Ağaçlar dile gelse: Ne uzun, ne renkli, ne güzel, belki de ne acıklı öyküleri olurdu kim bilir... Neler anlatır, neler fısıldarlardı geçmiş yaşamlarından; sabırlı bir dinleyici bulsalar, paylaşırlar mıydı acaba sırlarını... Yoksa kırgın, kızgın, öfkeli midir ağaçlar insanlara ? Yıllarca yararlanıp sonra da değerini bilmediğimiz için, ihanetle mi suçlarlardı biz insanları, kim bilir...
Ağaçlarla ilgili ne çok öykü, ne çok şiir vardır: Cahit Sıtkı Tarancı, ne güzel demiştir, "Yalnızlığa Dair" adlı şiirinde; "Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara, /Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgâra."
Ağaçlarla ilgili tiyatro oyunu bile vardır: "Ağaçlar ayakta ölür" ; canlı olduğuna göre ağaçlar da ölür elbette, tıpkı insanlar gibi...
Bazen bakımsızlıktan, bazen sevgisizlikten, bazen susuzluktan veya kesilerek, yakılarak, canına kıyılarak can verir ağaçlar da...
Mezarları yoktur ağaçların; cansız kaldıklarında konacakları yer, ya bir başka ağaç altı, ya bir oduncu deposu, ya da karanlık bir yerdir. Belki en çok kâğıt fabrikasına gidenler sevinir; yeniden "can bulup" değer kazanacakları için, tekrar bir işe yarayacakları için... İnsanlar da öyle değil midir ?
Her ağaç bir başka dünya, bir başka candır. Kuşlar için kanatlar ne denli önemliyse, ağaçlar için de kökler önemlidir: Kökler değil midir onları yaşama bağlayan; kökleri sağlamsa bir ağacın, tutunabilmişse derinden, korkmaz artık, kendinden emin, uzayıp gider gökyüzüne... Kuşlar gibi kanatlanır adeta; özgürlüğün tadını çıkarır, ses verir rüzgâra, yağmura kucak açar, gölgesinde barındırır insanları...
Yerini, yurdunu bulmak ister ağaçlar da: Uygun ortam arar, iklimlere, doğa koşullarına göre değişir, bazen bir dağ başındadır, bazen bir su kenarında... Tıpkı insanlar gibidir; yerini bulursa can bulur, yerini sevmezse kurur, gider, yok olur. Ağaçlar kesilirken ağlar mı acaba, akan su gözyaşı mıdır, dalı kırılınca küser de ondan mı kurur...?
Ben en çok kışın yaprağını döküp, baharda tekrar çiçeklerle donanan ağaçları severim: Tükenip sonra her şeye yeniden başlayan mücadeleci insanlar gibidirler... Badem ağacı örneğin; baharda birden açıverir güzelim çiçeklerini, dokununca dökülüveren, ince, narin çiçekler... Çoğu dökülür o çiçeklerin; ince, naif, kırılgan insanlar gibidirler. O çiçeklerin sert kabuklu bademlere dönüşeceğini düşünemezsiniz; ama her şeye rağmen sert doğa koşullarına dayananlar olur, sağlam karakterli insanlar gibi...
Erguvanlar; renkleri ve görüntüleriyle etrafa ışık saçan gösterişli kadınlar gibidir: Birden açılır saçılır çiçekleriyle, ancak görüntüsü dışında pek yararlanamazsınız, meyvesi yoktur, kısa süre sonra çiçekleri de dökülür, makyajsız doğal haliyle kalıverir ortada...
Narenciye ağaçları; limon, portakal, greyfurt, çiçekleriyle, kokuları ve görüntüleriyle baharda, kendini kanıtlamak için fırsat bekleyen insanlar gibidirler. Yakından tanıyınca aldanmadığınızı anlarsınız; yararları, katkıları tartışılmaz...
Ceviz; görkemlidir, güzeldir, yararlıdır, iç yapısı beyine benzer, gölgesi serindir ancak uzun süre oturursanız rahatsız eder, gölgesi ağır insanlar gibidir, çekinilmesi gerekir...
Kavak; ince uzundur, rüzgârla savruluverecek gibidir, ama kökleri öyle derinlere uzanır ki sizi yanıltır, eğilip bükülse de asla yıkılmaz; her şeye dayanıklı, sağlam, güvenilir insanlar gibidir. Paylaşımı sever, diğer ağaçların aksine, dalını toprağa batırırsınız, yeniden kök salar...
Çınar, farklıdır, bir başkadır her zaman: Yaylada yüzyıllık çınarlara bakıp düşünürüm bazen; kim bilir neler görüp neler yaşamıştır onca yıl, nelere tanıklık etmiş, kimlerle paylaşmıştır gölgesini, serinliğini...
Çınarlara benzer bazı insanlar da: Görüşleri, fikirleri, eserleri, izleri ve paylaşımlarıyla yeterince vermiş, her zaman olmasa da bazen almışlardır emeklerinin karşılığını.
Görkemlidir çınar, heybetlidir; önce çekinir, ürkersiniz, ama severseniz size sunar tüm nimetlerini, gölgesi serin ve korunaklıdır, yaprakları türküler söyler rüzgârda, rahatlarsınız...
Daha ne çok ağaç var yeryüzünde... Uzakdoğulu düşünürler; "Bir ağaca sarılın çok bunaldığınızda" diyorlar. Gerçekten, toprağa basmak, çimenlere basmak, "toprak hattı oluşturmak" gibi adeta. Ağaçlar, içimizdeki "negatif enerjiyi alıyor, yeniden güç kazandırıyor bedenimize...
Bugün, Dünya Çevre Günü'nde; siz de bir ağaçtan güç alarak "Yaşam Enerjisi" depolamayı düşünmez miydiniz... ? Ağaçlar, paylaşımcı oldukları kadar yardımcı da olurlar.
Makbule ABALI
(Bu yazımı ilk kez 5 Haziran 2010 yılında yayınlamışım. Bazı yazılar güncelliğini kaybetmiyor. M.A)
Görsel: İnternetten.
kutsallar bence...zarar verilirse vebali var...kadrini bilenler olduğu gibi, zulmedenler de var...bloglarında onları konu edenler var...yani şanslı olanları da var, şanssız olanları da...tıpki insanlar gibi...
YanıtlaSilGeriye dönüşlerin bu iyiliği var. Yorumunuza cevap vermeyi ben nasıl unutmuşum.
SilBen de ağaçların kutsal olduğuna inanıyorum. Öyle çok yararlı yönleri var ki. Ağaçlarla insanlar arasında bağ kurmak da bana ilginç geliyor. Bu yıl koca ağaçlar cayır cayır yanarken adeta biz de kavrulduk.
Özellikle son cümleler... Harika bir yazıydı, kaleminize sağlık! :)
YanıtlaSilSon yıllarda ağaçları yaşatmak yerine hep yok ettik.
SilBu da sevdiğim bir yazıydı. Eski yazıları da okuyorsunuz, ne güzel.
Yorumunuza çok teşekkür ederim.
ne güzel yazmışsınız.
YanıtlaSilağaca sarılanlardanım ben de
Ben dahil bizim aile de. Ağaçların arasında olmak bile enerji veriyor. Yazları 2 ay kadar Mersin'in yaylası Arslanköy'de oluruz. Bu yaz gidemedik. Kışa enerji depolayamadık.
SilSevgiyle...
Canım öğretmenim, bu yazınız sayesinde ne güzel bilgiler öğrendim sizden. Bir öğretmen her zaman kendini geliştirmeli, değişime açık olmalı, bilgilenmeli, bildiklerini de başkalarıyla paylaşabilecek kadar açık olmalı. Siz bu özelliklerin ne kadar güzel bir örneğisiniz. Sevgiyle kalın, o güzel yüreğiniz hep var olsun öğretmenim.
YanıtlaSilGüzel düşüncelerine çok teşekkür ederim sevgili Cağrı. 11 yıl önce yazdığım bir yazıyı bugün tekrar yayınladım. Ülkemizde korkunç günler yaşanıyor. Oysa biz fidanlarımızla, asırlık ağaçlarımızla övünürdük. Dileriz daha kötü günler yaşanmasın.
Sil