorlardı? Kitap okuyan, bir enstrüman çalmayı öğrenen, yatılı okulda yiyeceği ürünleri yetiştiren, okul binasını inşa eden, spor yapan, yetenekli olduğu alanda geliştirilen yüzlerce çocuk. Bir Aydınlanma hareketi gerçekleştirilir, aydınlık beyinler yıllarn ötesine de etkilerini yansıtır. Daha sonraları Öğretmen Okulları ve Yatılı Bölge Okulları da Eğitime önemli katkılarda bulundular.
Bir zamanlar ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ) uyguladığı sınavlarla en güvenilir kurumlardan biri olarak anılırdı. Ama nasılsa Kurum bir değişime uğradı. Sınavlardan sonra acaba 'lar içimizi kemirir oldu. Bu yıl iptal edilen soru yokmuş, sevindik. Ama her sınav düşündürüyor. LGS 'de tüm soruları yaparak 1.(Birinci) olan öğrenci sayısı 193 .Ölçme-Değerlendirme verilerine göre bu kadar çok birinci olmamalıydı. Demek ki sorular kolay gelmiş. Aşağıdakilerde yığılma daha da çok olacaktır. Seçici sorular çok mu azaldı acaba? Yakında tercihler yapılacak. Okullarımızın Rehberlik Servislerinde işini seven, araştırmacı, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre okul veya mesleklere yönlendirecek Rehber Öğretmenlere nasıl da ihtiyaç var.
Çinli düşünürlerin yüzyıllar öncesinde söyledikleri çok güzel bir söz var : "Bir adama bir balık versen doyar bir defa. Balık tutmayı öğret, doysun ömrü boyunca." Eğitimcilerin gençlere asıl yardımı , onlara güvenilir güzel bir gelecek hazırlamak olacaktır. Sporda gösterdiğimiz başarıyı neden Eğitim- Öğretimde de göstermeyelim? Neden Eğitimde dünya sıralamalarında bir yerimiz yok? Üniversitelerimiz bilimsel sıralamalarda, öğretim üyelerimiz makale ve kitap sayısında neden alt sıralardalar? Nedenlere inmedikçe sonuçları değiştirebilir miyiz? Ne tür önlemler alınmalı, nasıl yeni düzenlemeler yapılmalı?Keşke geleceğimiz açısından araştırmalar, denetimler, bilimsel sorgulamalar ivedilikle yapılabilse.
Sınav sonuçlarına göre mesleklere yönelirken popüler meslekler, okullar ön planda düşünülüyor. Kişi kendini, yeteneklerini, sınavdaki yerini iyi incelemeli. Her yıl sınav ortalamaları değişirken puanlar da değişiyor. Okullar, bölümler çoğalırken kalite düşebiliyor. 4 yıllık bazı fakültelerde yığılma olabiliyor. Oysa iyi yetişmiş ara elemana, teknik elemanlara da ne çok ihtiyaç var. İnsanın kendini geliştirmesinin, yetiştirmesinin sınırı yok ki. Her ülkede, her meslekte işini seven, dürüst çalışan, güvenilir insanlara ihtiyaç var. Elbette o insanlar hak ettiği ücreti de alabilmeli.
Gazetelerde, TV ekranlarında gördüğümüz olumsuz haberler içimizi karartıyor. Eğitimle ilgili güzel bir haber, idealist bir öğrenci ya da öğretmen, zorlukları yenerek mutlu son' a ulaşan bir başarı öyküsü yüreğimizi aydınlatıyor. Kendine ve çevresine saygılı, araştıran, sorgulayan, yeni projeler üretebilen, dürüst, güvenilir insanlara nasıl da özlem duyuyoruz. Neden olmasın...?
Makbule ABALI
Makbule Hanım o kadar iyi yerlere değinmişsiniz ki. Maalesef ülkemizin yarayan kanası Eğitim. Eğitimli insan ahlaklı olur, anlayışlı olur, hak hukuk bilir, nezaketli olur. Eğitim anne karnında başlar bir kişiyle mi olur demiyeceğiz önce biz kendimizi sonra çocuklarımızı eğiteceğiz maalesef bu kötü düzen ancak böyle bozulur.
YanıtlaSilHer şeye rağmen umudumuzu yitirmeyelim. Vicdanımızın elvermediği öyle çok şeye tanık oluyoruz ki. Çok üst düzeyde puanlarla öğrenci alan üniversitelerin (Boğaziçi, ODTÜ gibi) mezuniyet törenlerinin yapılmasına izin verilmiyor. Oysa başarı ödüllendirilmeli. Öğrencilik hayatında unutulmayacak bir anıdır kep atma törenleri.
SilKeşke asıl konuşması gerekenler konuşsa da bu denli karamsarlığa düşmesek.
ah valla, tüm sorunları yazmışsınız. eğitim durumumuz, öğretmenler, sınavlar, sınıflar, olanlar ve olması gerekenler evet ve öğrenci yerleştirmede de zaten doğru olmayan şeyler oluyor. yazık bizim ülkeye valla. eğitim düzelmedikçe hep tembel, kopyacı yetişeceğiz.
YanıtlaSilGenç kuşaktan bir blog arkadaşımla aynı fikirleri paylaşmamız insanı karmakarışık duygulara itiyor." Neden bu haldeyiz ?" sorusu beynimizi kemiriyor.Haklısın Derin, amaçlar değiştikçe tembeller ve kopyacılar çoğalıyor, başarmak için kolay yollara başvuruluyor.
SilTeşekkürler yorumun için.
Eğitimle ilgili pek çok soruna değinmiş ve güzel örnekler vermişsiniz. Eğitim Enstitülerinden bahsetmeyeceksiniz diye korktum bir an:) Eski ÖSYM başkanı Altan Günalp vardı bir zamanlar. Görevi boyunca kendisine en küçük bir güvensizlik duyulmazdı. Elbette gidişattan memnun değiliz. Yazınızın sonunda neden olmasın diye sormuşsunuz. Açıkçası benim bu işlerin düzeleceğinden pek ümidim yok, ileride düzelirse de bunu göreceğimi sanmıyorum. Çünkü oldurmazlar. Neden oldurmadıklarını gayet iyi biliyorum. Ülkede adalet, eğitim, sağlık hepsi birbiriyle bağlantılı. Adaletin olmadığı bir toplumda iyi bir eğitimden söz edilemez. Eğitim iyi değilse adalet olmaz. Sözgelimi okullarda hepimize demokrasiyle yönetildiğimizi ve demokrasinin en iyi yönetim şekli olduğunu anlattılar. Ama gerçek demokrasinin ne olduğunu hâlâ bilmeyen yığınla insan var. Mevcut seçim sisteminde oylarımızla diktatörümüzü seçiyoruz. Diktatör halkının eğitilmesini, onların soran, sorgulayan bireyler olmasını ister mi?
YanıtlaSilEğitim öyle uçsuz bucaksız bir konu ki ; 35 yıl işini çok severek, benimseyerek eğitimin her alanında çalışmış bir eğitimci olarak, bir yazıda konuyu tamamlayamadığımı düşünüyorum.
SilKöy Enstitüleri örnek alınması gereken efsanevi okullar. Daha sonraları Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri , Eğitim Yüksek Okulları ve Eğitim Fakülteleri , Öğretmen yetiştiren kurumlar olarak karşımıza çıktılar. Bu kurumlarda işini seven, bilgili, idealist eğitimcilerin yetiştirdiği öğrenciler de çağdaş bilgilerle donatılmış, Atatürkçü, umut veren, bilgili öğretmenler olarak görev yaptılar. Belki azınlıkta kaldılar.
Elbette Eğitim bir ekip işi. Yeni kararlar alınırken geçmişten ders almak, deneyimlerden yararlanmak, uzun zamanlı uygulamalara yer vermek, uzmanlarla çalışmak gerekebilir.
Yarınlar ancak böylece emin ellerde olabilir.
Katkılarınıza çok teşekkür ederim.
Sevgili öğretmenim yazınızı okurken bır yandan da içimden " şu sorunda var." " bu olumsuzluk da var. " " bu yanlış da var. " diye diye okudum ve her zamanki gibi hep bir sonraki adımda , bir sonraki cümlelerde sizin de değindiğinizi fark ettim. Aynı şeyleri düşündüğümüz için sevinsem mi yoksa konunun ciddiyeti ve negatif yanlarına üzülsem mi açıkçası karar veremedim. Eğitim dediğimiz konu da bir yönüyle böyle değil mi ki zaten. Bir yandan eğitimde yaşanan olumsuzluklar diğer yandan da her şeye rağmen görevini çok seven sizin gibi ve azınlıkta olsa yüreği güzel diğer eğitimcilerin çabası. Bir eğitimci olarak , eğitimin sadece bir binayla , bir müfredat ışığında , belirlenmiş bir öğretici, sayıca belirlenmiş öğrenciler ile sınırlandırılmaması gerektiğini düşünüyorum. eğitim her şeydir , eğitim her yerdedir ve eğitim süreklidir. Zaman ve mekan ve de kişi sınırlaması çoğu zaman elini kolunu bağlayan bir zincir gibi eğitimi sarıp sarmamalı. Ve bir diğer nokta da, karşilaştığımız bireylerin " öğrenci " olarak değil de " talebe " olmaları gerektiğini düşünüyorum. çünkü talebe , bir yönüyle talep eden demektir, öğrenmeye kendi isteğiyle açık olması , bunun için içten gelen bir duyguyla hareket etmesi demektir. Bu sadece eğitim de değil, her zaman biz de olması gereken bir özellik değil mi zaten ?
YanıtlaSilYorumunu görünce çok sevindim Çağrı. Eğitimde belirli konularda ortak düşünmemize de.. Geçmişi andım. Öğretmen olma çabanı ve şimdilerde iyi bir öğretmen olarak görev yaptığını biliyorum. "Eğitim her yerdedir ve hayat boyu süreklidir" deyişine yürekten katılıyorum.
SilÖğrenci mi, talebe mi diye düşündüğümüzde ben hep "öğrenci" derim. Çünkü o deyiş de öğrenici, öğrenmeye
yatkın , öğrenmek isteyen anlamında kullanılıyor.
Seninle aynı sayfada görüş alışverişi yapmak ne güzel.
Yorumuna çok teşekkür ederim.
Güzel bir gelecek, sağlıklı günler diliyorum.
Bence çok önemli bir konu seçmişsiniz. O kadar çok sorun var ki eğitim sisteminde. Bunların en son noktası sınavlar da gençlerin canını yakıyor. Çoğu okudukları halde iş bulamayacakları bölümler için strese giriyorlar.
YanıtlaSilAslında yaşam boyu devam eden " Eğitim " her ülkenin can alıcı noktasını oluşturuyor. Sistemin can damarı. Amacına, beklentilerine ulaşamayan gençler daha öfkeli, sinirli, kindar, hoşgörüsüz yetişkinler oluyorlar. Doğal olarak bu durumdan sadece kendileri değil, aileleri, eşleri, çocukları da etkileniyor. Mutsuz insanlar ülkesi olduk. Önlem alınmazsa daha çok insan bu olumsuzluklardan etkilenir.
SilDaha güzel bir gelecek dileği ile...