Bu Blogda Ara

21 Ağu 2010

SINANMAK...

Sınavlar yaşamın her aşamasında var: O yüzden mi "sınav" denince içimiz titriyor, hepimiz kaygılanıyoruz; Yeni bir okula başlama, yeni bir iş, yeni bir hayat, bir yer değişimi, ana- baba olma, yeni bir yaşam kurma... Hepsi bir sınav ya da sınanma değil midir, hayatı boyunca kim sınanmamıştır ki...? 

   Eğitim-Öğretim Alanındaki sınavlar, öğrenci ya da adaylar açısından ayrı bir önem taşıyor. Yılların birikimini, emeğini, çabanızı, bilginizi, yeteneğinizi, aynı zamanda heyecanınızı, özgüveninizi, birkaç saat içinde test ediyor, bir bakıma kendinizi sınıyor, değerlendiriyorsunuz... Bu yıl, olumlu- olumsuz yönleriyle sınavlar gündemden hiç düşmedi, sınav sonuçlarının her açıklanışında bir düşünce karmaşası yaşandı.

   Geçmişte ÖSYM'nin düzenlediği sınavlar-zaman zaman bazı hatalar yaşansa da-iyi bir ölçme aracı sayılırdı. Günümüzde sınav sonuçlarıyla yalnız öğrenciler, okullar, öğretmenler, yöneticiler değil, aynı zamanda MEB, YÖK, ÖSYM' de sınanıyor. Sınav sonuçlarında yaşanan karmaşa ve düzensizlikler; adaylarda eşitlik ya da adalet anlayışını zedelemez mi, gelecek kuşaklarda bilime, kurumlara güvensizlik yaratmaz mı...?

   Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Profesör Dr. Ünal Yarımağan'ın açıklamasına göre, Kamu Personeli Seçme Sınavındaki iddialar araştırılıyor: Bu yıla kadar Eğitim Bilimleri Testindeki 120 sorunun tamamını yapan yokken, bu yıl 350 kişi var, bu kişilerden bazıları geçen yıl aynı testten hiç puan almamışlar, tam puan alanlardan bazıları da evli çiftler. Bir yılda böylesi bir "başarı" istatistikçileri de şaşırtabilir.

   Her sonuç insanı düşüncelere yöneltiyor:
  
   Sınav sonuçlarında en üst sıraları paylaşanlar, meslek yaşamlarında da "en iyiler" arasında olabilir mi...?

    "Güvenmek ve inanmak" konulu objektif, önyargısız, bilimsel bir sınav yapılsa; çocukların ana-babalarına, öğrencilerin öğretmenlerine, öğretmenlerin yöneticilerine, yöneticilerin kurumlara yönelik sonuçları nasıl olurdu? Olumlu ya da olumsuz örnekler, bireyin "iyi insan olma" çabasını ne kadar etkiler?

     Yenilgi, düş kırıklığı, öfke, sinirlilik, isyan duyguları, içsel duygu patlamaları, ruhsal fırtınalar, kişinin akıl ve ruh sağlığını, bedensel, psikolojik ve sosyal dengesini ne ölçüde bozar?

    Çok çaba harcayıp başarısız sayılmak, haklı iken haksız konuma düşmek, aynı durumda "farklı" uygulamalarla karşılaşmak, çok yol aldığını düşünürken "arpa boyu" gitmiş sayılmak, değişen değerlerle "kabul görmek" insanı nasıl değiştirir, oluşmuş "yaraları" kimler, nasıl onarabilir?
 
    Sınav düzenleyici kurumlar veya yetkili birimler de zaman zaman kendilerini "sınamak-değerlendirmek" isterler mi acaba? Örneğin bir SDS(Sorumluluk Değerlendirme Sınavı) olsaydı sonuçlar kimleri sevindirir, kimleri üzer, kimleri şaşırtırdı? 
   
    Duygusal zekâmız sınanmadığı ya da ölçülmediği için mi, toplum olarak çabuk sinirlenip öfkeleniyor, birbirimizi incitip hırpalıyor ve sonuçta hataları düzeltemeden gene yanlışlara düşüyoruz? 
    Önce kendimizi sınayıp değerlendirmekle başlıyor her şey...

     
     

2 yorum:

  1. Makbule Hanım, sadece ellerimi havaya kaldırıyorum ve "adalet-vicdan" diye sesleniyorum kozmosun bizi kurtaracak yönüne doğru.Ama ses, sesim geri geliyor; " sizi kurtaracak yine sizsiniz" diye bir ses,bana dokunuyor, ağırlık yapıyor ve ...

    YanıtlaSil
  2. Zor günlerde, kurtarma ekiplerinin; "Orada kimse var mı...?" diyerek seslenişini düşündüm birden, iyi ki seslenebiliyorsunuz, iyi ki...

    YanıtlaSil