Bu Blogda Ara

13 Eki 2023

DOĞAL TEPKİLERİMİZ

 


Geçtiğimiz günlerde bir kitabın arka kapağında şu cümle dikkatimi çekti: "Hastalık, ruhumuzun çığlığından başka bir şey değildir, o halde neden ısrarla çareyi sadece bedende arıyoruz? " 

İnsan olmanın, insan kalabilmenin, insanca yaşamanın bedelleri ağır çoğu kez. Yaşam boyu insanın mücadelesi, yaşama uğraşı, ayakta kalabilme, direnebilme isteği hiç bitmiyor. Belki de bu enerji, hayatın durağanlığını önlüyor, insana güç veriyor, yolunu aydınlatıyor, seçeceği yöntemleri belirliyor. 

Bireysel veya toplumsal hayatların anlatımında "savaşmak ya da kaçmak" üzerine kurgulanıyor çoğu senaryo. Ya çeşitli yollarla kişiliğinizi korumayı, var olmayı seçiyorsunuz ya da pes edip boyun eğmeyi, susmayı... Tepkisiz, duyarsız kalmayı, aldırmamayı, boş vermeyi, umursamamayı... (Bu alanda dilimiz, kelime dağarcığımız  ne kadar zengin. Yazdıkça ne çok sözcük kendiliğinden yerini buluyor.) 

Hayat devam ettiği sürece yıllara, dönemlere göre dünyanın, ülkelerin gündemleri de değişiyor; Savaşlar, doğal afetler, küresel sorunlar, ekonomik sıkıntılar... Değişimi kayda alan araştırmacılar süratle yeni alanlara yöneliyorlar, arz ve talep dengesi yeniden belirleniyor. TV. programları. haber kaynakları, filmler, diziler, müzik programları, sanat etkinlikleri, kitaplar, seminerler yeniden düzenleniyor. İnsanların meraklarını gidermek, yeni bilgilerle ilgilerini çekmek önem kazanıyor. 

Her alanda daha çok sayıda tüketiciye, son teknolojiye uygun daha çok ürün satmak üzerine planlanıyor her şey. "Güç bende" diyebilmek adına insan ya da insancıklar unutuluyor çoğu kez. Tüketici grubu değiştikçe reklâmlar da değişiyor. "Halk nasıl olsa  anlamaz"  kaygısıyla  çok da özen gösterilmiyor pek çok şeye. Bol resimli, az yazılı, çok gürültülü müziklerle , tekrarlarla üretiliyor çoğu ürün. Mücevher ve araba reklâmları çok gözde bu aralar. Sanal marketler kaç kişiye hitap ediyor ? İletişim çağında iletişimsizlik söz konusu. Kurumların aranan telefonlarında insan sesi duymak yerine mekanik sesler duymaktan işinizi çözememekten ötürü yorgun düşüyorsunuz. İnsan kayıp, İNSAN aranıyor...

"Uzun yazıları okumaya, yorum yapmaya artık insanların sabrı ve zamanı yok " diyor uzmanlar. O zaman hoşgörünüze sığınarak, bu yazımın devamı  16 Ekim Pazartesi ) günü  blogda (Ağaç Ev Sohbetlerinde) olsun. 

Makbule Abalı 

Urla . 13 Ekim





30 yorum:

  1. İnsan kayıp, insanlıkta...insan kalabilmek mücadele gerektiriyor, ona da izin verilmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen hayat inişlerle, çıkışlarla, dolambaçlı yollarla iyice zorlaşır gerçekten. Her şeye rağmen umut tükenmemeli.
      Teşekkürler yorumunuza.

      Sil
  2. Yazıda "insan aranıyor" cümlesi hemen dikkati çekiyor. Dediğiniz gibi bir telefonla iletişimde karşınıza mekanik sesler ve seçenekler çıktığında bir nevi iletişimin önü kesilmiş oluyor. Oysa insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği konuşması. Maalesef birbirini dinlemeyen en küçük insan topluluklarından, devletlere kadar bu iş uzuyor.
    Ağaç evlerindeki yazıyı bekliyorum Hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstenilen bütün bilgileri aktarmamıza rağmen halâ "Hatalı tuşladınız" denmesi çok sakin ve sabırlı kişileri bile zorluyor. Dakikalar değil, saatlerce uğraşıp sorunu çözümleyemediğimiz , yetkililere de ulaşamadığımız o hafta meğer "Müşteri Deneyimi Haftası " imiş. Kara mizah gibi. Oysa büyük depremde sınanmışlardı, demek halâ o büyük(!) kurum kendini yenileyememiş.
      İnsanlarımızı sinir savaşına sokmadan ,yetki ve sorumluluklarını bilen, hiç olmazsa kendini denetleyebilen görevlileri arıyor, özlüyoruz sevgili Sezer. Sayıca öyle azlar ki.

      Sesini çok yükseltmeden , uygun bir dille meramını anlatma alışkanlığında olan bir eski Eğitimci bu Pazartesi Ağaç Evin konuğu olacak.
      Sevgiyle.

      Sil
  3. Yazının son cümleleri nadiren kısa yazılar yazan biri olarak gülümsetti beni, bir yanıyla da mutlu etti. Çünkü içimden gelene hiç dur demedim, bundan sonrasında da demeyi düşünmeyen biri olarak, dile getirdiğiniz için bu durumu, teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her zaman yorum yazamasam da bloğunuzun sadık bir izleyicisiyim. Uzunluğuna, kısalığına bakmaksızın yazılarınızı keyifle okuyorum.
      İnsanın içinde yazma tutkusu yer etmişse çok farkında olmadan yorumları bile uzun oluyor. İnstagram , yazılarımı kırptıkça daha kısa yazmaya alıştım. Çalınan hesabımı kurtarmak bir yana kapatamayınca oraya tekrar dönmeyi de düşünmedim.(Hassas ruhlar çabuk inciniyor.)
      İç sesinizi dinlemekten hiç vazgeçmeyin.
      Yorumunuza çok teşekkürler.

      Sil
    2. Hocam bilâkis uzun yazı ve yorumları okumaktan daha çok hoşlanıyorum. Özellikle yukarıdaki gibi toplumun değişen karakteri üzerine dile getirdiğiniz duygu ve düşünceleri öğrenmek ufuk açıcı. Belirttiğiniz konulara katılıyorum. Özellikle üçüncü paragrafta geçen kişiliğimizi koruyabilmek için "savaşmak ya da kaçmak" vurgusu önemli. Elbette savaşmanın bir faturası var bu baskı ortamında. Çoğumuz ister istemez geleceğimizi, ailemizi düşünerek siniyoruz. Bireysel ya da toplum adına faydalı işler yapmaya çalışan kahramanlar bunun bedelini en ağır şekilde ödüyorlar ne yazık ki. Toplum kapitalist düzende yozlaşmaya, çürümeye doğru hızla yol alıyor. Sonuçta sosyal patlamalara kapı açacak bu gidişatın sonu hayır değil. Yaşlılar geçmiş günleri yad ederken gençler gelecek kaygısı yaşıyorlar. Umutsuzluk had safhada. Hep birlikte bizi güzel günlere götürecek bir lider, bir kahraman bekliyoruz. Yüz yılda bir gelir diyorlar. Umarım zamanı gelmiştir. Teşekkürler:)

      Sil
    3. Ben de uzun yazıları ve yorumları daha çok seviyorum. Yazmaya başlayınca söylenecek çok sözümüz var gibi bir duyguya kapılıyorum. Hele yorum yazarken acaba arkadaşlarımı zor durumda mı bırakıyorum gibi bir düşünce beliriyor. Ama inanıyorum ki düşünceye saygının özü bu.
      "Savaşmak" derken kendi iç hesaplaşmalarımız, pes etmemek, doğru bildiğini uygun yollarla savunmak gibi düşünüyorum.
      Haklısınız, pek çok konuda hayal kırıklıkları yaşadığımız çok zamanlar oluyor. Adaletin terazisi herkes için yasalar çerçevesinde dengeyi sağlamalı. İçten beklentimiz öyle tabii.
      Son cümleniz umudumuzun henüz tükenmediğini ne güzel kanıtlıyor., Yüz yıllık bir zaman dilimi. Cumhuriyetin 100. yılı.

      Sil
    4. Uzun yazıları ve yorumlardaki fikir alışverişlerini sevenlere bir de beni ekleyelim :)
      Bu konuda yazmak istediklerim çok paralel olduğu için yorum altına yorum ekleyerek devam ediyorum, iyi ve etik davranışın günümüzde maalesef değerler sisteminde "enayilik"le özdeşleşmesi maalesef toplumumuzdaki kuralsızlık ve ahlaksızlıkla ilişkili. Başka toplumlarda böyle bir enayilik algısı olmadığı gibi, toplumda kurallara uyum ne kadar fazlaysa o kadar da yüceltiliyor. Yani bu "kime göre doğru" konusuyla ilişkili bence. Yine toplumsal tepkiler de bu doğrulardan beslendiği için, toplumumuzdaki ana tepkinin "tepkisizlik" olması ve kimsenin savaşmaması, fakat insanoğlunun içindeki dürtüleri bir noktada da dışa vurması gerektiği için "küçük meselelerden" savaşlar yaratmamız, örneğin trafikteki kavgalar, örneğin "ne bakıyosun" kavgaları sonucu ölümler, hepsi aslında büyük resmin bir parçası..
      Toplumumuz ciddi bir travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor, psikotik atakları var, aşırı düzeyde kaygılı ve depresif. Geleceğe dair umudumuz "öğrenilmiş çaresizlik" ile yokoldu zaten. Kısacası bir "çöküş" dönemindeyiz...
      Fakat her çöküşün bir sonu var, güzel günler elbette gelecek ve bunu da gençler yapacak diye düşünüyorum çünkü gençlerimiz bilgi teknolojileri konusunda dünya standardındalar, bir noktada bu "tepkiselliğe" de dönüşecektir diye düşünüyorum, umuyorum.
      Kaç / Saldır dışında son 15 senedir bir de "don kal" savunması öne sürülüyor, duymuşsunuzdur. Artık bu sistemin 3 seçenekli bir sistem olduğu kabul edildi. Toplumumuzda bu "don kal" biçiminin de çok geçerli olduğunu düşünüyorum ve maalesef insana ilerde en çok "pişmanlık" veren de bu savunma biçimi olduğu söylenir.. Bir an önce silkelenip kabullenmek ya da savaşmak seçeneğini seçebilmemiz dileğiyle diyeyim....
      Bu arada o beklenen kişi (hep biri beklenir bizimki gibi kültürlerde) bir fikre göre geldi, Türkiye'yi yeni yüzyılına taşımakta biliyorsunuz :)) Bu noktada "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" diyen sevgili Erkin babayı hatırlamamak mümkün değil....
      Ezcümle, şefkatli, etik ve adil davranışı kişisel olarak hedef belirledim, bu uğurda savaşıyorum. Başka ne yapabilirim kişisel olarak bilmiyorum. Umudu beslemeye çalışıyorum..
      Çok güzel bir konuydu, elinize sağlık tekrar....

      Sil
    5. Ah ben bu güzel, anlamlı, uzun yorumu nasıl görmemişim. Ama bazı yorumlar geç düşebiliyor, belki o yüzden. Hemen ekledim. Zaten "Sadece C. " hep dikkatle izlediğim, detaylı, anlamlı yorumlarını özlediğim bir blog.
      Bir zamanlar okumuştum: Yurt dışında bir kentte bir danışma bürosu açılmış. İçinde her kişilikte ve kimlikte insan mankenleri. Patronuna kızan memur gidiyor, patron kimliğindeki mankene içini boşaltıyor, rahatlıyor. Anne, baba, yakın akraba, farklı kişiliklerde insan modelleri. Bizde ne yazık öfke çıkarma aracı olarak canlı modeller (! ) kullanılıyor.
      "Öğrenilmiş çaresizlik" umudu, çabayı. denemeyi ne güzel özetler.
      Beklentilerimiz, davranış kalıplarımız öyle benziyor ki. Çok teşekkür ederim sevgili C.....

      Sil
  4. tamam pazartesi günü ağaç ev sohbeti sizde :) yazıya gelcem yine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir görev gibi algılayıp bugün yazdım. Yarın sabah sanırım saat 10.00 da yayınlayacağım.
      Sevgiyle.

      Sil
  5. eveet tepkisizlik var ve hayat tüketim üzerine kurulu, haklısınız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz gençlerin de böyle düşünmesi hiç de şaşırtıcı değil. Ne yazık, olumsuzluklar örnek alınıyor.

      Sil
  6. '' Bol resimli, az yazılı, çok gürültülü müziklerle , tekrarlarla üretiliyor çoğu ürün '' cümleniz nasıl da gözlerimin büyümesine vesile oldu hocam. Yaşamın hiçbir döneminde bu denli insan tüketimi olmamıştır. Saygılar hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki yılların getirisi, bazen hayal kırıklıkları yorabiliyor insanları. Sonra gene küçük mutluluklarla kendimizi toparlıyoruz.
      Sevinmek gerek, henüz İNSAN kaynaklarımız tükenmedi.
      Sağlıkla güzel yarınlara.
      Çok teşekkür ederim.

      Sil
  7. insanın tepkisizleşmesi ve bunu normalleştirmesi, bu gidişatın benimsendiği gibi bir algıya neden oluyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçtenlikle katılıyorum. Çoğunluk kabullenince de anormal gidişat veya durumlar normal sayılır oluyor. Normalle anormal yer değiştiriyor. Acısını ta içimizde hissediyoruz.

      Sil
  8. İletişim çağında iletişimsizlik söz konusu. Kurumların aranan telefonlarında insan sesi duymak yerine mekanik sesler duymaktan işinizi çözememekten ötürü yorgun düşüyorsunuz. İnsan kayıp, İNSAN aranıyor...

    Ne kadar doğru cümleler...
    Hele insan istedikçe benimle işiniz daha hızlı hallolur diyen mekanik sesten nefret ediyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda yazacak öyle çok şey var ki ! "Konuşmalarınız kalite kontrolü açısından kayda alınıyor" diyen sese kaç kez lütfen alınsın ve yetkililer bu çaresizliğe bir çare bulsunlar diye seslendim. Ama robotlar duyar mı ki...
      Sabır ve hoşgörümüzü test ediyorlar galiba !

      Sil
  9. Öğretmenim resimdeki yazıyı görünce aklıma şu söz geldi: Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.
    Yazınızı okuyunca aklıma bir soru geldi :
    Bu kadar teknoloji hayatımıza girince ( kii biz birçok teknolojik gelişmeyi zaman kazanmak için yapıldığını düşündük) hiç vakit kazandınız mı ? Benim kendimce bu soruya cevabım : Tam tersi serbest zamanımızı da yok etti. Savaşlarla , içimizde bitmek bilmeyen ' ben ben ben ' düşüncesiyle ,olumsuz yaşanan olaylarla ve teknolojiyle aslında kendimizden , kendi zamanımızdan daha da uzaklaştığımızı , tükendiğimizi göremiyoruz bazen .......

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında siz gençlerin teknolojiyle daha barışık olduğunu düşünüyordum sevgili Çağrı. Haklısın, biz zamana uyum sağlamaya çalışırken zaman hızla akıp gidiyor. Üzülme, birçok yerde artık "slow cities "uygulamaları var.
      İnsanlar yavaşlığı, sakinliği, dinginliği özlüyorlar.
      Sağlıkla.

      Sil
  10. Kısa ama çok anlamlı bir yazı olmuş Makbule Hanım. ''İletişim çağında iletişimsizlik söz konusu'' cümlesi ise enfes bir tespit olmuş; emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazmak terapi gibi geliyor insana. Bu da uygun bir iç dökme yolu. Bir anlamda iç sesimize, iç sel çatışmalarımıza cevap bulmaya çalışıyoruz.
      Çok teşekkürler. Sevgiyle.

      Sil
  11. Hastalığın tanımına dikkat etmek lazım, çok şey anlatıyor bize .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Hastalığın tanımına dikkat etmek lâzım " derken acaba ilk cümleyi mi düşündünüz? Alıntı yaptığım o cümlede "sadece" sözcüğü bir çizgiyi belirliyor bence. İnsanı bütün olarak değerlendirmenin dikkatine önem çekiliyor.
      Sağlıkla.

      Sil
  12. Kapanış cümlesine geldiğimde bir şaşırdım. Cümleyi idrak etmeden önce yazının devamı nerde diye düşündüm bir an. :)
    Evet insanların sabrı yok. Ama bir kez bilince karşıdaki güzel bir şey anlatıyor, her zaman sabreder. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden daha uzun yazardım. Bir dönem bulunduğum İnstagramda yazılarımı kısaltmak durumunda kalınca daha kısa yazar oldum. Blogda daha huzurlu yazıyorum.
      Önce Ağaç Ev için farklı bir konu seçmiştim. Sonra iki yazımın da benzer alanda uygulanabilir olduğunu düşünüp devamı niteliğinde görüş bildirdim. Bloğun sağ tarafında "Doğal Tepkiler" başlığıyla önceki yazım da yer alıyor. Tıkladığınızda ulaşabiliyorsunuz. İkisini birlikte değerlendirmek daha uygun tabii.
      Ölçülü ve dengeli sabrınızı tahmin edebiliyorum. Değişmeyin lütfen. Sevgiyle.

      Sil
  13. Çok güzel yazmışsınız öğretmenim, keyifle ve düşünceli okudum yazınızı. Tespitleriniz tam nokta atışı olmuş. Hayat gerçek bir mücadele içinde geçiyor. Yılmadan, yorulmadan, çalışkanlıkla, azimle, sabırla ilerlemeye çalışmak en güzeli, yerimizde saymak insanın potansiyeli için üzücü olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Hayat gerçek bir mücadele" Deyişinize aynen katılıyorum. İçimizdeki o potansiyel gücü uygun alanlara kanalize ederek kullanmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Çaba harcamadan durmak, pes etmek, umudumuzu yitirmek hayatın sonunu beklemek gibi...
      Güzel görüşlerinize teşekkürler.
      Sevgiyle.

      Sil