Eylül sonu olmasına rağmen yanıltıcı bir hava ile yazdan kalma bir gündü. Ancak yerlerde sürüklenen yapraklar sonbaharın belirtisiydi. Tam yürüyüş havasıydı. Deniz çarşaf gibiydi.İnsana huzur veren bir görüntüsü vardı. Rengi her zamanki gibi Akdeniz mavisi renginde, pırıl pırıldı. Güneş ışınları denizle küçük oyunlara girişmişlerdi. Sahilde uzun zamandır devam eden inşaat bitmek üzereydi. Gene de yola dikkat ederek yürümek gerekiyordu.
Uzun sahil şeridinde hızımı almışken birden onları gördüm, yavaşladım. Farklı bir görüntüleri vardı. Arkadan bakınca bir bağlılık tablosu gibiydiler. Kol kola, omuz omuza bazen el ele yürüyorlardı. Yaşlı olmalarına rağmen liseli aşıklar gibi bir görüntüleri vardı. Ağır-aksak adımlarla zorlukla yürüyorlardı. Bazen ayaklarını sürüyor, bazen duraksıyorlardı. Bedenin yükünü onca yıl çeken ayaklar da bazen isyan eder diye düşündüm...
Yaşlı erkeğin elinde şık bir baston vardı. Ama sanki baston onu değil, o bastonu taşıyordu. Yaşlı kadının gözü onun ayaklarındaydı. Arada çok yumuşak bir ses tonuyla :"Aman dikkat et, çok hızlı yürüme" uyarıları geliyordu. Oysa o kadar yavaş yürüyorlardı ki. Hızımı iyice yavaşlatmıştım. Konuşmalarını duyuyordum. Hayat adlı bir oyunda bir anlamda hayat dersi alıyordum. Özünde belki bir dram vardı, bilmiyordum...
Biraz ileride küçük bir çay bahçesi vardı. O tarafa doğru ilerlediler. Ben de arkalarından içeriye girmekten kendimi alamadım. Biraz çekinerek yanlarındaki masaya oturdum. Eşlerden yaşlı bayan birden beni fark etti: "Siz de yoruldunuz galiba. Masamıza buyurun, çayı birlikte içelim." Ne güzel bir çağrıydı bu. Hemen masalarına geçtim.
Yaşlı kadın günlerdir konuşmaya susamış gibi hemen konuşmaya başladı: "Güzel havalarda yürüyoruz. Birlikte geçen 50 yıl. Çok güzel günler, aylar, yıllar yaşadık. Ama artık eskisi gibi değiliz. Ağır çekimde gibiyiz diyorum çocuklara telefonda. Gerçi bazen telefonda bile çok zor görüşüyoruz. Eskiden biz arardık, şimdi aranmayı bekler olduk. Akıllı telefonların aklına ayak uyduramıyoruz. Bazen komşular geliyor, zili zor duyuyoruz. Bütün alıcılarımız kapandı adeta. Kendi içimize kapandık."
Durdu, derin bir nefes aldı. Konuşmaktan yorulmuştu sanki.
Bu arada yaşlı bey incitmekten korkarcasına eşinin omuzuna dokundu: "Canım, çıkarken yemeğin altını kapatmış mıydın?" Eşi belli belirsiz gülümsedi: "Artık kontrolü öğrendim bir tanem. " Ve açıklama yaptı: "3 defa tencerede yemek yaktım. Bir kere ütüyü unuttum, bir pantolon yandı. Ev yanmadı neyse. Yangın çıkmasından çok korkuyorum..."
Konuşma sırasında onları inceleme fırsatını buldum. Yaşlı bayan daha hakim pozisyondaydı. Muntazam taranıp topuz yapılmış kırlaşmış saçları, makyajsız yüzü, ojesiz tırnakları... Yüzünde yılların çizgileriyle öyle asil bir görüntüsü vardı ki. Eşi konuşurken gözlerinin içine bakıyor, zaman zaman elini tutuyor, bir bebeği korur gibi karışıyordu: "Canım çayı çok sıcak içme. Şeker atma, zararlı biliyorsun..."
Üzerinde petrol rengi bir eşofman vardı. Küçük bir fuları boynuna sarmıştı. Erkek kadından biraz daha zayıftı. Yeni traş olmuş gibiydi yüzü. İkisi de bakımlı ve temiz görünümlüydü. Bir zamanlar kim bilir nasıldılar diye düşündüm. Güzellik zamana yenik düşüyor ama yüzlerdeki bu ifadeler silinemiyor. Yıllar sonra da birbirine bu kadar düşkün olan bir çift, bir zamanlar kim bilir birbirlerine nasıl da aşıktılar...
İkisi de adeta siyah-beyaz bir filmin kareleri gibiydiler. Bu rengarenk dünyada iç dünyalarını tanımayanlar için belki soluk, renksiz hatta anlamsız bulunsalar da tanıdıkça, gözledikçe, hayatı olgunlukla sindirmiş derya gibi insanlar olduklarını düşünüyor insan. İkili dünyalarında insanlık hallerini unutmadan, dış dünyayla bağlantıyı kesmeden geçmişten güç alarak hayata uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Sevgi olunca hayatın zorlukları da en aza iniyordu.Sevgi cankurtaran gibiydi o koca okyanusta. Düşündüm: sevgi ne çok anlam yüklüydü, ne çok değeri içinde barındırıyordu;
dayanışma, paylaşma, vefa, sadakat, güven, koruma...
Masaya bir sessizlik hakim oldu. Yaşlı çiftten izin istedim, ayrıldım. Gidilecek daha çok yolum vardı. Bu sabah güzel insanlar tanımış, önemli hayat dersleri almıştım. Bazı hayatlara tanık olmak yolumuzu-yönümüzü de belirliyor.
Yürüyüşüme daha yavaş başladım. Hava mı serinlemişti, ben mi üşüyordum...? İçimin ürperdiğini hissettim...
1 Ekim Dünya Yaşlılar Gününde tüm yaşlılara saygıyla...
Biraz ileride küçük bir çay bahçesi vardı. O tarafa doğru ilerlediler. Ben de arkalarından içeriye girmekten kendimi alamadım. Biraz çekinerek yanlarındaki masaya oturdum. Eşlerden yaşlı bayan birden beni fark etti: "Siz de yoruldunuz galiba. Masamıza buyurun, çayı birlikte içelim." Ne güzel bir çağrıydı bu. Hemen masalarına geçtim.
Yaşlı kadın günlerdir konuşmaya susamış gibi hemen konuşmaya başladı: "Güzel havalarda yürüyoruz. Birlikte geçen 50 yıl. Çok güzel günler, aylar, yıllar yaşadık. Ama artık eskisi gibi değiliz. Ağır çekimde gibiyiz diyorum çocuklara telefonda. Gerçi bazen telefonda bile çok zor görüşüyoruz. Eskiden biz arardık, şimdi aranmayı bekler olduk. Akıllı telefonların aklına ayak uyduramıyoruz. Bazen komşular geliyor, zili zor duyuyoruz. Bütün alıcılarımız kapandı adeta. Kendi içimize kapandık."
Durdu, derin bir nefes aldı. Konuşmaktan yorulmuştu sanki.
Bu arada yaşlı bey incitmekten korkarcasına eşinin omuzuna dokundu: "Canım, çıkarken yemeğin altını kapatmış mıydın?" Eşi belli belirsiz gülümsedi: "Artık kontrolü öğrendim bir tanem. " Ve açıklama yaptı: "3 defa tencerede yemek yaktım. Bir kere ütüyü unuttum, bir pantolon yandı. Ev yanmadı neyse. Yangın çıkmasından çok korkuyorum..."
Konuşma sırasında onları inceleme fırsatını buldum. Yaşlı bayan daha hakim pozisyondaydı. Muntazam taranıp topuz yapılmış kırlaşmış saçları, makyajsız yüzü, ojesiz tırnakları... Yüzünde yılların çizgileriyle öyle asil bir görüntüsü vardı ki. Eşi konuşurken gözlerinin içine bakıyor, zaman zaman elini tutuyor, bir bebeği korur gibi karışıyordu: "Canım çayı çok sıcak içme. Şeker atma, zararlı biliyorsun..."
Üzerinde petrol rengi bir eşofman vardı. Küçük bir fuları boynuna sarmıştı. Erkek kadından biraz daha zayıftı. Yeni traş olmuş gibiydi yüzü. İkisi de bakımlı ve temiz görünümlüydü. Bir zamanlar kim bilir nasıldılar diye düşündüm. Güzellik zamana yenik düşüyor ama yüzlerdeki bu ifadeler silinemiyor. Yıllar sonra da birbirine bu kadar düşkün olan bir çift, bir zamanlar kim bilir birbirlerine nasıl da aşıktılar...
İkisi de adeta siyah-beyaz bir filmin kareleri gibiydiler. Bu rengarenk dünyada iç dünyalarını tanımayanlar için belki soluk, renksiz hatta anlamsız bulunsalar da tanıdıkça, gözledikçe, hayatı olgunlukla sindirmiş derya gibi insanlar olduklarını düşünüyor insan. İkili dünyalarında insanlık hallerini unutmadan, dış dünyayla bağlantıyı kesmeden geçmişten güç alarak hayata uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Sevgi olunca hayatın zorlukları da en aza iniyordu.Sevgi cankurtaran gibiydi o koca okyanusta. Düşündüm: sevgi ne çok anlam yüklüydü, ne çok değeri içinde barındırıyordu;
dayanışma, paylaşma, vefa, sadakat, güven, koruma...
Masaya bir sessizlik hakim oldu. Yaşlı çiftten izin istedim, ayrıldım. Gidilecek daha çok yolum vardı. Bu sabah güzel insanlar tanımış, önemli hayat dersleri almıştım. Bazı hayatlara tanık olmak yolumuzu-yönümüzü de belirliyor.
Yürüyüşüme daha yavaş başladım. Hava mı serinlemişti, ben mi üşüyordum...? İçimin ürperdiğini hissettim...
1 Ekim Dünya Yaşlılar Gününde tüm yaşlılara saygıyla...
Geleceğimizi görmek beni hüzünlendirdi.Ben gezerken yaşlanmak ve ölmek istiyorum. Sevgiler.
YanıtlaSilGerçekle de yüz yüze gelmek insanı sarsıyor doğru ama hayatın içinde hüzün de var. Ne zaman, nasıl karşımıza çıkacağı da belli değil.
SilBu yaşlı çift de yürüyüşe çıkmışlar, aktif yaşama katılmak istiyorlar. Ölüm... Ne zaman karşımıza çıkar? Bilemeyiz ki...
Sevgiyle.
Beraber yaşlanmak bile bir şans.
YanıtlaSilBen de aynen öyle düşünüyorum. Bir ömrü tamamlamak... İyi günde, kötü günde beraber olabilmek.
SilSevgiler.
Yaşlanmak, yaş almak... :) :)
YanıtlaSilBen de beklerim bloguma, iyi akşamlar... :)
Yaş almak daha yumuşatılmış bir ifade.Ama konuşmada alışkanlıkla daha çok yaşlanmak kullanılıyor.
SilOkumadığım yazınız çok nadirdir.
İyi akşamlar.
Böyle sevgi herkese nasip olmaz, keşke herkes böyle yaşlansa. Eline sağlık Mukaddes'ciğim yine öykü değil de, gerçekmiş gibiydi. :)
YanıtlaSilSevgiler.
Keşke sevgi-saygı hiç azalmasa değil mi sevgili Müjde?
SilGerçek etkisi bırakınca ben de seviniyorum.Öykü kahramanlarımı düşünerek seçiyorum. hepsi kurgu . Ama çok içimden gelerek yazmaya çalışıyorum.
Sevgiler.
Betimlemeleriniz çok ama çok güzel.
YanıtlaSilTeşekkürler. Yılların birikimi, yaşanmışlığı belki.
SilYazmayı gerçekten seviyorum.
Yaşlılar Günü'nü için ne güzel bir öykü.
YanıtlaSilRastladığım, bildiğim böylesi insanlar var.
Onları hatırladım :)
Teşekkürler. Hepimizin çevresinde bir öyküye konu olabilecek öyle çok insan var ki.
SilSevgiler.
çok tatlı çok sevecen öyküydüüü :) teyze unutma ilaçları alsııın :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. İçimden gelerek yazınca ben de öykülerimle bütünleşiyorum. Bazen sevgi, ilgi de ilaç gibidir.
SilYaşamadan yaşlanmak, yaşlanınca yaşamdan kopmak istemiyorum. Sevgi ve iyilik daimolsun ömürlerimizde
YanıtlaSilsevgiler
Kısacık ama ne kadar anlamlı-güzel bir yorum. Ben de yaşamdan kopmak istemiyorum. Çevreme yararlı olayım, güzel işler yapayım...
Silİyilerle karşılaşalım. Sevgiler...
Yaşayan herkesin kaderi ortak. Önemli olan bu yolculukta sevdiklerimizle birlikte sevgi dolu günlerimiz olsun. Öykünüze misafir ettiğiniz kahramanlar içimi ısıttı. Masadan kalkmadan önceki sessizlik acaba onlarda ne anıları hatırlattı. İlginçtir, hiç birimiz günün birinde onlar gibi olacağımızı aklımızdan geçirmeyiz. O gün geldiğinde, zamanın ne çabuk geçtiğine şaşar kalırız.
YanıtlaSilAynen düşündüğünüz gibidir gerçekten. İnsan olmanın kaderi bu belki de. Birileriyle yollar bir yerlerde kesişiyor. Herkesin öyküsü bir başka. Zaman acımasız bir belirleyici.
SilÇok teşekkür ederim.
Esenlikler dilerim.
Yaş alan tüm büyüklerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.Onların deneyimleri bizim için çok çok önemli :)
YanıtlaSilÖnceden yaşanmış, hayatımıza ışık tutan ne çok deneyim var. Aslında hepimizin birbirimizden öğreneceğimiz ne çok şey var. Hayat karşılıklı bir etkileşimler yumağı.
SilSevgiler.
uçup giden yıllar, her yerde canlanan anılar ve yetişilemeyen hayat.. yaş aldıkça birikiyor özlemler..
YanıtlaSilHayatın gerçeği değil mi? Hayatın hızına yetişemiyoruz gerçekten. Ve yaş aldıkça yapamadıklarına ya da kaybettiklerine üzülüyor insanoğlu.
SilSevgiyle...
Çocukluğumdan beri, el ele ya da kol kola yürüyen yaşlı çiftlere hayranım.Aralarındaki sevgi mutlaka hissedilir.Tam yaşlılar gününde çok güzel bir hikayeydi.Sevgilerimle canim...
YanıtlaSilEşimle ben de içimizden gelerek öyle yürürüz. Bu güzel beraberlik insanların hoşuna gidiyor. Gülümsüyor ya da konuşmaya başlıyorlar.
SilÇok teşekkürler. Sevgiyle.
Aralarındaki sevgi saygı bitmeyen yaşlı çiftler, çevreye de bunu hissettiriyor sanki :))
YanıtlaSilDoğru düşünüyorsunuz. Karşılıklı sözsüz bir iletişim gibi adeta. Örnek oluyorlar sanki.
SilSevgiyle...
Çok güzel bir öykü yüreğine sağlık. Hep duamdır eşimle beraber kendi yaşıtlarımız arasında yaşlılığımızı sürdürmek.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim güzel görüşün için.
SilBirlikte sağlıklı, mutlu bir yaşlılık en ideali tabii.
Eskiler "Bir yastıkta yaşlanmak" derlerdi.
Sevgiyle...
Yıllar nasıl da hizli geçiyor değil mi ?
YanıtlaSilO hıza ayak uyduramıyoruz, bocalıyoruz bazen.Benim en büyük dileğim iyilerle karşılaşmak.
SilSevgiler...
Geç kaldım biliyorum kahveler soğudu...
YanıtlaSilOlsun ben dost elinden soğuk kahve de içerim,dedim yetişdim.
Acele etmeden,yürüyüşe yavaş başlamak gibi bir şey olsun istedim sindire sindire, Makbule'ciğim değerli öykünü okudum.
Yine çok etkilendim.
Ve SUSTUM...
Seevgiyle.
Ben de çalacak zil sesini bekliyordum inan. Yeri kolay doldurulamayanlar vardır. Saatlerce beklemeye değer.
SilÖykü yazmayı da çok seviyorum. Okumana sevindim. O susmak da ne kadar anlamlıdır bilirim.
Çok teşekkür ederim.
Sevgiyle...