Bu Blogda Ara

7 Şub 2015

ÖTEKİ...


           

Soğuk bir kış günüydü. Hafiften yağmur çiseliyordu. Havada hüzün vardı. "Ya sağanak başlarsa " dedi mavi kot ceketli kadın. Ürkek, çekingen adımlarla başladığı yürüyüşte mola vermiş gibiydi. "Burada ne işim var" diye durakladı bir an. Bir yol ayrımında olduğunun farkına vardı. Yeni yola sapıp sapmamakta tereddüt yaşadı birkaç saniye. Aniden karar verdi, ürkek, çekingen adımlarla dar yolda ilerledi.

"Eskiden olsa risk almazdım" diye düşündü. Sabah meteoroloji haberlerini dinlemişti oysa. Bölge parçalı bulutluydu, sağanak yağış görülebilirdi."Şemsiyemi bile almadım, tedbirsizlik" dedi. Birkaç damlayı yüzünde, elinde hissetti, durdu... Karar vermekte gecikmedi; "Aptal ıslatan" dedi.Yöre insanı olarak alışkındı zamansız yağmurlara...

Arazinin bilinmezliği onu farklı bir yere getirmişti. Gözlerini kısarak uzaklara baktı, derin bir nefes aldı. Bulunduğu yer uçsuz bucaksız bir alan görünümündeydi.Tek tük ağaçlar... Yerde önceki yağmurdan kalmış su birikintileri. "Görünürde kimse yok" diye mırıldandı. Uzaklardan bir siluet halinde görünen koca bir kent. "Ne kadar farklı, ne kadar başka görünüyor." diyen kendi sesi bile yabancı geldi. Bir yabancı gibi. Kendine yabancı, kente yabancıydı o an...

Tam o anda fark etti onu. Az ileride çöp yığınları arasında adeta kaybolmuş gibiydi. 8-10 yaşlarında bir çocuk. Mavi-beyaz çizgili bir kazak vardı üzerinde.Başında onun değilmiş duygusunu uyandıran kocaman bir kasket. Ayaklarını göremedi önce, biraz yaklaştı. Ayağına iki numara büyük gelen mavi lastik ayakkabıları fark etti sonra. Yüreği cız etti,"merhaba" demek istedi, el salladı. 

Çocuğu ürküteceğini hiç düşünmemişti. Birkaç adım geri attı. "Tam fotoğraflık" diye düşünmekten kendini alamadı."Konu mankeni gibi" diye mırıldandı usulca. Tekrar baktı, çocuk sırtını dönmüştü. "Keşke son teknoloji harikası görünmez adamlar gibi olabilsem" diye düşündü.Zaman da azalmıştı. Acele etmesi gerektiğini fark etti. 

Fotoğraf makinesini yokladı yeniden, yerindeydi. Gün bitmeden, günün en güzel ışık veren saatlerinde birkaç fotoğraf çekebilmekti amacı. "Eski bir dünyalının bakış açısıyla yeni dünya fotoğrafları" diye düşündü. "Yüreğinde insan sevgisiyle yola çıkan amatör bir fotoğrafçıyım" diye mırıldandı.Gözleri artık yeterince uzakları göremese de yürekten dokunmak istiyordu deklanşöre. Vizörden bakınca farklı görüyordu dünyayı...

Bazen gülüp geçiyordu kendi kendine. Eşya veya canlı, çevresine zarar vermemeye öylesine odaklanmıştı ki; hızlı çarpmadığı için kapanmayan araba kapıları, var gücüyle çekemediği için açılamayan pencereler gibi yavaş bastığı için makinesi de çekim yapamıyordu bazen. "Makineler bile incinirse bozulur" diye düşünürdü hep... "Deklanşörü incitmemek lazım." dedi içinden.

Bu arada küçük yabancı ona aldırmadan yoğun bir çalışmaya koyulmuştu. Katlayarak önüne yığdığı kutuları adeta incitmeden, usulca kirli elleriyle üst üste dizmesini, bağlayışını sonra da sıralayıp yerleştirmesini hayranlıkla, merak ve sabırla izledi. Yaşından umulmayacak bu beceriyi nasıl, ne zaman kazanmıştı.

Elleri dikkatini çekti birden. Uzun, ince parmaklarının güzel görüntüsünü çöplerin kiri bile yok edememişti. Tırnaklarını görmezseniz, kille, seramikle uğraşan bir sanatçı eli bile denebilirdi..O yörenin belki de tüm kiri, pası kazağına, tulumuna bulaşmıştı. "Ya yüreği, ya beyni ne kadar doludur kim bilir" diye düşündü  kadın. "Beyinden geçenleri gerçek anlamda okuyan bir makine icat edilmedi henüz." dedi yavaşça.

Çocuk ona aldırmadan seri hareketlerle işine devam ediyordu. İşini bu kadar özenle yapan, ciddiye alan bu çocuğa içi ısındı birden. En sevimli haliyle gülümsedi. Çocuk-daha adını bile bilmiyordu- aldırmadı, işine devam etti. Ancak kaçamak bakışlarını üzerinde hissetti bir süre. "Senin ne işin var buralarda" der gibiydi... Birbirleri için iki yabancıydılar.

Doğru, zordur bilmediğiniz, yeterince tanımadığınız bir dünyaya ayak uydurmaya çalışmak. Çekinirsiniz, kaçmasanız bile uzak durursunuz. Sözsüz iletişimden vazgeçmedi yabancı konuk.Tekrar gülümsedi. "Bazen dilin hükmü kalmaz zaten" diye düşündü. El salladı. Bu girişim de başarısızlıkla sonuçlandı. Çocuk sırtını döndü bu kez.

Kimsenin olmadığı bu ıssız yerde iki kişi arasındaki mesafe giderek azalıyor ancak iletişim kurulamıyordu henüz. Yılmadan, pes etmeden beklemeye karar verdi bir süre. Fotoğraf çekmeyi sürdürmeye karar verdi Çevresinde öyle çok malzeme vardı ki bakmasını bilene. Fotoğraf makinesi son teknoloji harikalarından değildi. Bu alanda kendini çok da yeterli görmüyordu. Vizörden bakmasını bilmek ustalık istiyordu.

Kendini usta sananlardan değil de gerçek ustalardan öğreneceği ne çok şey olduğunu düşündü birden. Oysa o kendini çırak bile saymıyordu henüz. "Bir fırın ekmek yemem gerek" diye düşündü mecazi anlamda. Anılarla gerilere gitti birden. "Bir fırın ekmek yemek" babasından duyduğu bir sözdü. Çocukça sorardı babasına- "O kadar ekmek yeyince karnı çatlamaz mı insanın?"

Çocuğun gittiğini sandı birden... kaygılandı, başını çevirdi; Yok, gitmemişti. Yönü kendisinden tarafta, belki daha yavaş ama aynı özenle işini sürdürmekteydi. Önünde boyunu geçen koca bir karton kutu yığını oluşmuştu. Onu ürkütmeden makineye dokunmak geldi içinden.  Ama yapay fotoğraf ne kadar gerçeğe yakın olabilirdi. Neyi ne kadar aktarabilirdi tek fotoğraf? 

Çocuğun değişen konumunu fark etti ansızın. İşini bitirmiş, şaşılası biçimde ondan yana, onu izlemeye başlamıştı. Bir adım attığını gördü...bir adım daha... bir adım daha. Adımları büyüttü yapabildiğince. Yanındaydı artık. -"Yoksa ağlıyor musun?" dedi şaşkınlıkla. Duygu dolu saatler yaşamıştı ama ağladığının pek farkında değildi kadın.Yanağına dokundu, ıslaktı. Yağmurdan mı, akan göz yaşlarından mı bilemedi...

Bildik , ortak bir duygu, bilinmeyene, ötekine, yabancıya bir yolculuk başlatmıştı. Gülümsemeye çalıştı, akan gözyaşlarını sildi tekrar elinin ucuyla. Düşündü, mendil de almamıştı yanına. O anda çocuk anlamış gibi bildik bir markadan bir paket mendil uzattı. -"Al kullan bunun içinden" dedi. Kadın kendine geldi birden, annelik içgüdüsüyle sordu: "Bunları sen satmıyorsun değil mi? Yoksa okula da gitmiyor musun?" 

Gülmeye çalıştı çocuk. Gülmek nasıl da değiştirmişti yüzünü, gözlerini.Yüzü aydınlanmıştı adeta. "Öyle mi sandın, yok yok annem satar" dedi. "Her gün okul dönüşü ikimiz de çöp toplamaya çıkarız. O bugün ev temizliğine gitti. Her gün cebime mendilimi koymayı unutmaz."  Kadın mendili alıp almamakta bir tereddüt yaşadı. Sonra aldı, elini, yanağını sildi.

Çocuğu, annesini, kendini, kendi çocuklarını, yakınlarını, uzaktakileri, okula gidebilen-gidemeyen dünya çocuklarını düşündü o küçücük zaman diliminde. Bir şey diyemedi, içi acıdı önce. Utandı, sıkıldı, terledi. Boğazı düğümlendi. Ağzını açsa ne diyecekti. Adını bile bilmediği bu  çocuk neden burada çöp toplamak zorundaydı? O buradaysa, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, çocukları esirgeyen kurumlar, kuruluşlar neredeydi?

Sendeledi-belki farkında olmadan- çocuk ona doğru bir hamle yapınca anladı. Bir an korkusundan, endişesinden utandı. Kirli oluşuna aldırmadan çocuğun elini tuttu, buz gibiydi. İçi titredi. Düşmemeye çalışarak oracıktaki dala tutundu. Duygularını daha fazla dizginleyemeden,  çocuğun şaşkın bakışlarına aldırmadan hıçkıra hıçkıra ağladı. 

Yağmur hızını arttırmıştı.İlk kez fotoğraf makinesini değil, çocuğu koruması gerektiğini düşündü. "Hadi gidelim artık, hava kararıyor" dedi. Çocuk karşı çıkmadı. Uzun, upuzun, ıssız ve insansız bir yolda iki kişilik bir görüntü ortaya çıktı. Uçsuz bucaksız koca dünyada bir küçük adam ve bir yetişkin kadın. Birbirlerinin adlarını bilmeseler de, artık birbirlerini anlamakta zorlanmıyorlardı. Hızını artıran yağmura aldırmadan yokuştan aşağı el ele indiler. O soğuk havada ikisinin de elleri sıcacıktı...









30 yorum:

  1. Güzel bir hikaye. Yeni Kars'tan fotoğraf çekiminden geldik. Güzel tesadüf oldu. Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.Fotoğraflar pek çok şeyi belgeliyor. Yurdumuzun çeşitli yörelerini tanımak ne güzel.

      Sil
  2. Çöp toplayanlarla ilgili henüz yayınlamadığınız bir öykü olduğundan bahsetmiştiniz. Merakla bekliyordum.
    Çok güzel yazmışsınız gerçekten de. Duygu doluydu her bir satırı.
    Kaleminize, yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaman zaman amatörce öykü denemeleri yapıyorum. Toplumda değinilebilecek ne çok konu, ne çok insan yüzü var.Gerçekten o çocuklardan çok etkileniyorum, sahipsizler, çaresizler.Sizin de bu konuda ne kadar duyarlı olduğunuzu biliyorum.
      Övgü dolu güzel sözcüklerinize çok teşekkür ederim.
      Sevgiyle.

      Sil
  3. Çok anlamlı, çok güzel bir hikaye. Yaşamın tam orta yerinden hem de.
    Kaleminize sağlık sevgili öğretmenim ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duyarlı arkadaşlarımın güzel sözleri nasıl da iyi geliyor. İnsan biliyor ki aynı düşünceleri paylaşan güzel insanlar var. Ben de duygulanarak yazdım. Çok teşekkürler.
      Sevgiyle...

      Sil
  4. çevremizde ne çok var öyle çocuklar.
    onları anımsamak, anımsatmak adına çok hisli, etkileyici bir öykü olmuş.

    YanıtlaSil
  5. Ve ne yazık toplumda pek çoğumuz onları görmüyoruz, umursamıyoruz bile. Zor koşullar altında kaldıklarında, suça yöneldiklerinde temeline inmeden "suçlu" olarak yargılıyoruz. Duyarlılığınıza teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. Bütün kabuklarından soyulduğunda geriye bir tek yüreği kalabilen ne güzel bir insandır değil mi? Hiç kimse kötü doğmaz ama yaşadığı gibi düşünmeye alışır maalesef. Kimi iyiliği büyütür, çevresine yayar. İyilik de saflıkla en nihayet buluşuyor işte. Çok güzel bir öykü, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın sevgili İpek, insan kimliğimizi çevreleyen öyle çok başka kimlikler var ki. Toplum baskısıyla ya da egomuzu baskılayarak hayat boyu farklı rollere giriyor insanoğlu.Her insanın içinde saklı-gizli bir iyilik damarı bulunduğuna inananlardanım ben de. Yüreği fark edebilmek en önemlisi belki de.İçindeki iyilik pırıltılarını gün ışığına çıkarabilmek...
      Teşekkürler. Sevgiyle...

      Sil
  7. Düşüncelerin yazıya dökülmesi belki uzun zamandır sürüyordu, fakat okura açılması için keşke bu kadar beklemeseydik.
    Kısacık bir öykü ve bu kadar güzel bir betimleme.
    Tevazu tabiiki çok değerli fakat verdiğin eseri ve yaratabileceklerini küçümsemeden, devam etme noktasinda şevkini kırmadan :)
    Yine yaz, yine yaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanı nasıl güzel motive eden, yeniden yazmaya teşvik eden sözcükler bunlar sevgili Murat. Yazmayı gerçekten çok seviyorum. İnsanın kişiliğine mal olmuş belli özelliklerden kolay kolay vazgeçilemiyor. Tevazu, insanın kendini eleştirmesini de kolaylaştırıyor. Böyle dikkatli okuyucular olduktan sonra, tabii ki yazmak, zevkli ve güzel bir alışkanlık olacak.
      Güzel düşüncelerine, duyarlılığına çok teşekkürler...

      Sil
  8. Eyvah ki ne eyvah.
    Ben bunu her daim yapıyorum ne yazık ki.
    Yazıya yorum yap.
    Sonra yanlış tuşa dokun ve silinsin.
    İşte tam da bu oldu ne yazık ki.
    Lakin yine de yazacağım o uzun yorumun yerini almasa da.
    Kentlerin varoşlarını düşündürdü yazınız bir an .
    Kent varoşlarında kıt kanaat zorluklarla hayata tutunmaya çalışanları.
    İnsanımızı.
    Bizim insanımızı.
    Kadın ve çöp toplayan çocuk.
    Kadının fotoğraf çekmekte zorlanışı ve kendini sorgulaması.
    Çocuğun psikolojisinin kendince yorumlamaya çalışması.
    Yılmadan, soğuğa, yağmura aldırmadan ısrarla çocukla konuşma çabası.
    İşi biten çocuğun kadına "burada ne arıyor?" merakı ile yaklaşması.
    Sonrası bildik konuşmalar.
    Kent varoşları dedik ya.
    İşte o varoşlarda yaşayanların kentin çöpleri ile geçimlerini sürdürmesi.
    Hani kent sakinlerinin gereksiz diyerek çöpe attıklarını toplayarak.
    Kağıt, pet şişe, ambalaj atıkları vs.
    Yanısıra aynı poşete konan diğer çöpler.
    Kentlerdeki çöp toplayıcılarının ellerinin, giysilerinin kirliliği aslında kentin kirliliği değil mi?
    elleri nasırlaşmış, soğuktan mos mor olmuş yüzü ile insanların atıkları ile yaşamlarını sürdürmeye çalışanlar.
    Yazınızı okuduktan sonra ana caddeyi gören balkona çıktım
    Havanın soğuk olmasına aldırmadan ve hatta yağmurlu olmasına
    Caddeden gececek olan çöp toplayıcılarının varlığına şahit olmak istedim.
    Çok sürmedi.
    İki tekerlekli, büyükçe çöp torbası geçirilmiş el arabaları ile üçü beşi geçti acddeden.
    Aynen yazıda belirtildiği gibi üstleri ve elleri kir pas içindeydi.
    Ne denir ki...
    Yazacak çok şey var bu konuda.
    Yaşam bu işte, acı ama gerçek.
    O insanların dünyasında neler yaşanıyor,
    Çöp toplarken, poşetleri karıştırırken yanlarında geçen umursamaz insanlar hakkında ne düşünüyorlar?
    Yoksa kimse onların umurunda değil mi?
    Ya bizlerin, çoğunluğumuzun onlar hakkında düşündükleri?
    İşte "çöp toplayıcısı ne olacak" mı diyoruz acaba?
    Güncel ve güncelliğini daha uzun yıllar sürdürecek bir konu.
    Onların atıkları geri dönüşüme kazandırması ise ayrıca takdire şayan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zahmetinize, emeğinize çok teşekkür ederim. Yorum yazarken benim de başıma geliyor. Yorum sanki birden uçup gidiyor. Sanırım blog işleyişindeki bir aksaklık.
      Çöp toplayan çocuklar yıllardır kanayan bir yara. gibi düşünüyorum Eskiden daha büyükler toplardı, şimdilerde yaş giderek düştü. Yıllar ne getirecek, ne götürecek. Yıllar sonra nerede, kimlerle olacaklar?
      Bazen eldivenli, bazen eldivensiz görüyoruz. Atıkları değerlendirmek, geri dönüşüme kazandırmak işin cazip yanı. Ancak o çocuklardaki kayıplar öylesine çok ki. Sonuçta çaresizlikten başvurulan riskli bir geçim yolu. Mersin'de son zamanlarda üç tekerlekli bisiklet tarzında çöp toplama arabaları var.Her gün caddeye çıkıldığında en az dört-beş tanesiyle karşılaşmak mümkün.
      Toplumsal sorunlara değinmek, elimizden geldiğince yardımcı olmak, duygu ve düşüncelerimizi yazmak, aktarmak...Yazınca mutlu oluyorum ben.
      Duyarlılığınıza çok teşekkür ederim Hüseyin Öğretmenim.

      Sil
  9. Duygu yüklü, akıcı ve çok etkileyici bir yazı olmuş..
    Altı çizilesi pek çok cümleniz vardı.. Merakla ve beğeni ile bir solukta okudum..

    Çok iyi bir gözlem, iyi bir analiz ve duygu yüklü, duyarlı bir yürek!
    Kesinlikle yazmalısınız Makbule Hanım.. Kaleminize, emeğinize sağlık..Esenlikle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benimsediğimiz, sevdiğimiz blog dostlarından gelince yorumlar, daha bir anlam kazanıyor, insanı daha mutlu ediyor, yüreklendiriyor. Çevreyi gözlediğimizde insanı etkileyen, yazmaya iten öyle çok konu var ki. Duygular akarcasına yazıya dökülüyor o zaman.
      Düşüncelerinizi ne güzel, etkileyici cümlelerle aktarmışsınız. Çok teşekkür ederim. Yazmak bir terapi gibi mutluluk veren bir şey. Ah teknik konularda da kendimi biraz daha geliştirebilsem. (Bir fırın ekmek yemek gibi)
      Selam-sevgiler...

      Sil
  10. kitabını şimdi aldım nişantaşında ve kahve içerek her yerini inceledim. şimdiden çok duygulandım yaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın aradığı şeyi çabayla bulması ne güzel. Çok içten duygularla yazılmış, uzun yılların bir derlemesi.

      Sil
  11. en yakında bitirip yazarım kiiii heyoooooo çok heyecanlıııııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap "Anı-deneme" türü sayılabilir. Okuyanlar genellikle rahat okunan bir kitap olduğunu,tekrar tekrar okuyabildiklerini söylüyorlar . Her tür eleştiri insanın kendini değerlendirmesini sağlayacaktır mutlaka. Teşekkürler,

      Sil
    2. okuyorum valla hem mutlulukla ama hem de ağlayarak yani mutluluktan kiiii :)

      Sil
  12. Dakilardır buradayım,bazı bölümleri döndüm tekrar okudum çok duygulandım Makbule Hanım 'cığım...Bizim çocukluğumuzda yoktu çöp toplayan çocuklar (pek toplanacak çöp de olmazdı eskiden,kolay kolay atılmazdı hiç birşey.)Demir yollarında kömür artıkları toplayan çocuklar ve kadınlar olur elleri ,yüzleri kömürden kara.Karalıktan üşüyüp üşümediklerini fark edemezdik...Öykünüzü okurken gözümün önüne geldiler yıllar sonra...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bir zamanlar yoktular gerçekten. Oysa şimdilerde ne çoklar. İnanın her görmede toplum adına utanç duyuyorum. Ne güzel dile getirmişsiniz, geçmişte atılacak çöp de pek olmazdı. Tüketim toplumu değildik, her şey değerlendirilirdi.Bu çocukların bazıları öylesine güzel işlere yöneltilebilirler ki. Tabii okuma çağındakilerin yeri okul olmalı.
      Teşekkür ederim düşüncelerinize. Öyküler gerçek hayatın bir aynası. Öykü yazmayı da, okumayı da çok seviyorum. Sevgiyle...

      Sil
  13. nerdeyse bitti kitap. dün akşam çoğunu bitirdim. bu akşam biter yarın yazarım belkiiii :) ne dicem bakın, siz 18 yaşındayken de belliymiş içinizdeki eğitimci ruh yaaa o zamandan varmış hedefleriniz ki de miii :) şiirlerinizden belli o yıllardaki :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bir saptama, teşekkür ederim. Ama doğru , yıllardan beri eğitime yönelik hep iyi ve güzel şeyler yapmayı tasarladım, yapmaya çalıştım.Hızlı bir okuyucusunuz, kutlarım.

      Sil
    2. 1975 yılında belliymiş kiiii :) bitirdim kiiii. bazı yerleri 2. kez okuyom işteeee. yazarım akşama oleeeey :) kutlarım sizi ama hocam yaaa :)

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim...

      Sil
    4. kitap için kutlarım. eğitim yaşantınız için kutlarım. aileniz ve anneniz için de kutlarım. bi de bişe dicem ama, müzeyyen annenin hani var ya vanilyalı ay tarifi fotosu, o blogunuzda var mı nerde yaaa. onu bloguma koyabilir miyim ki :) bi deeee ağlaya ağlaya hal oldum amaaaa :)))

      Sil
    5. Çok teşekkür ederim.
      "Annemin defterinden-Geçmişin damak tadıyla" adlı yazıyı 10 Haziran 2014'de yayınlamıştım. Tabii ki bloğunuzda yayınlayabilirsiniz. O da paylaşmayı severdi.
      Hayatın içinde kahkaha da gözyaşı da var. Mutluluk da, hüzün de.Dilerim mutlu günler daha çok olsun.

      Sil
  14. yazdım kiiiiiiii amaaaaa :)

    YanıtlaSil