Ünlü Şair Behçet Necatigil "Sevgilerde" adlı o güzel şiirinde duygularımıza ne güzel ayna tutar:
"Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi."
İnsanoğlu doğduğunda önünde uzun bir zaman şeridi uzanıyor: Ne zaman yürüyecek, nasıl konuşacak, hangi okullara gidecek, hangi işle uğraşacak, kiminle mutlu olacak, kimlerle dost kalabilecek, hangi sıkıntılarla boğuşacak, geride neler bırakacak, yaşamı nerede, ne zaman, nasıl sona erecek?
Yaşamla-ölüm, sağlıkla-hastalık, mutlulukla-mutsuzluk, umutla-umutsuzluk, kahkahayla-gözyaşı, dostlukla-düşmanlık öylesine ardı ardına, öylesine iç içe ki yaşam nasıl, nerede, neden kesintiye uğruyor, bilemiyor, anlayamıyoruz.
İnsan ömrü de tıpkı doğa gibi dört mevsimi barındırıyor içinde. Savunmasız ve korunmasız iseniz, mevsim değişikliklerinden kötü etkileniyorsunuz. İlkbaharın içimizi aydınlatan pırıltısı yerini yazın kavurucu sıcağına bırakıyor, kışın dondurucu soğuğu içimizi ürpertirken, sonbahar rüzgârlarıyla savruluyoruz bazen.
Ama uyum sağlamaya hazırsak; doğanın değişiminden, güzelliklerinden, cömertliğinden yararlanıyoruz. "Geçmiş bahar mimozaları", "kardelenler", "güz gülleri", "menekşeler" hepsi yaşantımıza ayrı bir anlam, ayrı bir renk katıyor, yaşam enerjimizi tazeliyorlar.
Doğayla mücadele ederken insan; bedenini, beynini, belleğini öyle güzel korumaya alıyor ki; sıkıntılar değil, yaşanan güzellikler anımsanıyor çoğu kez. "Hüzün" yaprakları çabuk dökülüyor "hazan" gibi... Umut yeniden yeşeriyor baharla birlikte.
Psikologlar, bir acının ardından insanın kendini toparlayıp tekrar yaşama ayak uydurabilmesi için yaklaşık altı aylık bir süre tanıyorlar. Acıyı paylaşıp gözyaşlarını akıtmak iyi geliyor. Yara kabuk bağlıyor doğal olarak. Acılar, hastalıklar, zor günler-yıllar daha dirençli olmayı öğretiyor insana.
Yaşam sürüyorsa umut hiç tükenmiyor, gün ışığı gibi. Yaşanmış acıların izi, yaşanan mutluluklarla hafifliyor- iyileşiyor, panzehir gibi.
Kötü bir başlangıçtan sonra bir mutlu son, bir tutam güzellik yeniden pozitif enerji yüklüyor yaşantımıza. Tıpkı zorlu bir sınavın ardından onca heyecanı, kaygıyı, sıkıntılı saatleri unutup gelecek için planlar yapmaya başlamak gibi.
Eskilerin deyişiyle "hayat gailesi" hiç bitmiyor. Yaşamı yaşanabilir kılan da o mücadele olsa gerek. Güzel bir amaç, bir ideal, bir uğraşıyla hayatın zorlukları daha çekilebilir oluyor. Deneyimler yaşamı nasıl da zenginleştiriyor, doyuruyor. Keşke ergen olmadan çocukluğun güzelliğini, yaşlanmadan gençliğin değerini, hastalanmadan sağlığın önemini bilebilseydik...
Ancak "başlangıçla" "son" birbirine öylesine yakın ki. Belleğimde yer etmiş bir öykü var:
Ünlü bir tıp profesörü, öğrencilerine yaşamsal süreçleri anlatabilmek için bir deneme yapar. Hastanede bir odanın kapısında durur ve der ki: "Şimdi gireceğimiz odada öyle bir hastayla karşılaşacaksınız ki, söylediklerinizi anlamayacak, konuşamayacak, en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor, tuvalet alışkanlığı yok, yürüyemiyor." Öğrencilerden bazıları suratını buruşturur, sessizce söylenmeye başlar, kapıdan uzaklaşırlar. Hocalarıyla birlikte içeriye giren öğrenciler çok farklı bir tabloyla karşılaşırlar. Hayal ettikleri yaşlı bir insan yerine, 10 aylık bir bebek, salyası akarak, sesler çıkararak tüm sevimliliği, gülen gözleriyle onlara bakmaktadır. Profesör hayat dersini tamamlar: "Hiçbir zaman önyargılı olmayın. Hayatta her şeyle karşılaşabilirsiniz ama her koşulda, her durumda asıl önemli olan İNSAN. Yaşamın sonunda da, başında da, bebek de yaşlı da sizden ilgi, sevgi, dostluk bekler."
"İlk çocukluk" yıllarınızı düşlerken, "ikinci çocukluk" nedir, nasıl yaşanır bilir misiniz? İnsan neleri anımsayıp neleri unutabilir? Çocukluk coşkusu, heyecanı olmadan, güzel düşler kurulamadan, ak saçlarla, günleri, ayları, yılları değil, sadece anları hatırlayarak yeniden çocuk olunabilir bazen. Hele "Demans hastası" bir yakınınız varsa, anılar denizinde yüzmeyi öğrenmek zorundasınız. Ancak "yetişkin çocuk" olmak pek de kolay değildir ilk çocukluk gibi. Evcilik oyunundaki kadar kolay geçmez günler artık.
İtalyan yazar Cesare Pavese günlüğünde "Günleri değil anları hatırlarız" derken ne doğru bir saptama yapmış. Yaşadığımız an'ların değerini bilebiliyor muyuz? Geriye sadece onlar kalacak. Bazen zaman bir su gibi akıp gidiyor: Duru, berrak, çalkantısız. Bazen su bulanıyor, taşıyor, yön değiştiriyor. Ancak dere yatağı derin ve sağlamsa su yolunu, yönünü gene buluyor zaman içinde. Alışkanlıklarımız, becerilerimiz, değer yargılarımız, hobilerimiz, tutkularımız ya da sorunlarımız değil midir o suya yön veren...
Ruhsal dengemiz ne denli güçlü olursa beynimiz de o denli az yıpranıyor. Beden ne kadar küçülse, eskise de beyin hep ana kumanda merkezi. Ancak zamanla o da yıpranıyor, oksitleniyor, eski bir makine gibi. O yüzden sağlam kayıtlar gerek, güçlü bir bilgisayar gibi. Ancak; insanın değerini unutmadan, eskilere vefasızlık etmeden.
Eski dolapları, çekmeceleri temizlerken atmaya kıyamadığımız eski günlükler, yıpranmış mektuplar, sararmış siyah beyaz fotoğraflar gibi dünden kalan anılar... Güzel anları nasıl da güzel sergiliyor, belleklerimizi tazeliyorlar yıllar sonra da.
Dünden kalan eskiler, bugünün bilgisayar çağında görkemli dijital pazarlarda, giderek küçülen CD kayıtlarıyla, elektronik araçlarla gülerek yarışıyorlar adeta. Sahaflarda eski kitaplar, plaklar, bit pazarlarında eski mandolinler, gramofonlar, radyolar -bazen parazit yapsalar da- eski sevimliliklerini koruyorlar. Korunmaya alınmış eski, ferah taş evler, ustaca işlenmiş ahşap yapılar gibi, görkemli ulu çınarlar gibi. Serin subaşları gibi, yakınında-yöresinde mutlu olacağımız güzellikler de belleğimizde hep var olsun, hep yaşasınlar istiyoruz. Onlar dünü hatırlatıyor, bugüne ışık tutuyor.
Anılar denizinde yüzmeyi öğrenemezsek, an'ların değerini bilebilir miyiz? Fırtınasız sakin, korunmalı limanlara, sağlam gemilere ömür boyu ihtiyacımız var İNSAN olarak... Bazen bir eş, bazen kardeş, bazen ana-baba, öğretmen ve bazen eski bir DOST gibi limanlar... Canımız istediğinde demir atıp rahatladığımız, "bir tatlı huzur" bulduğumuz limanlar.
Doktorların hep yinelediği gibi; "Yaşam kalitemizin yükselmesi, kişisel becerilerimize, direnme gücümüze, savunma mekanizmalarımızın doğru kullanımına bağlı". Acılar, kayıplar, rahatsızlıklar ivmeyi düşürse bile, yaşam devam ediyor dünya durmuyor.
Anları, güzel anılara dönüştürerek: Bugünü yarınlara ertelemeden, içimiz cız etmeden, ruhsal dengemiz bozulmadan, anların değerini bilebilmek...
Gene şairin dediği gibi; "Gizli bahçemizde açan çiçekleri" dermeye vaktimiz olsun.
"Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği" aklımıza gelmeyebilir.
Ömür sürerken an'lar anılarla hayat buluyor, "Can yeleği" gibi...
Makbule Abalı-Eğitimci
14.03.2010 Mersin
Güncelleme Notu: Bu yazımı 2000'li yılların başında yazmıştım. Emekli olduktan sonra çalıştığım; Çok donanımlı, çağdaş bir özel eğitim kurumunun Bülteninde paylaştım. Daha sonra blogda yer aldı. Bazı konular, aradan yıllar geçse de; kuşaktan kuşağa güncelliğini kaybetmiyor.
Bloglar arasında yıllardır devam eden; Blogları Canlandırma Projesi (BCP) 2024 Ekim Ayı konuları "Aşk, sevgi, anı, şiir, büyülü günler" olarak belirlenmişti. Ben Anıları seçtim. (Her ayın 20. günü ile sonraki ayın 10. gününe kadar verilen süre bitmeden.)
Yıların ardından; Tüm dost ve arkadaşlarımıza, genç-yaşlı yetişkinlere; sağlıklı, huzurlu, başarılı, mutlu, barış içinde, aydınlık günler-yıllar dileyerek...
İyilikler, güzellikler, can dostlar hiç eksilmesin hayatımızdan. Umut hiç tükenmesin.
Makbule Abalı-Eğitimci
07.11.2024 İzmir- Urla
yazınızın tamamını okuyamadım ama okuduğum kadarı çok keyifliydi ve haklısınız bir çok düşüncemiz tespitimiz halen geçerliliğini koruyor
YanıtlaSil"Yazınızın tamamını okuyamadım ama..." cümlesiyle başlayan bir yorum , beni dürüstlük ve içtenlik adına sevindirdi inanın.
SilOkumadan, izlemeden sadece gönül almak amacıyla yapılan mesajlardan daha değerli bence böyle bir mesaj.
Belki insanlar da haklı, günün yorgunluğu, yaşamın getirdiği yükler... Tahammül gücünü azaltıyor çoğu zaman.
Çok teşekkür ederim uzmanamatör.
ne güzel şiirdir bu sevgiler'de şiiri. hep çok güzel ama hep de çok hüzünlü... livanelinin bu şarkısı ise sanırım benim için tüm zamanların ilk 3 şarkısı arasında yer alanlardan...iyi ki sanat var. zor zamanlarda tutunacak dal...
YanıtlaSil"Sevgilerde" şiiri : ince-naif, derin anlamlar içeren anlatımıyla benim de en sevdiğim şiirler arasındadır sevgili Şule. Hüzün; o da farklı tatlar katıyor yaşama diye düşünüyorum. Hüznü hiç yaşamayanlar ya da bilmezlikten gelenler sonradan çok daha büyük hayal kırıklıkları yaşıyorlar. Her şey dozunda güzel. Keşke güçler iyi dengelense...
SilSevgiyle.
evet yaaa kısa kısa anlar ile bazı anıları hatırlıyoruz herhalde, anıların da güzel olanlarını sanırım bende hiç kötü anı yok örneğin :) teşekkür ederiz bu güzel yazı için :)
YanıtlaSil"Her insan ayrı bir dünyadır" deyişi çok doğru geliyor bana. Her birey aynı uyaranlardan etkilenmiyor, ya da aynı tepkileri vermeyebiliyor deeptone. "Bende hiç kötü anı yok." demek, acaba sorusunu da akla getiriyor. Ego rahatsız olursa, kendini korumaya almak için unutmayı, bastırmayı tercih edebilir. Bazen öyle davranılsa da sürekli bilinç altına atmak, daha büyük sıkıntılar yaratabilir.
SilYorumunuz için ben teşekkür ederim.
Annem 92 yaşında bazen hatırlayamadığım bir olayı ona sorarım o kadar müthiş hafızası var. Yıllar çok çabuk geçti kimi güzel kimi de unutmak istediğimiz ama unutamadığımız anlarla. Yazınız çok güzeldi Makbule hanım yüreğinize sağlık. Hülya
YanıtlaSilBildiğiniz gibi; her insan farklı kalıtımsal özelliklerle dünyaya geliyor Hülya. Yaşamı sırasında çok farklı etkiler ve durumlarla hayatını sürdürüyor. Çevresel faktörler var, hastalıklar ve kazalar, stres, beslenme, yaşam tarzı ve daha pek çok etken.
SilÜlkemizde de çok örnekler var. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, ilk aklıma gelen değerli bir bilim insanı.
Annenize Sağlık dileklerimi ve saygılarımı iletin lütfen.
Çok önemsediğim anlar ve anılar;okumayı da anlatmayı da çok seviyorum. Bizim kuşağın her yönü ile çok hızlı çok mücadeci, çok yoğun geçen gençliği oldu. Hiç unutmadığım bir not: "Aziz Nesin 80 yaşına geldiğinde ah 70 ! yaşım dermiş"
YanıtlaSilMüziği dinlerken yetmişler, seksenler bir bir geçti gözümün önünden.Çok selam ve sevgiler 🥰 Canım Makbule öğretmenim.
Günün ilk mesaj ya da yorumunu çok sevdiği birinden almak nasıl mutlu eder insanı, bilirsin Canım Arzucum.
SilNesin Usta ne güzel demiş. Kalıcı ve güzel izler bırakmak isteyenlere 24 saat yetmiyor bazen. Geçmişte kalmak değil ama, o yılların müzikleri bize de ruhsal terapi sağlıyor adeta. Eski yazılarımı güncellerken yazının özüne dokunmadan fotoğraf ve videolar ekliyorum.
Blogların izleyiciler bölümünde yeni bir düzenleme yapılınca adını göremeyince üzülmüştüm. Bloğunun adı değişse de benim "Unutulmayanlar" listemdeki yerin hiç değişmeyecek.
Minik görsele teşekkürler.
Kaç kalp ve kaç çiçek görseli sığar buraya...?
Merhabalar.
YanıtlaSilBizleri yaşama bağlayacak umutlarımız olduğu sürece, arada sırada tökezlesek de önemli değil. Her yaşın kendine özgü yaşanacak bir heyecanı oluyor. Yazınızı bir çırpıda okumak nasip olmadı sayın öğretmenim. Ancak, parça parça okuyabildim.
Atmaya kıyamadığımız eski günlükler, yıpranmış mektuplar, sararmış siyah beyaz fotoğraflar, belgeler ve daha saklanması ve muhafaza edilmesi zor olan eşyalarımızdan bir türlü vazgeçemiyoruz.
Yaşamımız hep telaşlı geçtiği için, geldiğimiz yaşı bir türlü kabullenemiyoruz. Ve bir gün gelecek kapımızı çalacaklar ve "süre bitti, haydi artık!" diyecekler. İşte o gün, o andır yaşadığımız. Ondan öncesi yaşanmış onca yıllar, bir nefeslik zamandır. Biz giderken de dünya dönmeye devam edecek, tıpkı bizden önce gidenlerin gitme anında döndüğü gibi. Hikayelerdir geriye kalan, bir blog arkadaşımızın blog sayfasına verdiği isim gibi.
Güzel, keyifli bir geriye kalanlar yazısıydı. Her ne kadar her bir satırında ayrı bir duygu ve düşünceye yer verilmiş olsa da, bir okuyucu olarak duygularımızı ancak bu kadar özetleyebildik.
Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar,
SilHayat herhalde hiç kimse için dümdüz, engelsiz-kesintisiz uzayıp giden bir yol görüntüsünde olmamıştır Recep Bey.
Mutluluk ya da mutsuzluk; kişilerin hayatı algılayış biçimine göre değişiyor sanırım. Eşim sık sık rahmetli annesinin bir sözünü hatırlar: "Eskisi olmayanın yenisi olmaz." Ben de israfa karşıyım, ihtiyaçlarımız belirliyor alışveriş listelerimizi. Semt pazarlarında da çok uygun şeyler bulunabiliyor.
Yaşı kabullenmemek mümkün mü? Her yaşın ayrı bir değeri, farklı bir getirisi var. İmaj ne kadar değiştirilse de, öz kolay değiştirilemiyor.
Katkınıza, anlamlı yorumunuza, iyi düşüncelerinize çok teşekkür ederim.
Hayat acı tatlı anlarla dolu ve her şey mutlaka geçici. Yaşadığımız her şey bize bir şey katıyor. Kötü olaylar bile öyle. Üzülsek, kırılsak da yolumuza devam ediyoruz. Ünlü sözde dediği gibi "Beni öldürmeyen şey güçlendirir. " Yaşarken bir şeyler çok zor gelse de ben daha dayanıklı hale geldiğimi görüyorum. Yine de Rabbim hepimize kolaylıklar versin.
YanıtlaSilBen üzgün olduğumda annem bana şöyle derdi : " Bugünün güzel geçtiğine bak " Ve nihayetinde bugün dışında elimizde bir şey yok..
İnsan Psikolojisi ile ilgili çalışmalarda bir deyiş vardır: "Sorunları yenmek için ya mücadele et- savaş, ya da boş ver-aldırma-kaç."
SilKaçmak, yok saymak, görmezden gelmek ne kadar sürer? Bu durumu ömür boyu sürdüremez ki kişi.
İnsan dayanıklı ve güçlü olursa geçekten güç kazanıyor.
Ancak unutmamak gerekir ki; amaç sadece günü kurtarmak değil, yarınları da planlamak olmalı.
(Anneni rahmetle anıyorum.)
Sağlıkla, umutla.